Dün Sırbistan, Japonya, bugün Rusya ya da yarın herhangi başka bir yer. Ülkeler değişir ama asla değişmeyense eril zihniyetin savaş meydanlarındaki tezahürüdür. Bir bakmışsınız bugün kurban gibi görünen bir ulus, yarın başka bir ulusun celladı oluvermiş. “Bir ülkeye savaş açan diğer ülkenin askerleri neden tecavüz ederler kadınlara” sorusunun cevabı celladı kurban, kurbanıysa cellat haline getiren sistemin bağrında gizliyse, Perseus’un bıçağının saplanması gereken yer de bu sistemin kalbinin orta yeridir, kadınların hayatları yerine.
Her birimiz gündelik hayatlarımıza devam ederken, Rusya’nın saldırısı altında olan Ukrayna’da insanlar belirsiz geleceklerini izliyorlar korku altında. “Neden savaşır insanlar?” sorusu çağlar boyu sanat eserlerinde işlenmiş, filmlere ve müziklere esin kaynağı olmuş, savaşların anısına kent meydanları heykellerle donatılmıştır.
Bu konuda en etkili heykellerden biri 2014 yılında Brezilyalı sanatçı Nele Azavedo tarafından 1. Dünya Savaş’ında hayatını kaybedenleri anmak için İngiltere’nin Birmingham kentinde sergilenmiş olan, buzdan heykeller olsa gerek. Savaşın başlangıcının 100.yılında gerçekleştirilen etkinlikte, merdivenlere yerleştirilmiş her bir heykel savaşta hayatını kaybetmiş bir kişiyi temsil ediyordu. 5 Bin heykelle yapılan anmada, heykellerin tamamı 2 saat içinde tamamen eriyerek savaş kurbanları gibi yok olmuşlardı.
Evet kurbanlar yani kadınlar, erkekler ve çocuklar yok oluyorlar savaşlarda buzdan heykeller gibi ama geride kalan acı yok olmuyor asla ve toplumsal travma büyüyerek gelecek nesillere aktarılıyor daima. Savaşın kurbanları cinsiyet ayırımı olmaksızın tüm insanlar gibi gözükse de, her durumda olduğu gibi dezavantajlı gruplar yani çocuk ve kadınlar en çok etkilenenler oluyor tabi ki, bunun en bariz örneği de Bosna savaşında kazazedelerin %80’ini kadınlar, yaşlılar ve çocukların oluşturmuş olması mesela.
“… 20 Temmuz’da Karadağ’dan köyümüze gelen diğer Sırplar, Etnik temizlik yaptıklarını söylediler: Kadınların hepsini bir araya topladılar ve hazır olda durmaya zorladılar, sonra da aralarından en geç olanlarını seçerek alıp götürdüler. Bazıları bir daha hiç dönmedi. Dönenlerin ise boyunlarında çürükler vardı, konuşmuyor, titriyorlardı…”
Sırpların zulmü karşısında 1993 yılında Avrupa Topluluğu tarafından yayınlanan raporda 20.000 kadının insanlık dışı cinsel tacize maruz kaldığı belirtilmişti. Bosna hükümeti ise bu kadınların sayılarının 50.000 civarında olduğunu duyurmuştu. Bu örnekler kadınların özellikle savaş ortamlarının kaybedenleri olduğunu kanıtlamak için yeter de artar bile ki, çocuk tecavüzlerine hiç girmiyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Ukrayna Kuvvetleri tarafından yakalanan bir Rus askerinin ceplerini boşalttığı esnada çıkan kondomların videosu yayınlandı.
i
Bir de fotoğrafçı Mikhail Palinchak'ın başkent Kiev'in 20 km dışındaki bir otoyolda bir erkek ve üç kadının cesetlerinin bir battaniyenin altına yığıldığı fotoğrafıyla dehşete düştük. Palinchak’ın belirttiğine göre battaniyenin altındaki kadınlar çıplaktılar ve vücutlarının büyük kısmı da yanmıştı. Yani savaş anlarında hep olan gene tekrarlanıyordu, kadınlar ve çocuklar tecavüze uğramakla kalmıyor akıl almaz işkencelere de maruz bırakılıyorlar Ukrayna’da Rus kuvvetleri tarafından.
Bir ülkeye savaş açan diğer ülkenin askerleri neden tecavüz ederler kadınlara? Neden insan onuruna sığmayacak davranışları rıza görürler kendilerinden olmayan ırkın çocuk ve kadınlarına? Bucha’da bir Rus askeri, 11 yaşındaki bir erkek çocuğuna tecavüz ederken, annesini sandalyeye bağlayarak çocuğuna yapılan tecavüzü izlemeye neden zorlar?* Bu kasıtlı zulüm ve şiddet nedendir? Harkov’da 20 yaşındaki Rus askeri sırf okuldaki bir kız arkadaşını ona anımsattığı için neden genç bir kadına tecavüz eder. Kadının başına silahı dayayıp zorla oral seks yaptırırken kadının motivasyonu artsın diye iki kez tavana ateş eden, sonra da kadının yanağını, boğazını kesen bu suç makinesi kan ve öfkeden beslenen bir zihniyetin yansımasıdır.
Ganimettir çünkü kadınlar, ödülüdür erkeklerin onlar, “kahraman” askerlerin rahatlamaya ihtiyaçları vardır nasıl olsa, Sırp katliamında görüldüğü gibi bir ırkın diğer ırkı kadınları üzerinden aşağılamasıdır. Erkeklerin erkeklerden aldığı intikamdır tecavüz. Kadını döllediği spermiyle can vereceği yavrunun kendi ırkından olmasıyla övünür. Kadın sadece bir nesne, bir et parçasıdır onun gözünde. Savaşlar sonlanır ve askerler ülkelerine dönerler. Ellerinin kanı kurumuş, zihinlerindeki kansa tıpkı bir virüs gibi kuşatmıştır artık onları. Ve bu erkekler kahramanlık payesi ile onurlandırılırlar. Alçak güç sahiplerinin alçak kahramanlarıdır artık onlar.
II. dünya savaşı esnasında Japon askerlerinin rahatlaması için kurulan rahatlama istasyonlarını hatırlayan var mı? Rahatlama istasyonlarında çalışan kadınlar etnik köken açısından farklılıklar göstermiştir. Bahsedildiği üzere ilk dönemlerde kadınlar Japonya’dan getirilmiş, daha sonra Çinli kadınlar ve ilerleyen zamanlarda ise Koreli, Tayvanlı, Filipinli, Vietnamlı, Burmalı, Taylandlı, Endonezyalı, Hint ve Hollandalı kadınlar da bu istasyonlarda çalışmaya zorlanmışlardır. 1990’ların başındaki araştırmalara göre “rahatlatıcı kadın” sayısı 50.000 ila 200.000’dir ve bu sayının %80 ila 90’nını da Koreliler oluşturmuştur. Kadınlar araya sadece bir perde gerilmiş tek göz odalı istasyonlarda günde 40 kadar erkeğin tecavüzüne maruz kalmamış sadece; ayrıca gün içinde hastabakıcılık, erkeklerin çamaşırlarını yıkayıp hizmetlerini giderme gibi görevlerde de bulunmuşlardır.
Sonrası mı?
Sonrasını tahayyül edebilmek için öncesini bilmek lazım. Eski bir rahatlatıcı kadın olan Filipinli Maria Rosa Henson, şöyle anlatıyor kitabında yaşadıklarını.
“On iki asker tarafından tecavüze uğradıktan sonra dinlenmem için yarım saat izin verildi. Bunu on iki asker daha takip etti. Hepsi kapıda dizilip sıralarını beklediler. Çok kanamam vardı ve acı çekiyordum, yerimden kalkamıyordum. Ertesi sabah ayağa kalkacak gücüm yoktu. Yemek yiyemiyordum. Çok acı çekiyordum ve vajinam şişmişti. Ağladım, annemi istiyorum diye ağladım. Öldürülme korkusu yüzünden askerlere direnemiyordum. Başka ne yapabilirdim ki? Her gün, 14:00’den 22:00’a kadar askerler benim ve diğer altı kadının kapısının önünde sıraya diziliyorlardı. Her tecavüzden sonra kendimi temizleme fırsatım bile olmuyordu. Günün sonunda yapabildiğim tek şey gözlerimi kapatıp ağlamaktı”
Sonrası olmayan bir hikâye bu… Kondom yetersizliğinden ötürü aynı kondomun yıkanarak kullanılmasıyla artan bulaşıcı cinsel hastalıklar sonucu hayatını kaybeden kadınlar, intihara zorlanan kadınlar, yaşadıkları utanç sonucu bekarete önem veren toplumlardan dışlanan yaşayan ama ölü kadınlar.
Sonrası acı ile kuşatılmış kadınlar ve üstüne Japon politikacı Haşimoto’nun sözleri, “Mermilerin yağmur ve rüzgâr gibi uçtuğu koşullarda savaşan ve hayatını ortaya koyan askerlerin dinlenmeye ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Bu nedenle konfor kadınları sistemi bir ihtiyaç haline dönüşmüştü. Bu durumu herkes anlayabilir.”
Hayatını ortaya koyan askerler, kendi hayatlarını şarj etmek için kadınların hayatlarını yok sayabilirler ne de olsa. Ama siz yanılıyorsunuz bayım. Bu durumu anlamayan birçok insanın varlığı ile çoktan bir kara leke olarak yazdırdınız adınızı tarih sayfalarına. Bu dünyanın kendileri için yaratıldığını, kadınların onların spermlerini dölleyen tarlalar olduğunu düşünen erkeklerin dünyasında, erkekler tarafından çıkartılan savaşların bedelini ödemek zorunda değil kadınlar.
Ülkeleri yöneten liderlerin tutum ve davranışları otomatik olarak kitlelere yansır. Onlar her gün televizyon ekranlarından söylemleriyle toplumun algılarını biçimlendirirler. Totaliter rejimlerde lider söylemleri saldırgan ve cinsiyetçi ve kendinden olmayanı ötekileştiren nefret içerikli söylemlerdir. Rus askerleri aklın almadığı psikolojik şiddetle birlikte hunharca tecavüz ediyor Ukraynalı kadınlara, lakin liderleri Putin, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini Sovyet döneminden kalma bir punk rock grubu olan Red Mold'un tecavüz ve nekrofili hakkındaki sözlerinden alıntılayarak tanımlamıştı: “Beğen ya da beğenme – katlan, güzelim.” Şartlara uymak zorundasın. Başka yolu yok”
Dün Sırbistan, Japonya, bugün Rusya ya da yarın herhangi başka bir yer. Ülkeler değişir ama asla değişmeyense eril zihniyetin savaş meydanlarındaki tezahürüdür. Bir bakmışsınız bugün kurban gibi görünen bir ulus, yarın başka bir ulusun celladı oluvermiş. “Bir ülkeye savaş açan diğer ülkenin askerleri neden tecavüz ederler kadınlara” sorusunun cevabı celladı kurban, kurbanıysa cellat haline getiren sistemin bağrında gizliyse, Perseus’un bıçağının saplanması gereken yer de bu sistemin kalbinin orta yeridir, kadınların hayatları yerine.
Medusa’nın öyküsünü bilen vardır, bilmeyen vardır diye düşünerek kısacık bir anımsatmada bulunmak istiyorum. Medusa, güzelliğiyle nam salmış ve kendisini Athena’nın tapınağına adamış bir kız. Athena ile evli olan Poseidon Medusa’ya âşık olur ama bir ölümlü ile olmanın utancına katlanamayacağı için çareyi Medusa’ya hem de tapınağın içinde tecavüz etmekte bulur. Bunu öğrenen Athena, Poseidon’u cezalandırmak yerine Medusa’nın güzelliğini elinden alır onu keskin dişli ve saçının her bir telinde bir yılanın olduğu Gorgon adlı dişi bir canavara çevirir. Medusa o kadar çirkinleşmiştir ki, bununla kalsa iyi, bir de ona bakan herkesi taşa çevirmektedir artık. Bununa da yetinmez Athena ve üvey kardeşi Perseus’tan Medusa’yı öldürmesini ister.
İşte Perseus’un o ünlü, elinde Medusa’nın kesik başı olan heykeli bu olayın üzerine Benvenuto Cellini tarafından yapılmıştır. Yıllar sonraysa 2008 yılında Luciano Garbati tarafından yeni bir Medusa heykeli yapılır.
Garbati’nin heykelinde ise kesik başı tutan el Medusa’nındır. Medusa Perseus’la savaşmış ve savaşın galibi olarak tasvir edilmiştir. Eril anlatıyı feminist bir bakış açısıyla değiştirerek sanatsal alanda yorumlayan kıymetli bir eserdir Garbati’nin eseri; Medusa’nın acısını dindirmez belki ama onun küçük düşürülmüş onurunun iadesi açısından kıymetlidir. Perseus’un kafasını kesen Medusa. O aslında, tecavüzcüsü Poseidon’un itibarını zedeleyerek ve bir kadın olarak var olduğunu haykırmaktadır.
Yerin altında birikir enerji ve deprem olur. Kadınların dünyasında biriken öfke ise çok daha tehlikelidir, gün gelir boşaltır enerjisini. Didik didik edilmiş bir kara parçası gibi kadınların bedeni üzerine aç kurtlar gibi üşüşen bu değersiz varlıkların son hamlesinin kurbanı Ukraynalı kadınları konuşmak yerine dilerim ki yıllar sonra Ukrayna’nın Medusa’larını konuşuyor oluruz.
Yazarın Dİğer Yazıları
Çölde Vaha Misali Bir Etkinlik
8 Ağustos 2023Afetler Ayrımcılık Yapmaz, İnsanlar Yapar
13 Şubat 2023Afgan kadınlar köleyken biz özgür olabilir miyiz?
13 Ocak 2023Suçlu bulundu : İç Barışı Tehdit Eden Kadınlar!
25 Kasım 2022Kafeslere sığmayan bedenler
11 Temmuz 2022Fıs Fıs İsmail, Will Smith ve Bir Süreklilik Teması Olarak Ataerkillik
3 Nisan 2022Eril Aktörlerin Yitik Kurbanları
27 Mart 2022Dünya emekçi kadınlar gününde elleri düşünmek
7 Mart 2022Metaverse dünyasında kadınlar ve taciz.
12 Şubat 2022Sen Ne Çektin Be Havva
26 Ocak 2022Başarılı kadınların enselerinde vızıldayan erkekler
12 Ekim 2021İşgal ve İç Savaşın Ardından, Gericiliğin Kıskacında Afgan Kadınları
17 Ağustos 2021Peki ya insanın ürettiği kesin olan şiddet virüsünün aşısı?
11 Ağustos 2021Özgürlüğe Pedallayın Kadınlar!
5 Haziran 2021Kadın Katillerini Yetiştiren Kim?
1 Nisan 2021Kadınların Sahnesi Yeni Başlıyor
27 Mart 2021Hepimizin İçinden Yükselen Seslerin, Soruların Yankılandığı Bir Kitap; Uğultular
1 Mart 2021Makbul Analık Sorgusu
9 Şubat 2021Bir Sonra Katledilecek Kadın Ya Sen İsen?
5 Şubat 2021