Corona Salgını bir kez daha gösterdi ki; Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor. Tek adam yönetimi, ülkede kutuplaşmanın, hukuksuzluğun ve zaten bir sistem sorunu olarak var olan, gelir paylaşımındaki adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğun daha da ağır yaşanmasının bir nedeni haline gelmiştir.
Bütün dünya bir büyük felaketle, Corona salgını ile topyekûn bir mücadele halinde. Birçok devlet bütünüyle sınırlarını kapatıp salgının çok görüldüğü illerini karantina altına alırken, metropol sayılan kentlerinde bile sokağa çıkma yasağı ilan ediyor.
Bu devletler, vatandaşlarının işe gidememesi ya da salgın nedeniyle uğradığı gelir kayıplarını karşılamak için fonlar oluşturduklarını duyurdular. Kimi devletler, zorunlu ihtiyaçları bedelsiz karşılayacağını ilan ederken, kimileri nakden her bir vatandaşına para dağıtacağını açıklıyor.
Üretime Devam, İşçi Allaha Emanet
Türkiye’de ise insanlar günlerce ekranları başında merakla, hızla artan vaka ve ölüm sayılarının hangi seviyelere vardığının yanı sıra alınacak kararları, ilan edilecek sosyal destek paketlerini beklediler. Endişe ile geçen günlerin sonunda uzun süredir ortalıkta görünmeyen AKP’li Cumhurbaşkanı ortaya çıkarak 65 yaş üstü yurttaşların evlerinde oturmalarını tavsiye etti ve onlara kolonya ve maske yollayacağını duyurdu. Zaten zorlukla geçinen ve şimdi bir de hastalık riski altında işlerine gitmek zorunda olanlara ise tedbirli olmaları ve dua etmeleri söylendi. Ballandıra, ballandıra anlatılan paketteki esas desteğin büyük sermayeye olduğu anlaşıldı. Bu süreçte işsiz kalmış ve kalacak olanlara, işini kapatmak zorunda olan küçük esnafa ise bu satırları yazdığım 3 Nisan tarihine kadar henüz bir umut ışığı dahi yok. Onların tüm umudu, Cumhurbaşkanı tarafından üç gün önce ilan edilen “biz bize yeteriz” bağış kampanyasında toplanacak paraya kalmış gibi görünüyor. Tabi yine büyük sermayeye verilecek olanlardan sonra bir şey kalırsa.
Saray Rejimi Bu Krizi Yönetemez
Bütün dünyada hastalık hızla yayılıp, ülkelerde tedbirler birer birer açıklandığı ve İtalya’da görüldüğü gibi tedbirleri zamanında almayan ya da alamayan ülkelerde salgının nasıl hızla bir büyük felakete dönüştüğü görüldüğü halde, uyarılara kulak tıkayanların ihmali ile Türkiye, şimdi bu aymazlığın, “ben bilirim” ciliğin ve sermaye kollayıcılarının yol açtığı bir felaketin pençesine düşmüş durumda. Daha az hasarla atlatılabilecek bir salgın, kontrolsüz bir şekilde tüm yurda yayıldıktan haftalar sonra “Evde Kal” diyen ama insanların zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek tüm rezervlerini, yandaşlarına, müteahhitlere, savaşa, kendi ideolojik örgütlenmesi için yurt içinde ve dışındaki gerici vakıf ve kuruluşlara ve itibar dediği ihtişama harcadığı için sokağa çıkma yasağı ilan edemeyen bir iktidar nedeniyle, karşı karşıya olduğumuz felaket her geçen gün daha da büyüyor.
Kapitalist sistemde sağlık; hastalığın para kazanma fırsatı, hastanın da müşteri olarak görüldüğü bir piyasadır. İşte bugün insanlık, bu sistemin kurbanları durumundadır ve bu sağlık sisteminden medet ummaktadır. Ve daha kötüsü, bu sistemi sevk ve idare edecek, bu salgın döneminde izlenecek acil programlar hakkındaki bilimsel kararları alacak olan; tıp alanında yetkin kişilerden oluşan bir kurul değil, hastalığın ülkeyi girişini uzun süre gizleyen, giriş çıkışları bir ay boyunca denetlemeyen, bu esnada salgının başladığı Suudi Arabistan’a toplu Umre ziyaretlerine izin verip, dönüşte de tıbbi kontrolden geçirmeksizin girişlerine izin veren bir hükümet. Bu sistemin adı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Herkesin bildiği gibi, ortada bağımsız düşünüp kararlara katılan bir hükümet yok. Bütün kararları tek bir kişi, AKP Genel Başkanı R.Tayyip Erdoğan veriyor.
Ve, bu salgın bir kez daha gösterdi ki; Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor. Tek adam yönetimi, ülkede kutuplaşmanın, hukuksuzluğun ve zaten bir sistem sorunu olarak var olan, gelir paylaşımındaki adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluğun daha da ağır yaşanmasının bir nedeni haline gelmiştir.
Bütün ülkelerde sorun bir insanlık sorunu gibi ele alınmaya, mevcut varlıklar en azından bu evrede yoksullara bir nebze olsun verilmeye, acil ihtiyaçlar dışında kalan tüm sektörlerde iş yaşamı durdurulup, önce “sağlık ve insan yaşamı” odaklı politikalar uygulanmaya çalışılırken Türkiye’de ısrarla, ”üretimi durduramayız” inadı kabul edilebilir bir şey değildir. Sıklıkla tekrar edildiği gibi ihtiyaç sahibi tüm insanların zorunlu giderlerini karşılayabilecek kaynaklar mevcuttur. En başta Sarayın harcamaları ve örtülü ödenekler olmak üzere, devletin bugünün ihtiyacı olan hizmet harcamaları dışındaki tüm faaliyetleri durdurulmalı, boşa çıkan kaynaklar ve kadro, halkın hizmetine sunulmalıdır. Bütçeye bugün için daha da fazla yük haline gelmiş olan Köprü, Otoyol, Havalimanı gibi yandaş müteahhitlere para aktarma aracı halindeki ödeme taahhüttü içeren tüm sözleşmeler iptal edilmelidir. Özel hastaneler tüm kadro ve malzemeleri ile devlet kontrolüne alınmalı ve sağlık hizmeti bütün vatandaşlar ve göçmenler için tümüyle ücretsiz olmalıdır. Ve en önemlisi salgını kontrol altına almak için daha fazla gecikmeden hastalığın yoğun görüldüğü tüm illerde sokağa çıkma yasağı ilan edilip, bu illere giriş çıkış yasaklanmalıdır.
Gerçek “Fitne Odağı” Kim?
Bu talepler, bu ülkede yaşayan insanların, yıllardır verdiği emeğin, her gün yediği ekmekten, içtiği suya kadar satın aldığı her şeyde aksatmaksızın her gün ödediği vergilerin karşılığıdır. Ama biliyoruz ki, Saray rejimi bu gelirlerin tümünü tükettiği ve sermayenin çıkarlarını sarsmak istemediği, varlıklarına dokunamayacağı ve kendisi de o sınıfın bir ferdi haline geldiği için halka dua edin demekten başka vereceği bir şeyi yoktur ve halka vermesi gereken parayı yine bağış adı altında halktan istemektedir. Sosyal medyada alay konusu olan ve büyük tepki toplayan böylesi bir talebi eleştirenleri Cumhurbaşkanı, bugünkü konuşmasında Kemal Kılıçoğlu’nu da dahil ederek, “fitne odakları” olarak tanımladı.
Halkı birlik ve beraberliğe çağırırken, diğer yanda salgına karşı tedbirleri konuşmak için sadece AKP’li Belediye başkanları ile toplantı yapmak, halkın yaralarını sarmak için gayret içindeki CHP’li Belediyelerin başlattığı bağış kampanyalarını önemsizleştirip, bağış hesaplarına bloke koyup yardımları engellemek, İçişleri Bakanı S.S vasıtasıyla tehditler savurmaktır esas fitnecilik. Fitnecilik, ara bozan, karıştıran demektir ve bugün için fitnecilik, bir avuç zenginin çıkarı için üretimi durdurmayıp, halkı hem hastalığa hem de açlığa mahkum etmektir.
Hastalıktan mı, Saray Rejiminden mi Kurtulmak ?
Hastalığı er ya da geç yeneceğiz. Bu süreçte Saray rejiminin gözden çıkardığı ülkemizin yoksulları ile dayanışmak için bir büyük dayanışma ağını kurabiliriz. Saray’ın yaptığı gibi parti ayırımı, dindar laik ayrımı, mezhep ve etnik köken ayırımı yapmadan, fitne sokmadan bir büyük dayanışma ağını kurabiliriz. Peki, bu salgını böylesine büyüten, daha şimdiden vaka sayısının 21 bine varmasına, 425 yurttaşımızı yitirmemize neden olan, sadece kendinden saymadığı nüfusun yarısı için değil, ayırt etmeksizin bütün bir toplum için tehdit haline gelmiş olan bu saray rejiminden nasıl kurtulacağız? Dayanışmamızın bir diğer önemi de sanırım burada yatıyor.
Bir sonraki yazıda devam etmek dileğiyle, dayanışmayı büyüttüğümüz sağlıklı günler diliyorum.
Yazarın Dİğer Yazıları
Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız!
10 Şubat 2023Militarizm eleştirisi içermeyen bir demokrasi mücadelesi olur mu?
12 Kasım 2022Bir Seçime Yaklaşırken, İki Dernek, İki Farklı Tutum
23 Ekim 2021Demokrasi Konferansı; Yeniden Kuruluş İçin Halkçı Bir Seçenek Öneriyor
10 Temmuz 2021Gerici Kuşatma Karşısında Sanatın ve Sanatçının Sorumluluğu
26 Mart 2021Shakespeare'in Kralları'ndan Bugüne...
10 Şubat 2021Kim Bu ADAM'lar ?
8 Eylül 2020Kaz Dağları’nda Ve Diğer Yerlerdeki Tüm Arama İzinleri İptal Edilsin
18 Ağustos 2019AKP Yönetiminde; Sosyal Devletten, Köleci Devlete
23 Eylül 2018Rejim son eşiği de döndü, diktaya Karşı yeni bir mücadele programı kaçınılmaz
4 Temmuz 2018Şimdi, yeniden 'Bu Daha Başlangıç..' demenin zamanıdır.
23 Haziran 2018Umut içimizde saklı
2 Ocak 2018Hayır'ı Örgütlemek
3 Şubat 2017Şimdi Karar Verme Zamanı!
15 Aralık 2016Ya Birleşik Mücadeleyi Öreceğiz, Ya da Faşizmin Karanlığında yok olacağız!
12 Mayıs 2016Gülay'ın ardından..
27 Kasım 2015Silahların susması yetmez, Türkiye ve Ortadoğu’nun başına bela bu iktidardan da kurtulmalıyız…
11 Ağustos 2015Ağrı Provokasyonu ve HDP’nin Kurşunlanmasının Ardından…
21 Nisan 2015Haziran Seçimleri; Türkiye Solu'nun imtihanı
2 Mart 2015