Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği

Gülüzar Özev

11 Nisan 2021
Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği

Ahilerin helâl para kazanması gerekir. Bu hem vaciptir, hem sünnettir. Her kimin ki, meslek ve sanatı yoksa ona fütüvvet değmez. Ahinin 18 dirhem gümüş sermayesi ve mutlaka bir işi olmalı, işsiz olmamalı. Ahiler yoksullara yardım etmelidir. Ahi en iyi şekilde cömert olmalı, fakirleri sevmelidir. Âlimleri sevmeli, onlara saygı duymalıdır. Ahilerin iyi, anlayışlı ve temiz giyimli kimselerle sohbet etmesi lâzımdır. Hakkı kaybolanların hakkını aramak Ahilerin görevidir. Bu hak ya alınır yahut helâl edilir.”

 Ahî Fütüvvet-nâmesi*

Bacıyan-ı Rum sözcüğünün  anlamı yüzyıllar önce ortaya çıkan ilk kadın örgütlenmesine işaret eder. Bacıyan ismi bugünde kullandığımız “bacılar” yani  “kadınlar “ anlamındadır. “Rum” adı ise “Anadolu”anlamındadır. Eskiden Anadolu’ya “Rum” deniyordu. Sözün kısası; Bacıyan-ı Rum’a ; ANADOLU KADINLARI ÖRGÜTLENMESİ denebilir.

Dünya üzerinde kadın örgütlenmesinin gerçekleşmesi için, 1800’lü yılları beklemek gerekirken, Anadolu’da 1200’lü yıllarda kadın birliği gerçekleşmiştir. Uzun bir süre yerli yabancı birçok tarihçi, böyle bir teşkilatın kurulmuş olmasına ihtimal vermemişlerdir. Nasıl böyle bir şey olur, kadınlar nasıl örgütlenir diye kabullenmekte güçlük çekmişlerdir. Bacıyan-ı Rum teriminden, ilk defa Osmanlı tarihçisi Âşık Paşazade söz etmiştir. Âşık Paşazade’den  (ne güzel isim değil mi)  sonra Faslı  seyyah İbn Battuta, kadın cemaatlerinden bahseder.  Daha son birçok tarihçi ve bilim insanı Bacıyan-ı Rum hakkında bilgiler aktarmışlardır.

BACILAR NEREDE NASIL ÖRGÜTLENDİLER

Bacıyan-ı Rum birliği ilk kez Kayseri’de örgütlendi. 

Kayseri’de örgütlenmiş olmaları tesadüf değildir. Neden derseniz; o zamanlarda Kayseri bugünkü gibi ticaret şehriydi. Ticari şehir olmasının yanında bilim ve sanatta önde olan bir kentti. Anadolu’nun tam ortasında bulunduğu için, doğudan batıya, kuzeyden güneye ulaşım kolay oluyordu. Yalnız yurt içinden değil İran’dan,  Suriye’den Kırım’dan, Bizans’tan tacirler gelip alış veriş yaparlardı. Otuz iki türde üretim yapan esnaf vardı. Ahi Evren’in esnafların işyerlerini bir arada toplama önerisi, dönemin hükümdarınca hoş karşılanmıştı. Kayseri’de, tıpkı bugünkü organize sanayi bölgeleri gibi  esnaf çarşıları kurulmuştu. Sadece esnaf örgütlenmesi değil, diğer  örgütlenmeler de vardı. Bunlar dört grup altında toplanıyordu. 

Anadolu Ahileri (esnaf ve sanatkârları)

Anadolu Gazileri (askerleri)

Anadolu Abdalları (dervişleri)

Anadolu Bacıları (kadınları)

Bu dört gruptan biri, görüldüğü üzere Bacıyan-ı Rum’du. Neden böyle bir yapıya ihtiyaç duyulmuştu. Mikail Bayram, “Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum” kitabında kadınlara deri üretimiyle beraber böyle bir  ihtiyacın ortaya çıktığını vurgular. O dönemde debbağlama denilen deri işlemeciliğinden arta kalan kırpıntıların değerlenmesi işleri için kadın emeğine gerek duyulurdu. Sadece erkeklerle yapılan yetersiz kalmaktaydı. Göçebelikten gelen Türkmenlerin, geleneksel yaşamında kadın emeği çok etkindi. Örgü, dikiş işleri, halı dokuma, hekimlik kadınların faaliyet alanındaydı. Bacıyan-ı Rum  başlangıçta iktisadi nedenlerle ortaya çıksa da, daha sonra Alevi Bektaşi oldukları için devletçe hor görülme ve  dışlanma örgütlenmenin önemini artırmıştı. Ezilen inanç gruplarının, toplum kesimlerinin örgütlenme ihtiyacı, eşyanın tabiatı gereğidir. Bu nedenle Bacıyan-ı Rum Teşkilatı; uzun yıllar varlığını sürdürecek ve Ahi Evren teşkilatının bir kolu olarak birçok çalışmalar yapacaktı.

Ben bu durumu,  günümüzdeki sivil toplum kuruluşlarına benzetiyorum. Bugün de kadın örgütleri ve diğer örgütler ülkemizde yaşanan haksızlıklara karşı mücadele etmektedirler.

BACIYAN-I RUM TEŞKİLATI NELER YAPTI ?

Bacıyan-ı Rum teşkilatı; yalnızca ticari değil, sosyal ve siyasi amaç da taşımaktadır. Bunun içindir ki, örgütlenmeleri Kayseri ile sınırlı kalmamış; Konya, Ankara, Sivas, Aksaray, Kırşehir ve Tokat’ta varlıklarını sürdürmüşlerdir.

1205 yılında kurulan Ahilik Teşkilatını  Selçuklu Sultanı 1.Gıyaseddin Keyhüsrev’in desteklediğini görüyoruz. Hatta  Ahilerin ve Bacıların devletin emniyet işlerini üstlenecek kadar güçlendiğine tanık oluyoruz. Yine günümüz tabiriyle, tekstil sektörü Bacıyan-ı Rum teşkilatının elindeydi diyebiliriz. Börk (başlık) dikimi, halı dokumacılığı, yün eğirme gibi işler kadınlar eliyle yapılıyordu. İleriki yüzyıllarda yeniçerilerin giyeceği börklerin kökeni Anadolu Bacılarına dayanıyordu. Hekimlik, yaşlıların bakımı, yetim kızların çeyizinin hazırlanması ve evlendirilmesi gibi bu dayanışma faaliyetleri kadınların elindeydi.

Anadolu Kadınlarının devlet ve Moğollara karşı topraklarını savunmalarındaki kahramanlıklarını ileriki bölümde anlatacağım.

FATMA BACI KİMDİR ?

Fatma Bacı; Bacıyan-ı Rum Teşkilatının lideridir. Doğum ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 13. yüzyılda yaşadığı tespit edilmiştir. Babası ileri görüşlü, aydın düşünceli bir kişi olan Kirmani’dir. Kirmani, Azerbaycan’ın Hoy kasabasından gelmiş bir Türkmen’dir. Amine isimli bir kızı daha vardır. Amine ve Fatma’nın eğitimi için her türlü olanağı yaratmıştır. Bacıyan-ı Rum  Kızlarının bilim ve sanatın yetkinliğinin yanında örgü, nakış, boyama, kilim halı dokuma, keçecilik, çadırcılık, terzilik, hekimlik işlerinde, misafir ağırlamada gelişmiş oldukları görülür. Aralarında dervişlik, mürşitlik makamına yükselenler vardır.

Fatma Bacı’nın ayrıca siyasi yönüne  de tanık oluyoruz. Mevlevi tarihçilerce Fatma Bacı siyasi duruşundan dolayı yok sayılmış, kardeşi Amine  ise suya sabuna dokunmadığı için övülmüştür. Fatma Bacı, Ahi Evrenin eşidir. Ahi Evren kim derseniz adından da anlaşılacağı üzere Ahilik Teşkilatının kurucusudur.  Fatma Bacı’nın isimleri, Allah versin, oldukça çoktur.  “Fatıma Nuriye, Kutlu Melek, Hatun Ana, Ana Bacı, Kadıncık Ana” diye anılan adları vardır. Kadıncık Ana adı, Hacı Bektaş’la tanışmasından sonra oluşur. Fatma Bacı, uzun yıllar Kayseri’de yaşamıştır. Yaşadığı mahalle ahilerin bir arada yaşadığı yer olan“Külahduzlar” Mahallesi'dir. "Külahduzlar” sözcüğü “örgücüler” anlamına gelir. Bacıyan-ı Rum teşkilatının yaptığı işi kanıtlarcasına yaptıkları iş, mahalle adı olarak geçmiştir.

Hacı Bektaş Velâyetnamesine baktığımızda, gerek Türkmenlerle, gerekse Fatma Ana’yla ilgili birçok bilginin ya gizlendiğine ya da taraflı kayıtlar tutulduğuna rastlıyoruz. Sağlıklı bilgiye ulaşmak çoğu zaman zorlaşıyor. Hele bir de buna kadını yok sayan zihniyeti sayarsak,  elimizde oldukça sınırlı bir bilgi kalıyor. Dünya’daki ilk kadın örgütlenmesinin lideri hakkında, yeterli bilgiye ulaşamamak üzüntü veren bir durumdur. Nitekim Hacı Bektaş’ın Kırşehir’de bulunan türbesini ziyaret eden, anma şenliklerine katılan birçok kimsenin aklına Kadıncık Ana’nın evini görmek gelmez. Çünkü ziyaretçilerin çoğunun Kadıncık Ana’nın evi olduğundan dahi haberi yoktur. Daha da ileri giderek söyleyeyim; Kadıncık Ana gibi bir dervişin yaşadığından haberi yoktur.

Kadıncık Ana’yla ilgili kelamımıza burada şimdilik ara verelim. Gelelim o yıllarda Anadolu’ya bela olan Moğol baskınlarına.

MOĞOL BASKINLARI

13. yüzyıl Anadolu'ya Moğol saldırılarının olduğu bir yüzyıldır. Moğol baskınında Bacıyan-ı Rum teşkilatı önemli bir görev üstlenir. Baskına karşı direnirler. Bu direnme tarihe Babai isyanı olarak geçecektir. Sivas ve Tokat illeri Moğollara karşı koymadan teslim olurken, Kayseri’de gerek Ahilerden, gerekse Bacılardan büyük bir direnme görürler. Kıyasıya bir savaş olur. Yalnız Kayseri’de değil Konya, Kırşehir, Ankara, Çankırı şehirlerini teslim etmeme yönünde direnç gösterirler. Kayseri şehrini kazanmalarına ramak kala içlerinden bir hain subaşı Baycu, Kayseri’nin atık sularından Moğolların içeri girmelerini sağlar ve savaşı kaybetmelerine neden olur. Ondan sonra büyük bir Alevi kıyımı yaşanır. Koca şehir yağmalanır, binalar ateşe verilir, kadınlara tecavüz edilir, genç kadın ve erkekler esir alınarak götürülür. Götürülenler arasında Fatma Bacı’da vardır. Fatma Bacı’nın nereye sürgün gittiği bilinmiyor.

Bunca zulüm karşısında Ahi Evren: “Bu zamanın kurt niyetli yöneticileri, kişilerin mallarına el koymaktadır. Şeriatın hükümleri büyük ölçüde ortadan kalktı. İslam’dan sadece bir ad kaldı” diyecektir. (bakınız, M. Bayram, Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum sy. 65)

Moğol saldırısında Ahi Evren şehit edilir. Bundan sonra Fatma Bacı, 14 yıl yurdundan uzakta esir ve sürgün hayatı yaşayacaktır. Ancak Bacıyan-ı Rum Kadınları nereye sürgün gitseler oraya öğretilerini taşıyacaklardır. Binlerce kadın, erkek, çoluk çocuk, uç bölgelere, sarp kayalık, dağlık yörelere kaçacaklardır. Tarihin iflah olmaz zalimlikleriyle, bu kaçış yüzyıllarca devam edecektir. Sevgili okurlar, nerede bir dağlık engebelik kuş uçmaz kervan geçmez varsa bilin ki; oraları Türkmenler yurt tutmuştur.

FATMA BACININ HACI BEKTAŞ İLE KARŞILAŞMASI

14 yıl süren esir hayatından sonra Fatma Bacı,  Kırşehir Sulucakarahöyük’e gider. Hacı Bektaş’la tanışır. Kadıncık Ana için “eşitimdir” diyen Hacı Bektaş onu himayesine alır. Hacı Bektaş’ın “kadınlarınızı okutunuz” vecizesi anlamını en iyi Kadıncık Ana’da bulur. Zira o koca bir topluma liderlik yapmış, Moğol baskınına karşı yurdunu sonuna kadar savunmuştur.  Unutmadan söyleyeyim, Fatma Bacı’nın ismi Hacı Bektaş’la beraber hareket etmesinden sonra Kadıncık Ana diye anılacaktır. 

Kadıncık Ana, örgütlenme faaliyetlerine Sulucakarahöyük’te devam edecek, verdiği eğitimden sadece kadınlar değil, erkekler de yararlanacaktır. Alevi Bektaşi kültüründe kadınla erkeğin birlikte hareket etmeleri hele de Kadıncık Ana’nın mürşid, yani hoca (inanç yolunu gösteren) diyebileceğimiz düzeye gelmesi, Sünni İslam kesimince hoş karşılanmaz. Kızılbaşlar yani Alevi Bektaşiler; kâfir, dinsiz diye damgalanır. Hacı Bektaş, bu menfi tavırlara şu dörtlükle karşılık verir;

Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde

Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde 

Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yok

Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde.

Kocası Ahi Ervan’ı Moğol istilasında kaybeden Kadıncık Ana,  Kırşehir’de ikinci kez evlenecektir. Kadıncık Ana’nın Hacı Bektaş ilçesindeki evi hala ayaktadır. Evin hangi tarihte yapıldığı bilinmese de yedi asırdır, zaman zaman bakım ve onarım faaliyeti görmüştür. Müze  haline getirilen ev  Nevşehir ili, Hacıbektaş ilçesi, Savat mahallesi, Kadıncık Ana Sokaktadır. Ev dedimse  öyle görkemli bir yapı ummayın değerli okurlar, içinde cem odası, konuk odası ve birkaç odanın bulunduğu  mütevazı bir yapıdır.

MEVLANA’NIN BACIYAN’I RUM’LA İLGİSİ

Birçok kaynağa baktığımızda,  Mevlana’nın Türkmenlere yani Alevi Bektaşilere sıcak bakmadığını görüyoruz. Yaşam biçimlerini, din anlayışlarını, özellikle cemlerini, kadın erkek birlikte semah dönmelerini şiddetle eleştirmiştir.

Moğolların Anadolu’ya saldırısında tepki göstermeyip, bizzat onlardan yana siyaset gütmüştür. Hal böyle olmakla beraber, Mevlana’nın kızı Meliki Hatun’un Bacıyan-ı Rum teşkilatına girdiği ancak babası ve Şems tarafından buradan alındığı söylenir. Kardeşi Aleattin Çelebi ise Moğollara karşı isyanda yer almıştır. Alaeddin Çelebi isyanın bastırılması sırasında şehit düşecektir. Mevlana’nın oğluna ne kadar üzüldüğü pek bilinmez ama, Moğolların elde ettikleri ganimetlerin bir kısmının müritlerine verilmesini istemesi bilinen bir gerçektir. Herhalde bundan dolayıdır Orta Anadolu’da yaşayan ihtiyar Türkmenlerin Mevlana’dan nefret etmeleri. Adı geçtiği zaman olumsuz cümleler kurmaları. Neyse efendim, biz Bacıyan-ı Rum’a dönelim yine, ne varsa dimağımızda dökelim yazıya. 

Anadolu Genç Kızlarının örgütlenmesini incelediğimizde, Alevi Bektaşilerin kadına bakış açısının Sünni topluma göre daha ileri seviyede olduğunu görüyoruz. Türkmenlerin göçebe toplumdan gelmelerinin payı yadsınamaz. Bu duruma bir de İslam’ın Bâtıni yani öze dair yorumu eklenince, kadınların nispeten özgür, değeri bilinen bir varlık olması sonucu doğar. Ortodoks İslam kurallarına zıt olarak tek eşle evlenme şartı, kadını koruyan bir hukuk sistemidir. Ahi Evren zümresinde

Eline, beline, diline hakim ol

düsturu  hakimken, Bacıyan-ı Rum’da

Aşına, işine, eşine sahip ol düsturu hâkimdir.

Her iki ilke de her Alevi Bektaşi için geçerlidir.

Tarihe baktığımızda Ahiler ve Bacıların; bugünkü ticaret ve esnaf odaları gibi sadece kendilerini düşünen bir zümre değil, topluma çok yönlü fayda ve güzellik sağlamak için var olduklarını görürüz. Yaptıkları iyilik ve fedakarlıkların önünde saygıyla eğilmemek mümkün değildir.   

Yazımın sonunda sizlere; Bacıyan-ı Sema - Hak Sevdası Türküsünü dinlemenizi tavsiye ederim. Hüzünlü ve ayakta alkışlanacak hikâyelerini belki daha iyi hissettirir size.

Saygılar efendim…

--------

  • Ahiliğin ilkelerini ve şartlarını anlatan risale, bildirge (manifesto), Fütüvvet “gençlik, kahramanlık, cömertlik” anlamına da gelir.

Kaynaklar:

  1. Mikail Bayram, Fatma Bacı-Bacıyan-ı Rum, Çizgi Kitabevi

  2. Güler Akkaya , Yol Kurucusu Kadıncık Ana, Kalkedon Yayıncılık.

  3. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi Sayı 97 

  4. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi Sayı 95

  5. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi Sayı 60

  6. İslam Ansiklopedisi.org.tr ağlattınız ey sanatçılar

  7. Vikipedi.

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Tanrıça Demeter ve Akbelen
    ''Doymak bilmeyen, en sonunda kendi etini yiyerek geberen Kral Ersiton şimdi Muğla Akbelen’de geziniyor. Zalimliğinden bir gram bile kaybetmeden. Akbelen halkı ormanını korumak için direniyor. Limak firması eli silahlı askerleri,…
  2. Örgütlü Mücadelenin Gücü
    ''Daha önce emekli olabilecekler için prim sayısı 5000 gündü.  Kanun taslağı böyle hazırlanmıştı. Ancak 6 Şubattaki büyük Güneydoğu depreminin sonrasında hükümet gün sayısını birden 5975 güne çıkarttı.'' Vatandaşın emeklilik geliri…
  3. Göçebe toplumlardan bugüne Göçler
    İnsanlığın ilk eylemidir yürüyüş.  Dört ayak üstünde ilerleyen Homo erectusun,  ayağa kalkarak yürümesiyle başlar uygarlık yolculuğu. Antropolog Marvin Harris’in dediği gibi “ilkin ayak vardı”. Büyük göçün,  günümüzden iki milyon yıl…
  4. Deprem!
    Deprem!
    19 Şubat 2023
    Cellat kürsüde ikiyüzlüce konuşurken, müjde verircesine imar affı diye naralar atılırken, aslında sunulan halkın toplu cenaze namazı davetiyesiydi. İnsanlığının doğa olayları içinde en baş edemediği bir felakettir deprem. İlk çağlarda,…
  5. Serol Teber
    Serol Teber
    25 Ocak 2023
    ''Yeniçağ insanı sorunları kozmik güçlerin yardımıyla çözebileceğine inanıyor, rüya yorumları, fal baktırma, ruh çağırmayla ilgileniyor, bitkisel beslenmeye çalışıyor, arınma dansları yapıyor. Siyasete karşı ilgisiz. Yeşillikler içinde küçücük evinde sakin doğayla…
  6. Mahsa Amini ve Mücadeleci tüm kadınlara
    Bugün İran’da Mahsa Amani’nin öldürülmesi birkaç vicdansız polisin işi değildir. Kanunlar, töreler, gelenekler, dikta rejimi ve ataerkil sistem işbirliği etmiştir. Tıpkı Medusa söylencesindeki gibi. Ama ne mutlu ki Mahsa Amani’nin…
  7. Spartaküs ve Zenci İSyanı
    ‘’Tanrı herkesi hür yarattı, doğa kimseyi köle yapmamıştır.’’ (Alkidamas) Köle ayaklanması denilince ilk akla gelen şüphesiz Spartaküs’tür. Roma dönemine ait olan bu köle isyanını herkes bilir de İslamiyet dönemine ait…
  8. Rıza Şehri
    Rıza Şehri
    29 Nisan 2022
    ''Rıza Şehri’nde ortak paylaşım vardır. Kimse ihtiyacından fazlasını almaz. Zengin fakir ayrımı yoktur. Kapılar kilitlenmez, para kullanılmaz. Paranın yerine değiş tokuş esastır. Birlikte üretilir, birlikte tüketilir.'' Her yerde ve hep…
  9. Baharın Mitosları
    Baharın Mitosları
    28 Mart 2022
    Dünyanın birçok ülkesinde her yıl Newroz bayramı kutlanır. Bizim ülkemizde özellikle doğu illerinde baharın gelişini karşılamak için şenlikler, ritüeller yapılır. Newroz bahar bayramı olmakla beraber politik bir anlamda taşır. Nasıl taşımasın…
  10. cam tavan etkisi
    cam tavan etkisi
    3 Mart 2022
    “Cam ifadesi, engellerin açıkça görülemeyen ve aşılamayan niteliğini vurgulamaktadır. Cam tavan, görülmeyen azınlıkları ve kadınları, yetenekleri ve başarılarını göz önüne almadan şirketin üst basamaklarına çıkmaktan alıkoyan kırılmaz engel“ olarak tanımlanır.**…
  11. Mitoloji öğretiyor
    Mitoloji öğretiyor
    23 Şubat 2022
    Binlerce yıl öncesinden beri var olagelen, masallar, söylenceler, mitler bugün hala fırından yeni çıkmış sıcak ekmek tazeliğinde konuşuluyorsa  bir hikmeti vardır  bunun. Mitler yalnızca konuşuluyor mu..? Elbette hayır!  Yazılıyor çiziliyor,…
  12. Yunus Emre
    Yunus Emre
    31 Ekim 2021
    Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2021 yılını Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evran yılı ilan etti. Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı, Hacı Bektaş Veli’nin vefatının…
  13. Halide Edip Adıvar
    Halide Edip Adıvar
    8 Ağustos 2021
    “Gece, karanlık bir gece... Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp parlak bir sabah yaratacağız. Yalnız ışık geldiği vakit gözümüzü güneşe karanlığı gören baykuşlar gibi…
  14. Özgürlük (2)
    Özgürlük (2)
    17 Temmuz 2021
    Her sistem kendi insanını yaratır. Tüm kurumların örtük faaliyetleriyle, bireyin toplumsal mekanizmaya uygun davranış göstermesi sağlanır. Televizyon, basın, eğitim kurumları, kişinin  başka bir dünya mümkündür şeklinde  düşünmesini istemez. Hem üst…
  15. Özgürlük -1
    Özgürlük -1
    29 Haziran 2021
    “Özgürlük nedir” diye yoldan geçen herhangi bir kimseye sorsanız, muhtemelen şöyle söyleyecektir: “İstediğim zaman istediğim yere gidebilmek.” Kimilerince bu kadar kolay, bu kadar basit algılanır özgürlük. Oysa bu sözcük için insanlık çok mücadele vermiş, çok kan dökülmüştür.   ÖZGÜRLÜK    (1)…
  16. Yalnızlık ve halleri
    Yalnızlık ve halleri
    16 Haziran 2021
    Yalnızlık kimine göre aman çok iyi, kimine göre aman bıktım halleri. Çok iyi diyen de var yalnızlık için, çok kötü diyen de. Cenneti kimilerinin,  kimlerinse cehennemi. Yani bilmeyen yok, yalnızlığın…
  17. Zabel Yeseyan
    Zabel Yeseyan
    3 Haziran 2021
    1915 yılına gelindiğinde, Ermeniler için büyük kıyım başlamıştır. Osmanlı hükümetince tutuklu listesine alınan 214 Ermeni aydın içinde, tek kadın olarak Zabel Yesayan vardır. Genç yazar, bunun üzerine İstanbul’da bir hastanede…
  18. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın Dergileri
    Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ilk kez Rum Kadınları, Kypseli isimli kadın dergisi çıkarır. Editörü Efrosini Samarcidis‘dir. 1845 yılında İstanbul’da Rumca yayınlanan  Kypseli dergisi, 34 sayı çıkartılır.   “Şurasını iyi bilmek gerekir ki, ne…
  19. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın Dernekleri
    ''Bu arada ilginç bir şey olur; Çarşaf yasaklanır. Evet, yanlış duymadınız, kadınların çarşaf giymesi men edilir. Tarih 2 Nisan 1892’dir. Sanmayın ki kadınlara özgürlüktür sebebi. Padişah Abdülhamit, siyasi nedenlerle güvenlik…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…