Erdoğan 23 Seçimini de Kazanır mı?

Rahmi Yıldırım

21 Ağustos 2022
Erdoğan 23 Seçimini de Kazanır mı?

''Her biri bir partiyi ve liderini yerin dibine geçirmeye yetecek bu sorunlar yumağına karşın AKP ve Erdoğan siyaset kulvarında en yakın rakibinin açık farkla önünde. Anketlere göre oy oranı yüzde 30’larda; Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek’in desteğiyle yüzde 40’ı buluyor. Ekonominin bu kadar kötü yönetilmesine, yoksulluğun can yakmasına, baskıcı rejime karşın çok yüksek bir oran. Siyasetin ve ekonominin bilinen şablonları, Erdoğan’ın hâlâ bu oranda bir oy potansiyeline sahip olmasını, hele de en çok yoksullar tarafından desteklenmesini açıklamaya yetmiyor. Ne yapalım ki Türkiye’nin ekonomik, siyasi, kültürel, dinsel dinamikleri siyaset biliminin bilinen kuramlarıyla açıklanamayacak kadar karmaşık… ''

AKP 21’inci yaşını kutluyor. Türkiye AKP iktidarında, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde 20 yılı geride bıraktı. Erdoğan 20 yılda yapılan milletvekili, belediye ve cumhurbaşkanı seçimleriyle referandumların tamamını (toplam 15 seçim) önde bitirdi, sadece 2019 İstanbul belediye seçimini yitirdi. 

Siyasette bilinir ki, tek başına kesintisiz 20 yıllık iktidar bir partinin devletleşmesi için yeterlidir. Erdoğan ve partisi devletleşmekle kalmadı, kurduğu tek adam rejimiyle Türk siyaset tarihinde istisnai bir konum edindi.  

İktidarının 20’nci yılında Erdoğan’ın yaklaşan 2023 seçimlerini de kazanıp kazanmayacağı tartışılıyor. Uzun süren iktidar deneyiminin yol açtığı yıpranma, metal yorgunluğu ve ekonomik kriz koşullarında Erdoğan’ın seçimleri yitireceği ciddi olarak öne sürülüyor. Bununla birlikte seçimlerin yapılıp yapılmayacağı, seçimler yapılır da Erdoğan yitirirse iktidarı devredip devretmeyeceği daha ciddi olarak konuşuluyor. 

*** 

Fiyatları yükselten Allah, düşüren Tayyip! 

Bugün ekonomi 2001’dekinden daha derin bir kriz içinde. Kriz, en başta kişi başına milli gelire yansıyor. Resmi verilere göre, kişi başına milli gelir sekiz yıldır düşüyor; 2013 yılında 12 bin 582 dolar idi; 2021 yılında 9 bin 539 dolar’a geriledi. Kişi başına gelir, Cumhuriyet tarihinde ilk kez sekiz yıl aralıksız azaldı. Yani enflasyona bağlı fiktif artışa karşın aslında gelir azalıyor, emek sömürüsü artıyor, emekçiler daha yoğun yoksullaşmaya maruz kalıyor.  

Sömürü artar gelir azalırken, açlık sınırı ilk kez asgari ücretin üzerine çıktı. Asgari ücret temel ücret haline geldi; çalışanların yarısı asgari ücrete talim ediyor. Dört kişilik bir ailenin tüm bireyleri asgari ücretle çalışsa bile ailenin toplam geliri yoksulluk sınırına ulaşamıyor.  

Reel işsizlik yüzde 20’lerin üzerinde. Gençlerde ve kadınlarda bu oran yüzde 30’larda. Nüfusun 4’te 1’i sosyal yardımla ayakta durabiliyor. Resmi verilere göre, sosyal yardım yapılan hane sayısı 2019’da 3 milyon 282 bin 975’ten 2020’de (salgının da etkisiyle) 6 milyon 630 bin’e yükseldi. TÜİK verilerine göre Türkiye’de bir hanenin ortalama 3,3 kişiden oluştuğu göz önüne alındığında sosyal yardım alan nüfus 22 milyona dayanıyor.  

Ekonomide krizin en önemli göstergelerinden biri de enflasyondur, yani fiyatlarda artıştır. Ülkenin 2001 krizine sürüklendiği süreçte yıllık enflasyon Tüketici Fiyatları Endeksi’nde yüzde 39, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi’nde yüzde 32,7, idi. Bugün (inanılırlığını yitirmiş) TÜİK’in açıkladığı oranlar bile sırasıyla yüzde 79,6 ve 144,6’dır. Bağımsız araştırma kurumu ENAG’a göre ise Tüketici Fiyat Endeksi’ndeki 12 aylık artış yüzde 176,04’tür. 

Ekonomide kriz ülkenin dış ödemeler dengesini de olumsuz etkiler. Dış ödemeler dengesindeki facia gözler önünde. Merkez Bankası döviz rezervi eksi 55 milyar dolar civarında. Türkiye’ye yatırım sermayesi gelmiyor; Yunanistan yüzde 1, Türkiye yüzde 10 faizle borç alabiliyor. 

*** 

Demokrat mı diktatör mü? 

Ekonomideki krizle birlikte Türkiye demokrasi limanından daha da uzaklaşıyor.  

Demokrasinin tanımı malum. Diktatörlüğün de öyle. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre diktatör “Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış kimse” demek. Diktatörlük de “Egemen ve mutlak siyasi gücün, bir veya birçok kişinin oluşturduğu bir yürütme organınca, denetimsiz olarak yürütüldüğü siyasi düzen.” Yine TDK Sözlüğü’ne göre demokrasi “Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi.” 

Resmi sözlüğün ve siyaset biliminin bu terimlerine göre Türkiye’nin rejimi demokrasi olarak adlandırılabilir mi? 

Tayyip Erdoğan bütün siyasi yetkileri kendinde toplamadı mı? Anımsanmalı ki mutlakıyette bile padişah tek egemen görünse de iktidarı sadrazam ile paylaşıyordu. Bugün ise ancak 12 Eylül darbesi dönemindeki Danışma Meclisi kadar etkili(!) olabilen TBMM’nin yürütme gücünü denetlediği söylenebilir mi? Yargı, medya ve üniversiteler darbe dönemlerindeki kadar baskı altında değil mi? Temel hak ve özgürlükler ne kadar kullanılabiliyor? En basitinden düşünce ve ifade özgürlüğü. Diktatör siyaset biliminin ve resmi sözlüğün hakaret içermeyen bir terimi ama “bütün siyasi yetkileri kendisinde toplayan” Erdoğan (adı anılsın anılmasın) kendisinden diktatör diye söz edilmesine katlanamıyor; diktatör diyenler hakkında absürt soruşturmalar açılıyor, hatta hapse atılıyor…  

Ekonomideki kriz, ülkenin demokrasi limanından çok uzaklara sürüklenmesine yol açmakla kalmıyor, sınıflar arası ilişkilere de yansıyor. 1980’li yıllarda patron sendikasının başkanı, grevleri yasaklayan, özgürlükleri rafa kaldıran darbeci faşistlere şükranını “Eskiden işçiler gülüyordu, biz ağlıyorduk; şimdi gülme sırası bizde” sözleriyle dile getirmişti. Bugün de Erdoğan, “Grev tehdidi olan yere anında müdahale ediyoruz” diyerek yerli yabancı sermayedarlara güvence veriyor. 

*** 

Erdoğan 2023 seçimini kaybeder mi? 

Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarında ülkenin sürüklendiği ekonomi, rejim, dış politika ve kültürel krize ilişkin ne söylense eksik kalır. Siyasal İslam’ın devleti ele geçirmesine, halkın inanç ve hayat tarzı üzerinden kutuplaştırılmasına, eğitimin dinileşmesine, yaptırımsız kalan yolsuzluklara, Kürt ve Alevi sorunlarına, yargıya güvenin sıfırlanmasına, dış politikada yalpalamalara, sanata ve kültüre düşmanlığa, çevrenin tahribatına değinmedik bile.  

Her biri bir partiyi ve liderini yerin dibine geçirmeye yetecek bu sorunlar yumağına karşın AKP ve Erdoğan siyaset kulvarında en yakın rakibinin açık farkla önünde. Anketlere göre oy oranı yüzde 30’larda; Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek’in desteğiyle yüzde 40’ı buluyor. Ekonominin bu kadar kötü yönetilmesine, yoksulluğun can yakmasına, baskıcı rejime karşın çok yüksek bir oran. Siyasetin ve ekonominin bilinen şablonları, Erdoğan’ın hâlâ bu oranda bir oy potansiyeline sahip olmasını, hele de en çok yoksullar tarafından desteklenmesini açıklamaya yetmiyor. Ne yapalım ki Türkiye’nin ekonomik, siyasi, kültürel, dinsel dinamikleri siyaset biliminin bilinen kuramlarıyla açıklanamayacak kadar karmaşık… 

Tekrar başlıktaki soruya dönersek. Asgari demokrasiyle yönetilen, (yani düşünce ifade ve basın özgürlüğü ile düşünceleri doğrultusunda toplanma ve örgütlenme hakkının kullanılabildiği, dürüst ve adil seçimlerin yapıldığı, yargının bağımsız olduğu) ülkelerde, ekonomi iyi yönetilmiyorsa, insanlar geçim sıkıntısı çekiyorsa, iktidarın seçimi yitirmesi kaçınılmazdır. Hatta, bu kadar demokrasi olmasa bile ekonomiyi iyi yönetemeyen iktidarlar dürüst bir seçimde sandıktan çıkamazlar. Türkiye’de bile bugüne değin böyle olageldi. Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” aforizması bunun ifadesiydi. Nitekim, ülkeyi 2000/2001 ekonomi krizine sürükleyen Ecevit hükümeti 2002 seçimlerinde sandıktan çıkamadı, AKP tek başına iktidara geldi. 

Bugün ekonomi 2001’dekinden daha derin bir krizde; Erdoğan’ın oy yüzdesi de yüzde 40 dolayında. Bu oran seçimi kazanmasına yetmez ama seçimi yitireceği kesin bir dille söylenemiyor. Erdoğan 20 yılda 15 seçimin tamamını kazanmış olsa da yenilmez değil; asgari dürüstlük koşullarıyla seçim yapılabilirse, İstanbul seçimini kaybettiği gibi genel seçimi de kaybeder. 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Siyasette İlkesizliğin Dayanılmaz İğrençliği
     YRP Genel Başkan Fatih Erbakan “Batmakta olan Titanik gemisine binmeyeceğiz, AKP’nin 20 yıllık günahına ortak olmayacağız, seçime tek başımıza gireceğiz” dedikten sadece bir gün sonra AKP gemisine atladı.  Kabul etmeli ki, Recep Tayyip…
  2. Depremin Medyası Medyanın Depremi
    Deprem felaketi sadece topluma ve siyasete değil medyaya da ne denli zehirli bir zihniyetin egemen olduğunu gösterdi. Asıl gücünü dinden ve geleneklerden alan bu zihniyetin özünde devleti kutsayıp toz kondurmamak,…
  3. İyi Parti kötü Siyasetçi
    Tansu Çiller / Mehmet Ağar çömezi MA kötü siyasetçidir, negatif anlamıyla bile ilm-i siyaset yoksuludur. Bu yaştan sonra da ilm-i siyaseti öğrenmesi ve ıslahı mümkün değildir. Ülkücü refleksi her an…
  4. Ukrayna: Emperyalistler arası hesaplaşma alanı
    ''Umulur ki, Ukrayna halkı Sovyet devrimiyle kazandığı kendi kaderini tayin hakkının kıymetini anımsar; ABD ve NATO ile Rusya emperyalizmi arasındaki paylaşım savaşının dışında kendi yolunu bulur; ABD emperyalizmi destekli mevcut…
  5. Asker Deprem Bölgesine Neden Geç kaldı?
    ''Yürürlükteki 5442 sayılı İl İdaresi Yasası da askerin göreve çağrılmasına yeterli. Yasa’nın ilgili 11’inci maddesi, il genelinde çıkabilecek olaylarda valiyi askerden yardım istemekle yetkilendirmiş. Yasa valilere böyle bir yetki vermiş…
  6. Deprem Kader Değil!
    Deprem Kader Değil!
    11 Şubat 2023
    Bu ülkede siyasetin, devletin ve toplumun kılcal damarlarına hücrelerine sinmiş alaturka dinci faşist zihniyetin on binlerce hayatı söndüren depremlere karşın değişmemesi, değişenin sadece kişiler olması kader midir?   Ülkemiz dünyanın…
  7. Guguk sisteminde Cumhurbaşkanı adaylığı
    Anayasa’nın açık hükmüne karşın Yüksek Seçim Kurulu RTE’nin adaylığını kabul ederse ne olur? Yanıt: “Hukuk farklı bir şey. Ama bunun yanında guguk, o da farklı bir şey. Şu anda seçimle…
  8. Türban mağduriyeti bıktırdı
    Kim nasıl istiyorsa öyle örtünsün ama İslamcı faşizmin bayrağı tesettürün siyasi ekonomik diplomatik kültürel gündemi bloke etmesinden rahatsızım, isyanlardayım. Bir sosyalist olarak, geçmişte herkese Sünnilik dayatan sözde laiklik ve Atatürk…
  9. Peygambere kalmayan dünya Papa'ya da kalmadı
    ''Dini yapılarda nedense her şeyden önce pedofili rezaletleri vuku buluyor. İslam coğrafyasında olağan sayılıyor ama Benedictus, 400 rahibi pedofili, taciz ve tecavüz gerekçesiyle yürütülen soruşturmalar kapsamında görevden aldı. Ancak göstermelik…
  10. Walesa Şemsi ile Birlikteydik
    ''Grev ve yürüyüşte Şemsi Denizer’in öncü gözükmesine karşın, işçi komitelerinin militan örgütlenmesi olmasa, Denizer ve sendika bu çapta bir grevi ve yürüyüşü örgütleyemezdi. Eylemin bitmesinin ardından işçi komitelerinin tasfiyesinde Denizer’in…
  11. Devletleşen Kötülük ve Cehalet
    Türkiye, devletleşmiş cehalet, kötülük ve yobazlığın tutsağı olarak teokrasi durağında bitecek felaket yolculuğunda kilometreleri hızla tüketiyor.  Felaket yolculuğunun yakın gelecekteki en önemli durağı cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri olacak.  Cehalet ve…
  12. Pandora'nın kutusundan çıkan türban
    Demokratik laik gelenek görenekleri yüzeyde kalmış ya da hiç olmamış ülkelerde Pandora’nın kutusu hep açıktır. Her an bir kötülük fırlayıp ülkenin elini kolunu ayağını bağlayabilir.  Pandora’yı bilmeyen yoktur herhalde; öyküsü…
  13. Tarikatların ve Sarayın Çocuk Gelinleri
    Ne yazık ki bu iğrençlik, “münferit, sıra dışı, bireysel, tekil” bir olay değil. Tersine, kimileri için ecdat yadigârı bir gelenek, vaka-i adiye, sıradan bir olay; sosyolojik teolojik bir dram. Bu…
  14. Alevilerin Kayyumlarla bitmeyen Sınanması
    İslam içi sayılmakla birlikte Alevilik, heterodoks (farklı) ve batıni bir inanç öğretisidir. Sünni ve Şii yorumuyla ortodoks (egemen) İslam mülk sahibi sınıfların iktidarını kutsayıp meşrulaştırırken Alevilik tarih boyunca mülksüzlerin, baldırı…
  15. İhvancı Hayalin İflası ya da 'Grand Strateji'
    ''Devletler arası siyasetin kadim kanunları, devletler arasında ezeli/ebedi dostlukların değil çıkarların olduğu yasası, dış politikada Firavun/Musa masallarıyla edilen duaya yer olmadığını sert bir şekilde anımsattı; “öldürmeyi iyi bilen” İsrail liderleriyle,…
  16. Kürtler Özgür Değilse..
    Şunu en başta vurgulayalım: İster devlet ister devletle savaşan bir örgüt; kim yapmış olursa olsun, sivil halkı hedef alan silahlı eylemler terör eylemidir. Köylerde, kasabalarda, kentlerin en kalabalık caddelerinde meydanlarında,…
  17. Tayyip Erdoğan Patavatsız mı?
    Entelektüel mahallenin kıdemlisi Murat Belge, Recep Tayyip Erdoğan’ın “patavatsızlık rekoru” kırdığını yazmış. Gerekçesi, Erdoğan’ın Mehmet Ali Çelebi’ye AKP rozeti takarken, kaç çocuğu olduğunu sorup tek çocuk yanıtı alınca, “Çocuk çok…
  18. Cehalet ve Kötülüğün Kıskacındaki Türkiye
    Türkiye ancak askeri darbe döneminde rastlanabilecek boğucu bir atmosferde nefes alıp veriyor. Aradaki fark, askeri diktanın bir avuç sermayedar dışında toplumun tümünü baskı altına almasına karşılık sivil diktanın toplumu neredeyse…
  19. Osmanlı Şanlı mı Kanlı mı?
    ''Hanedanın kendi içinde bile kan dökücü olduğunu; aile katliamını kanunlaştırdığını; 36 padişahtan 6’sının sonraki padişahın fermanıyla idam edildiğini; idam edilen padişahlardan Genç Osman’ın öldürülmeden önce bir de ırzına geçildiğini ve…
  20. Alim İlimle, Zalim Zulümle Yönetir
    SS’in “Erdoğan’ı kaybetmekten korkuyorum” sözlerini anımsatmış Çömez ve şu teşhisi koymuş: “Anksiyete bozukluğu. Akıllardan kolayca çıkmayan düşünce. Kaybetme korkusu. Ağır bir psikolojik travma halinde hepsi. Seçimi kaybettiklerinde bunları nasıl tedavi…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…