Devletleşen Kötülük ve Cehalet

Rahmi Yıldırım

29 Aralık 2022
Devletleşen Kötülük ve Cehalet

Türkiye, devletleşmiş cehalet, kötülük ve yobazlığın tutsağı olarak teokrasi durağında bitecek felaket yolculuğunda kilometreleri hızla tüketiyor. 

Felaket yolculuğunun yakın gelecekteki en önemli durağı cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri olacak. 

Cehalet ve kötülük örgütü faşist ittifak, ülkeyi sürüklediği felaket yolculuğunda menzile erişmek, yani iktidarı yitirmemek için toplumu din ve etnik aidiyet ekseninde kutuplaştırıyor, muhalefeti şeytanlaştırıyor. Çünkü, başta ekonomik kriz, hırsızlık ve yolsuzluklar, her türden kayırmacılık, ayrımcılık ve nefret olmak üzere işlediği günahları ve suçları gündemden düşürebilmek için dinden ve zorbalıktan başka silahı yok. Bu nedenle her türlü barışçıl itirazı ve talebi zorbalıkla bastırıyor, seçime hazırlık olmak üzere alan temizliği yapıyor.  

Alan temizliği kapsamında, Seçim Yasası’nda Nisan 2022’de yapılan değişiklikle ilçe seçim kurullarında “kıdemli hâkim” zorunluluğu kaldırıldı, kıdemsiz hâkimin atanması sağlandı. Atanacak kıdemsiz yargıçların, adliyeye Cumhur İttifakı örgütlerinden devşirilmiş eski avukatlar olacağı sır değil. Yasa AKP Genel Başkanı’nın devlet olanaklarıyla seçim kampanyası yürütmesini seçim yasakları kapsamı dışına çıkardı; bu absürtlüğe, eşitsizliğe adaletsizliğe itiraz Anayasa Mahkemesi’nce reddedildi. Sadece kendine Müslümanlık böyle bir şey! 

Seçime yönelik alan temizliği kapsamında, düzensiz göçmenlerin ve sığınmacıların T.C. uyruğuna geçirilerek seçmen listelerine kaydedildiği de sır değil. Aynı şekilde sahte seçmen üretimi de kuruntu değil vaka-i adiyedir. Kim bilir, seçim sürecinde (2015 Haziran / Kasım terörü dahil) Pandora’nın kutusundan daha ne kötülükler çıkacaktır! 

*** 

Cehalet ve kötülük örgütü ittifakın seçimler öncesinde giriştiği alan temizliğinin medyadaki adımı ise,“Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen 7418 sayılı yasa; 18 Ekim 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 

Ankara Barosu, bu yasayı bir panel ile avukatların gazetecilerin tartışmasına açtı. Ne yazık ki, konferans salonunda panelistler dışında bir avuç izleyici vardı. Benim gençliğimde böyle bir toplantıda salonda oturacak yer bulunmazdı. Hey gidi günler hey! Başka derneklerin ve kendi derneğimin etkinliklerinden biliyorum; toplantı internet üzerinden katılıma açık olsa da katılım niceliği değişmezdi. Demem o ki, 12 Eylül faşizminin başaramadığı depolitizasyon, siyasal İslamcı faşizm tarafından başarıldı; ülkenin üzerine ölü toprağı serildi! 

Her şeye karşın, dört saat süren panel son derece verimliydi. Her bir konuşmacı, yasanın düşünce ifade ve basın özgürlüğü kanallarını nasıl tıkadığını, örgütlenme özgürlüğünü nasıl kısıtladığını somut örneklerle anlatma çabasındaydı. Sonuçta ülkeyi tutsak alan cehalet ve kötülükle ancak örgütlü mücadeleyle baş edilebileceği, koşullar ne denli ağır olursa olsun demokrasi istemekten geri durulmayacağı vurgulandı.  

***  

DEPOLİTİZASYON YASASI’NIN CEHALETİ 

Ve elbette ne söylense eksik kalırdı. Yasanın sözcük örgüsündeki cehalet ve dil bilgisi sefaleti de soru yanıt bölümünde bir izleyici tarafından dillendirildi.  

Bu yasa ile Türk Ceza Yasası’nın 217’nci maddesine şöyle bir fıkra eklendi: “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.” 

Bu paragraftaki Türkçe dilbilgisi sefaleti, topluma reva görülen cehaletin kötülüğün yansıması! Fıkranın son tümcesindeki düşüklüğü, özne yüklem uyumsuzluğunu geçelim. Bundan daha önemlisi, “gerçeğe aykırı bilgi” olmaz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre bilgi: “1) İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat. 2)Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek. 3) İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat.”  

Buna göre, bir sözcük örgüsü gerçeğe aykırı ise onun adı bilgi değil yalan, palavra, martaval vs. olur. “SultanAbdülhamit Han 33 yıllık saltanatında gram toprak kaybetmedi” palavrası gibi… Bilginin ne olduğunu bile bilmeyen siyasi cehaletle ne tartışılabilir ki? 

İkincisi, bu yasaya göre, yalanı üreten değil yayan kişi suç işlemiş olacak. Bu da siyasi cehaleti ve kötülüğü tamamlayan hukuk cehaleti! 

Üçüncüsü, “dezenformasyonla mücadele yasası” diye pazarladılar; şu beş koşul birlikte gerçekleşirse suçun işlenmiş olacağını söylediler: 1) Yayılan haber gerçek olmayacak, 2) Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili gerçekdışı haber olacak, 3) Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak, 4) Kamu barışını bozmaya elverişli olacak, 5) Bunlar aleni biçimde yapılacak.  

Eleştirileri zayıflatmak için de beş koşulun beşinin birlikte gerçekleşmesinin çok zor olduğunu, dolayısıyla sansür endişesine yer olmadığını söylediler. Kim inanırsa artık!  

Aslında söyledikleri doğru. Gerçekten de bu beş koşulun birlikte gerçekleşmesi öyle kolay değil. Sade bir yurttaş beş koşulun beşini birden kotarıp kamu düzenini bozamaz, ülke güvenliğini tehlikeye düşüremez. Böyle bir suçu ancak devlet gücünü elinde bulunduranlar işleyebilirler. Nitekim iktidarıyla medyasıyla gün aşırı bu suçu işliyorlar. Güncele ilişkin palavralar, emekliye dar gelirliye her gün müjde yalanları; yanı sıra, Gezi Direnişi sırasında Kabataş’ta türbanlı bacının taciz edildiği, camide içki içildiği yalanını bile utanmadan hâlâ tekrarlıyorlar. Cehalet ve kötülük iktidarı sanki kendisinin ve medyasının yalanlarını düşünerek çıkardı bu yasayı! Gerçekten de yasa hakkıyla uygulansa, kendilerinden ve medyalarından başka suçlu çıkmaz ortaya… 

*** 

Yasa hakkıyla uygulansa kendilerinden başka suçlu çıkmaz ama elbette kendileri için çıkarmadılar bu faşizan yasayı; kendileri gibi düşünmeyen herkesi ve siyasi muhalefeti susturmak için çıkardılar. Aslında siyasal eleştiriyi suç saymak için böyle bir yasa çıkarmaları şart değildi. Yürürlükteki yasalarda düşünce ifade ve basın özgürlüğü ile öteki temel hak ve özgürlükleri kullanılamaz hale getiren faşizan maddeler fazlasıyla var. Ama gün geliyor bu maddeler aşınıyor, meşruiyetini yitiriyor, yenilenmesine ihtiyaç duyuyor iktidarlar. Bu da öyle bir ihtiyaç.    

Yasanın sahipleri bir de suçu ve suçluyu yargının tespit edeceğini söyleyerek eleştirileri zayıflatmaya, endişe duyanları rahatlatmaya, daha doğrusu kandırmaya çalışıyorlar. Gezi direnişi davasındaki skandal kararlar, Ergenekon ve Balyoz davalarında üretilen sahte deliller, delile bile gerek olmadan “her ne kadar delil yoksa da ileride ortaya çıkması muhtemel delillere binaen mahkumiyetine” (Elâzığ Ağır Ceza Mahkemesi kararı), “ahmak” davasında Ekrem İmamoğlu’nun yasada olmayan bir fıkraya istinaden 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılması gibi kararlar ortadayken, bu sözlere inanıp rahatlayan çıkar mı acaba? 

*** 

Bu değerlendirmeyi yapan izleyici bir de “Bu yasa yürürlükte kalmalı ve iktidar değiştikten sonra yasayı çıkartan cehalet ve kötülük ittifakına karşı ödünsüz uygulanmalı” diye önerdi. Espri niyetine söyledi ama ciddiye alınsa mı ki? 

Umulur ki, teokrasi rotasındaki kötülük cehalet ve hamakat katarı tökezler, Türkiye’nin güzergâhı hukuk devletine çevrilir! 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Siyasette İlkesizliğin Dayanılmaz İğrençliği
     YRP Genel Başkan Fatih Erbakan “Batmakta olan Titanik gemisine binmeyeceğiz, AKP’nin 20 yıllık günahına ortak olmayacağız, seçime tek başımıza gireceğiz” dedikten sadece bir gün sonra AKP gemisine atladı.  Kabul etmeli ki, Recep Tayyip…
  2. Depremin Medyası Medyanın Depremi
    Deprem felaketi sadece topluma ve siyasete değil medyaya da ne denli zehirli bir zihniyetin egemen olduğunu gösterdi. Asıl gücünü dinden ve geleneklerden alan bu zihniyetin özünde devleti kutsayıp toz kondurmamak,…
  3. İyi Parti kötü Siyasetçi
    Tansu Çiller / Mehmet Ağar çömezi MA kötü siyasetçidir, negatif anlamıyla bile ilm-i siyaset yoksuludur. Bu yaştan sonra da ilm-i siyaseti öğrenmesi ve ıslahı mümkün değildir. Ülkücü refleksi her an…
  4. Ukrayna: Emperyalistler arası hesaplaşma alanı
    ''Umulur ki, Ukrayna halkı Sovyet devrimiyle kazandığı kendi kaderini tayin hakkının kıymetini anımsar; ABD ve NATO ile Rusya emperyalizmi arasındaki paylaşım savaşının dışında kendi yolunu bulur; ABD emperyalizmi destekli mevcut…
  5. Asker Deprem Bölgesine Neden Geç kaldı?
    ''Yürürlükteki 5442 sayılı İl İdaresi Yasası da askerin göreve çağrılmasına yeterli. Yasa’nın ilgili 11’inci maddesi, il genelinde çıkabilecek olaylarda valiyi askerden yardım istemekle yetkilendirmiş. Yasa valilere böyle bir yetki vermiş…
  6. Deprem Kader Değil!
    Deprem Kader Değil!
    11 Şubat 2023
    Bu ülkede siyasetin, devletin ve toplumun kılcal damarlarına hücrelerine sinmiş alaturka dinci faşist zihniyetin on binlerce hayatı söndüren depremlere karşın değişmemesi, değişenin sadece kişiler olması kader midir?   Ülkemiz dünyanın…
  7. Guguk sisteminde Cumhurbaşkanı adaylığı
    Anayasa’nın açık hükmüne karşın Yüksek Seçim Kurulu RTE’nin adaylığını kabul ederse ne olur? Yanıt: “Hukuk farklı bir şey. Ama bunun yanında guguk, o da farklı bir şey. Şu anda seçimle…
  8. Türban mağduriyeti bıktırdı
    Kim nasıl istiyorsa öyle örtünsün ama İslamcı faşizmin bayrağı tesettürün siyasi ekonomik diplomatik kültürel gündemi bloke etmesinden rahatsızım, isyanlardayım. Bir sosyalist olarak, geçmişte herkese Sünnilik dayatan sözde laiklik ve Atatürk…
  9. Peygambere kalmayan dünya Papa'ya da kalmadı
    ''Dini yapılarda nedense her şeyden önce pedofili rezaletleri vuku buluyor. İslam coğrafyasında olağan sayılıyor ama Benedictus, 400 rahibi pedofili, taciz ve tecavüz gerekçesiyle yürütülen soruşturmalar kapsamında görevden aldı. Ancak göstermelik…
  10. Walesa Şemsi ile Birlikteydik
    ''Grev ve yürüyüşte Şemsi Denizer’in öncü gözükmesine karşın, işçi komitelerinin militan örgütlenmesi olmasa, Denizer ve sendika bu çapta bir grevi ve yürüyüşü örgütleyemezdi. Eylemin bitmesinin ardından işçi komitelerinin tasfiyesinde Denizer’in…
  11. Pandora'nın kutusundan çıkan türban
    Demokratik laik gelenek görenekleri yüzeyde kalmış ya da hiç olmamış ülkelerde Pandora’nın kutusu hep açıktır. Her an bir kötülük fırlayıp ülkenin elini kolunu ayağını bağlayabilir.  Pandora’yı bilmeyen yoktur herhalde; öyküsü…
  12. Tarikatların ve Sarayın Çocuk Gelinleri
    Ne yazık ki bu iğrençlik, “münferit, sıra dışı, bireysel, tekil” bir olay değil. Tersine, kimileri için ecdat yadigârı bir gelenek, vaka-i adiye, sıradan bir olay; sosyolojik teolojik bir dram. Bu…
  13. Alevilerin Kayyumlarla bitmeyen Sınanması
    İslam içi sayılmakla birlikte Alevilik, heterodoks (farklı) ve batıni bir inanç öğretisidir. Sünni ve Şii yorumuyla ortodoks (egemen) İslam mülk sahibi sınıfların iktidarını kutsayıp meşrulaştırırken Alevilik tarih boyunca mülksüzlerin, baldırı…
  14. İhvancı Hayalin İflası ya da 'Grand Strateji'
    ''Devletler arası siyasetin kadim kanunları, devletler arasında ezeli/ebedi dostlukların değil çıkarların olduğu yasası, dış politikada Firavun/Musa masallarıyla edilen duaya yer olmadığını sert bir şekilde anımsattı; “öldürmeyi iyi bilen” İsrail liderleriyle,…
  15. Kürtler Özgür Değilse..
    Şunu en başta vurgulayalım: İster devlet ister devletle savaşan bir örgüt; kim yapmış olursa olsun, sivil halkı hedef alan silahlı eylemler terör eylemidir. Köylerde, kasabalarda, kentlerin en kalabalık caddelerinde meydanlarında,…
  16. Tayyip Erdoğan Patavatsız mı?
    Entelektüel mahallenin kıdemlisi Murat Belge, Recep Tayyip Erdoğan’ın “patavatsızlık rekoru” kırdığını yazmış. Gerekçesi, Erdoğan’ın Mehmet Ali Çelebi’ye AKP rozeti takarken, kaç çocuğu olduğunu sorup tek çocuk yanıtı alınca, “Çocuk çok…
  17. Cehalet ve Kötülüğün Kıskacındaki Türkiye
    Türkiye ancak askeri darbe döneminde rastlanabilecek boğucu bir atmosferde nefes alıp veriyor. Aradaki fark, askeri diktanın bir avuç sermayedar dışında toplumun tümünü baskı altına almasına karşılık sivil diktanın toplumu neredeyse…
  18. Osmanlı Şanlı mı Kanlı mı?
    ''Hanedanın kendi içinde bile kan dökücü olduğunu; aile katliamını kanunlaştırdığını; 36 padişahtan 6’sının sonraki padişahın fermanıyla idam edildiğini; idam edilen padişahlardan Genç Osman’ın öldürülmeden önce bir de ırzına geçildiğini ve…
  19. Alim İlimle, Zalim Zulümle Yönetir
    SS’in “Erdoğan’ı kaybetmekten korkuyorum” sözlerini anımsatmış Çömez ve şu teşhisi koymuş: “Anksiyete bozukluğu. Akıllardan kolayca çıkmayan düşünce. Kaybetme korkusu. Ağır bir psikolojik travma halinde hepsi. Seçimi kaybettiklerinde bunları nasıl tedavi…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…