Yalnızlık kimine göre aman çok iyi, kimine göre aman bıktım halleri. Çok iyi diyen de var yalnızlık için, çok kötü diyen de. Cenneti kimilerinin, kimlerinse cehennemi. Yani bilmeyen yok, yalnızlığın ne olduğunu. Bilmekle kalmıyor üstelik yaşıyor herkes yalnızlığı. Hani derler ya bazı mezarlık girişlerinde ; “her canlı ölümü tadacaktır”. Onun yerine şunu desek uyar mı sevgili okuyucular; “her canlı yalnızlığı tatmıştır.”
YALNIZLIĞI OLUMLAYAN GÖRÜŞLER
Artur Schopenhauer şöyle bir değerlendirmede bulunur: “ İnsan sadece yalnız olabildiği sürece , bütünüyle kendisi olur: Demek ki, yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez; çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.”*
Can sıkıntısı yalnızlığın kardeşi gibidir. Ancak kişinin aldığı eğitim ve kültüre göre, yalnız kalmak keyifli bir hal alabilir. Hatta özgürleşebilir bile. Schopenhauer'in (ismi ne zor okunuyor değil mi?) dediği gibi, “ Boş zaman, tam da Aristo’nun dediği gibi cahillerin can sıkıntısıdır. Sıradan insanlar sadece zamanı geçirmeyi düşünürler; herhangi bir yeteneği olan kimse ise ondan yararlanmayı düşünür.” Ünlü felsefecimize bu konuda katılmamak mümkün değil. Örneğin, bir müzisyen keman çalmayı seviyorsa, hele bir de beste yapmak gibi kaygısı varsa, yalnızlık ona bulunmaz nimet olur.
Baudelaire, bilge bir kimseden şöyle söz eder: “Yalnızlığını kalabalıkla dolduran, kalabalık içinde yalnız olmasını bilendir.” Halil Cibran ‘da Yalnız bir bilge için “O sessiz bir görünüm altındadır ama bu görünüm altında pazar yeri şenliği vardır” der. Biri Fransız, diğeri Lübnanlı, iki şairin aynı noktada birleşmeleri; entelektüel yalnızlığın keyifli ve üretici olma noktasında evrensel olduğunu gösterir. Aslında insana dair olan her şey evrenseldir ya, neyse.
YALNIZLIĞI OLUMSUZLAYAN GÖRÜŞLER
Büyük şair Fuzuli, bakın ne diyor güzel mısralarında,
“Ne yanar kimse bana ateşi dilden özge
Ne açar kimse kapım badı- sabadan gayrı.”
Türkçesi: Kimse bana yanmaz kendi özümden gayrı.
Kapıyı açsam gelen sabah rüzgârıdır.
Tercih edilmeyen zorunlu bir yalnızlıktır Fuzuli’nin bahsettiği. Zaman zaman hepimizin içine düştüğü yalnızlık girdabı.
Çoğumuzun bildiği ironik bir dizesi vardır: Özdemir Asaf‘ın “ yalnızlık paylaşılmaz paylaşılsa yalnızlık olmaz.”
İnsanin en büyük korkusudur tek başına kalmak. İnsan kendini kimsesiz hissetmemek için türlü uğraşlar verir. Hatta denir ki, ölümden korkmamızın nedeni yalnız ölmemizdir. Bakmayın siz yalnızlığı kutsayanlara, yalnızlıktan korkmayan tek bir insan dahi yoktur.
Sevgili okur; yalnızlığı olumsuzlayan görüşlere değişik açılardan bakmaya devam edeceğim için, sözümü şimdilik kısa kesiyorum.
PSİKOLOGLARIN GÖZÜYLE YALNIZLIK
Bir bebek doğar doğmaz annesinden gerekli şefkat ve sevecenliği bulamazsa, yaşadığı sürece bu eksikliği yaşayacağı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Psikologlar; her insanın ruh sağlığını koruması için, diğer insanlarla dengeli bir iletişim kurması gerektiğini söylerler. Kişi psikolojik olarak rahatsızsa, doktor tedavi reçetesine, hastanın yalnız bırakılmaması notunu düşer.
YALNIZLIĞIN ÇEŞİTLERİ
Yalnızlığın sayısız çeşitleri vardır; yer darlığından (oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş. Bu sözümü onunla karıştırma değerli okur (!)) burada bir kaç tanesini ancak sayabileceğim.
En çok rastlanan yalnızlık, aynı çatı altında yaşayan ama birbirlerine kıtalar kadar uzak olanların yalnızlığıdır.
Yaşlı insanların yalnızlığının sebebi; uzun yaşayan bir kimsenin, yaşıtlarının ömürlerini tamamlayarak öbür dünyaya göç etmesidir.
Mültecilerin kimsesizliği, yaşadıkları yerden atılma korkusuyla, yoksulluğun kol kola yürüdüğü travma halleridir.
Gece nöbet tutan bir görevlinin, uzun yollarda saatlerce direksiyon sallayan kamyon şoförünün mesaisi, ekmek parası uğruna çektikleri yorgun bir yalnızlık çilesidir.
Yalnızlığın muzdaripliği bilindiğinden olsa gerek, bu vaziyet yargılamada hükümlü üzerinde infaz yöntemi olarak uygulanmıştır. Tek hücreli hapishanelerde mahkûm, uzun yıllar yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Bu cezalandırma işlemi, güya modernleştirilerek F tipi cezaevine dönüştürülmüş. Mahkûmun insanı refleksleri, kendine saygısı, toplumsal bilinci, hatta akıl sağlığı yok edilmek istenmiştir.
Herhalde anlattığım yalnızlık manzaralarında, F tipi yalnızlık kadar acı veren vaka olamaz diye düşünüyorum.
Yaşamını servet peşinde koşarak geçiren kişilerin yalnızlığı vardır ki, kendileri yaratmıştır, büyük ıssızlıklarını. Hiç de saygı duymam böylelerine.
Bilge ve aydın kişilerin yalnızlığı vardır, saygı duyulası. Bu kişiler düşünce yalnızlığı yaşarlar daha çok. Gelecekte yığınların başına gelecek felaketlerin farkındadırlar ve kötü gidişata engel olmak isterler. Ama güçleri yetmez. Aydın olmanın, bir şey yapamamanın çaresizliğidir büyük sıkıntıları. Bir de üstüne hapislik ve yoksulluk belası.
Kitap okuma alışkanlığı olanın yalnızlığı, müthiş mutluluk verir sahibine. Ekmek istemez, aş istemez, negatif düşünmezler, kendi hallerinde bir köşede, gözleri merakla kitap içindeki dizili harflerdedir.
Bir de halkların yalnızlığı vardır! Var olan ama yok sayılan bir halkın. Diliyle, kültürüyle, ismiyle, cismiyle. Yanı başımızda, içimizde, bir nefes kadar yakınımızda. Dertleriyle ilgilenmediğimiz, ana dilinde konuşma hakkı vermediğimiz, türküleri susturulmuş, insanları katledilmiş. Empati kurabiliyor muyuz acaba onların yalnızlığına, yoksa tu kaka mı diyoruz ?! Ne bilge olmak gerekir bu toplumun yalnızlığına yoldaş olmaya, ne de iyi bir insan. İnsan olmak gerekir, sadece insan.
KAPİTALİZMİN YARATTIĞI YALNIZLIK
Toplumları bölüp parçalayarak yönetme eğiliminde olan sistem, doğası gereği, tek tipleştirmeye çalışır insanları. Farklılıkları hor görür. Toplum üzerine dindar- laik, Kürt-Türk diye ayrımcılık tohumunu ekerken, kişileri birbirine yabancılaştıracağı umurunda olmaz.
En şirin haliyle enjekte edilen bencillik; “anı yaşamanın” sosuyla kutsanır. Sosyal medya paylaşımlarıyla “seni üzenden uzak dur” nasihati sürekli tekrarlanır. Sen harca yeter ki! Biz kapına kadar getiririz lütfuyla tüketim son derece cazip hale getirilir. Bütün bunlar olurken, insan bir kere, bir kere daha yabancılaşır.
Bitmez bu kara sistemin yarattığı kara yazgı. Devam edeyim öyleyse.
Dostunuzla hasbihal etmek için dışarda bir yemek yemek istersiniz. Fakat heyhat! Kredi kartı, ev kirası izin vermez sizin muhabbetinize. İşsiz bir gençseniz kahvede çay içecek paranız bile yoktur. Velev ki paranız var, arabanızla bir arkadaşınıza gitmek istediniz. Bu sefer, uzun çalışma saatleri, trafik kuyrukları engeldir şöyle bir tatlı sohbete.
Kısadan geçeyim beton binalarda, tek odalı dairelerde, daracık yaşamlarda, çöle döner gönüller, kurur gider.
İyi bir eş bulamayan kadınlar ve erkekler, arkadaş gruplarında gidermeye çalışır yalnızlıklarını.
Çocuklar kreşte, gençler dershanede yalnızdır.
Bir düğmeyle sıcak suyunuz akar, bir tuşla yemeğiniz kapınıza gelir. Kargo ne isterseniz paket içinde evinize getirir. Ancak sunulan en büyük hediye, yalnızlık paketidir. Velhasılı kelam; sistem üretir böbrek taşı gibi yalnızlığın iflah olmaz türlerini. Doğayı yaşatmak, insanı zenginleştirmek umurunda mı kapitalizmin ? O tek bir şeye bakar: Ürününü satmaya ve mabet gibi taptığı paraya!
Yalnızlıktan bunalan insanlar bütün zorluklara rağmen sosyalleşmenin yollarını ararlar. Örgütlenirler. Sadece kimsesizliklerini gidermek için değil, daha güzel bir dünya için.
Köylerden büyük kente gelenler sosyo-kültürel varlıklarını sürdürebilmek için bolca köy dernekleri kurarlar.
HAYVANLARDA SOSYALLEŞME
İnsanların birbirine ihtiyacı var da hayvanların yok mu? Hayvanların dayanışma ve yardımlaşması insanoğluna/kızına şapka çıkartacak boyuttadır. Sadece bir örnek bile çok çarpıcı bir olaydır. Yazar Engin Geçtan, hayvanlara ilişkin şöyle bir olay anlatır.**
“ Kirpiler ısınabilmek için birbirlerine sokulurlar, ama dikenleri birbirine batar. İleri geri hareket ederek sonunda dikenlerini batırmadan birbirlerini ısıtabilecekleri en uygun uzaklığı bulurlar.” Kirpi dikenlerine rağmen birbirine sokulmanın yolunu buluyorsa, insancıklar haydi haydi bir araya gelmenin yolunu bulacaktır, değil mi güzel okurlar…
PANDEMİ YALNIZLIĞI
Yalnızlık bireyseldir, genelde böyle kabul edilir. Ama gün olur öyle vakalar meydana gelir ki, topyekûn bir toplum yalnızlığa itilir. 2020 yılının Mart ayından beri ülkemizde yaşadığımız salgın hastalık çok acı çektirdi insanlara. Hastalıktan ölenler, işsiz kalanlar ise tuzu biberi oldu çekilen çilenin.
Pandeminin yaşattıkları; Bir yandan yalnızlık, bir yandan tutsaklık, bir yandan yoksulluk, bir yandan korku. Seç beğen al, hangisini istersen. Tabii ki beğenilmez alınmaz hiç biri. Yaşadığımız topraklarda yalnızlığın, tutsaklığın, yoksulluğun, korkunun, en ağırı yüklendi halkımızın sırtına. Doğrul doğrulabilirsen bu yükün altında. Ne diyeyim efendim. Aşılar gelsin hastalık son bulsun artık.
Dostlarınız bol, yalnızlığınız istediğinizce olsun. Sağlıcakla kalın derken, Yazımı İranlı şair Füruğ Ferruzad’ın güzel bir şiiriyle noktalayayım.
Camın arkasında kar yağıyor
Camın arkasında kar yağıyor
Bir el, yüreğimin sessizliğine
Hüzün tohumları ekiyor.
(…)
Bir fidan gibi titriyor gövdem
Yalnızlığın soğuğundan.
Süzülüyor kalbimin karanlığına
Yalnızlığın korkunçluğu
------------------------------------
* Arthur Schopenhauer, Yaşam bilgeliği üzerine Aforizmalar, T. İş Bankası, çeviri; Mustafa Tüzel
** Engin Geçtan, İnsan Olmak, Metis Yayınevi.
Yazarın Dİğer Yazıları
Tanrıça Demeter ve Akbelen
6 Ağustos 2023Örgütlü Mücadelenin Gücü
23 Mart 2023Göçebe toplumlardan bugüne Göçler
4 Mart 2023Deprem!
19 Şubat 2023Serol Teber
25 Ocak 2023Mahsa Amini ve Mücadeleci tüm kadınlara
9 Ekim 2022Spartaküs ve Zenci İSyanı
27 Mayıs 2022Rıza Şehri
29 Nisan 2022Baharın Mitosları
28 Mart 2022cam tavan etkisi
3 Mart 2022Mitoloji öğretiyor
23 Şubat 2022Yunus Emre
31 Ekim 2021Halide Edip Adıvar
8 Ağustos 2021Özgürlük (2)
17 Temmuz 2021Özgürlük -1
29 Haziran 2021Zabel Yeseyan
3 Haziran 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın Dergileri
16 Mayıs 2021Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın Dernekleri
27 Nisan 2021Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği
11 Nisan 2021