Serol Teber

Gülüzar Özev

25 Ocak 2023
Serol Teber

''Yeniçağ insanı sorunları kozmik güçlerin yardımıyla çözebileceğine inanıyor, rüya yorumları, fal baktırma, ruh çağırmayla ilgileniyor, bitkisel beslenmeye çalışıyor, arınma dansları yapıyor. Siyasete karşı ilgisiz. Yeşillikler içinde küçücük evinde sakin doğayla iç içe yaşamayı arzu ediyor''

Bir ülkeyi yönetetenler, her daim kendilerine biat edecek tipte insan yaratmak isterler. Bunun için ellerindeki tüm fırsatı değerlendirmede, tüm  araçları kullanmada en ufak bir sakınca duymazlar. Yazımızın konusu olan kitap, Serol Teber tarafından yazılmış. Roman tadındaki inceleme kitabının adı; “İnsanın Hiçleşme Serüvenine Giriş “ Alt başlık ise; “ Politik Psikolojinin Dipnotları”. Yapıt tam da adına uygun şekilde, politik  psikoloji  analiziyle,  insanın nasıl kendini bir hiç olarak duyumsar hale getirildiği örneklemelerle izah edilmiş. 

Serol Teber yazar, psikiyatr aynı zamanda radyo yapımcılığı yapmıştır. 1938 yılında İstanbul’da doğan Serol Teber, 2004 yılında ölene kadar kah Almanya’da, kah Türkiye’de yaşamıştır.

Mesleği dolayısıyla edindiği bilgilere yeni bilgiler katarak, toplumların şekillenmesindeki ana unsurları psikiyatri gözüyle ama sıradan okurun anlayacağı tarzda kitaplaştırır. Bunun için tarihten, mitolojiden, edebiyattan yararlanır.  Tanrı inancıyla, baba ve devlet korkusunu özdeşleştirir.  

Anlatacağım eserde kimler yok ki. Başta  Freud olmak üzere,  Engels, Marks  Weber, Adorno, Heinrich Mann, Erich Fromm, Durkheim, Machiavelli ve diğerleri. 

 Almanya ‘da büyük katliamları gerçekleştiren Nazi subaylarının amaca uygun yetiştirilmesi şöyle anlatılır: 

“Askeri okul öğrencilerinin pantolonlarının cepleri yoktur. Ergenlik çağındaki genç erkeğe ellerini olsun sokup saklayabileceği bir pantolon cebi olanağı vermemiştir… Tuvaletlerin kapıları, içerde oturanların başlarını ve ayaklarını dışarda kontrol eden görevlinin görebileceği biçimde yapılmıştır… Yatakhanelerin kapıları yoktur ya da sürekli açık tutulur; yataktan yatağa konuşmak yasaktır; gece uyurken bile, yatakhane, nöbetçi subayın denetimi altındadır. Yataklar dar, sert ve nemlidir. Yatarken ve uyurken yorganı başına çekmek ya da başını yorganın altına sokmak, kural dışı bir davranıştır ve böyle uyuyanların ‘pısırık lapacı’ damgası (tınısıyla) rapor edilmeleri zorunludur.  (…) gece tuvalete gitmek isteyenler, nöbetçi subayı uyandırmak zorundadırlar; bu davranış da ayrıca soruşturmayı gerektirir.”

Bu şekilde sıkı disiplin, ödüllendirme, cezalandırma ve boyun eğmelerle, SS subayı artık hazırdır. O ailesinden kopmuş, insani duygulardan uzaklaşmış, sisteme uygun hale gelmiştir

Şüphesiz böyle bir düzeni halka benimsetmek için Alman Hükümeti sanatın her dalından yararlanır. Sinema, edebiyat, resim, mimari, heykel sistemin emir eri gibidir. 

Amerika’da yapılan bir araştırmada, 3-7 yaşları arasındaki beyaz tenli ve siyah tenli çocuklar oyuncak seçerken beyaz bebekleri tercih ederler. Ancak yedi yaşından sonra, siyah tenli çocuklar siyah bebekleri seçmeye başlarlar. Çünkü çocuklar Amerika’daki ırkçılıktan etkilenmişlerdir. Yazar ve uzman Serol Teber,  gözlemlerinin sonucunda şu kanıya varır; Kapitalist sistemde kitleler sindirilir, bencilleştirilir, yabancılaştırılır ve yalnızlaştırılır.

Yedi  yaşında siyahi bir çocuğun, siyahi bir bebek seçmesi belki de ırkçılığın  en masum yüzüdür. Birçok yerde, vahşet sahnesine hızla çıkan eli kılıçlı şovenizm, parmaklarından kan damlaya damlaya bizim ülkemizde de geziniyor ne yazık ki. Her Allah’ın günü milliyetçilik olgusuyla şartlandırılmış kişi, kendisinden hiçbir kötülük görmediği bir Kürt’e irdeleyerek bakıyor, küçümsüyor. Dinlediği müziklerde bile ayrıksı davranışını eksik etmiyor.  Türkçe türkü mü, evet dinlemek güzel! İngilizce şarkı mı, ona da okey ! Yunanca mı, no problem! E bir kemence de fena sayılmaz hani. Ama Kürtçe bir türküye ritim tutsa bile elleri, inkârdan gelip tu kaka diyor! Türk olmaktan mutlu, Türkçe konuşmaktan sevinçli. Peki ne olacak? Anadolu’nun eşsiz kültür zenginliği, dil çeşitliliği… Keza,  tek dini, tek dili savunmanın sıkıcı yavanlığı. Böylesi bir tekliği yaşamanın, herkesin aynı elbiseyi giymesinden ne farkı var.  

Ne yazık ki, sömürü düzeninin en vazgeçilmezidir, ayrımcılığı yığınlar üzerinde yaymak. Yaşadığımız topraklarda bunu Aleviler acıyla tecrübe edinmiştir. Ulu ozanların derisi yüzülmüş, Alevi olduğu için katledilmiş, yaşamak için dağların, kayaların en sarp yerlerini mekân tutmuş, cem ritüellerini gizlice yapmıştır. Bugün İstanbul metropolünde bile Aleviler kimliklerini fısıltıyla söylerler. Yüzyıllar öncesinden gelen bir korkudur bu.  Fakat aynı Alevi topluluk (hepsini kastetmiyorum),  Kürtlere yapılan zulme seyirci kalmakla yetinmiyor üstüne bir de alkış tutuyor. Ey Alevi kardeşim..! Ne çabuk unuttun  asırlardır sana yapılanı..! 

Civa gibi her yere yayılan bu milliyetçilik. Evine ekmek götürme derdinde olan, aynı kaderi paylaşan emekçiler bile,  bir bakıyorsun birbirlerine düşman oluyor.

Bu ne menem bir şeydir ki güneşe bakar yağmur yağıyor der, ağaca bakar taş görüyorum der. Bakar kör değil, sadece inkâr kör.

Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü Laz’ı, Çerkez’i ve bilemediğimiz daha birçok insan ortak olur bu kahpe düzenin ters çarkına. Söylesen dinlemezler, anlatsan anlamazlar, göstersen görmezler. Her gün onca yalanla, peynir ekmek gibi beslendikleri için senin bir “doğru ses”in cılız kalır. Sanki yaşananlar yüz yıllık yalnızlığıdır milyonlarca insanın. Ancak ne mutlu ki çoğunluk sağduyusunu kaybetmemiştir. El yordamıyla da olsa görür,  bir şeylerin yanlış gittiğini  en azından ; “o da Allah’ın kulu” der. Halkın saf dini inancının, sağduyu ile birleştiğinde ise büyük şiddeti yaratmayı beceremez düzenin erkleri. (Ne diyeyim bu da teselli cümlemiz olsun…)

Serol Teper incelemelerinde Kürt halkına yapılan haksızlığa açık bir şekilde pek değinmemiş ama satır aralarında toplumların devletçe nasıl şekillendirilmeye çalışıldığını ilgi çekici şekilde anlatmış. Kitap sayesinde bugünü anlamada bilimsel düşünebiliyorsunuz. Tarihin gidişatının eninde sonunda iyiden yana olduğunu hissedebiliyorsunuz. Yaşananları izleyince oynanan onca oyunlarına rağmen, kötülerin başarılı olmadıklarını görünce ümitleriniz çiçek açıyor. 

Kitaba tekrar dönersek; Yazar savlarını güçlendirecek bazı alıntılar yapar. Kafka; “Evde olduğu kadar okulda da benliği eritmeye çalışıyorlar”. Kapitalizmin palazlanmasıyla birlikte, insanın ruhsal genetiğiyle oynanmasında, ne mahrem, ne de güvenilir kurumlarda sınır tanımadığını Kafka’nın ilk fark edenlerden olduğu söylenir. Kafka’nın ünü de bu öngörüsünden geliyor sanırım. Koca filozof Marks, insanın kendi doğasının üstüne sedir çekmesini özel mülkiyete bağlar.  “Özel mülkiyet sonucu yabancılaşmış emekten, yabancılaşmış insan doğar.''

Ne diyeyim içimden haykırmak geliyor! Ey! Mark amca çok haklısın diye…

Yazar, İNSANIN HİÇLEŞME SERÜVENİ kitabında günümüz orta sınıf insanının yöneldiği durumu şöyle tespit eder; Yeniçağ insanı sorunları kozmik güçlerin yardımıyla çözebileceğine inanıyor, rüya yorumları, fal baktırma, ruh çağırmayla ilgileniyor, bitkisel beslenmeye çalışıyor, arınma dansları yapıyor. Siyasete karşı ilgisiz. Yeşillikler içinde küçücük evinde sakin doğayla iç içe yaşamayı arzu ediyor. 

Bu durum bana, İstanbul’da yaşayanların Ege tarafında, bahçe içinde ev yaptırmak istemelerini hatırlattı. Asgari ücretle geçinenleri görmeyen, ülkenin birçok yerinde kurulan santraller yüzünden zehirlenen toprağını düşünmeyen, kirlenen suya kayıtsız kalan insan topluluğunu. Bir de moda deyimle “ evrene iyi enerji gönderirsem dediklerim olur” yanılsamasını.

Teber’in her birini okumaktan büyük zevk aldığım ve şaşırtıcı bilgiler edindiğim diğer kitapları şöyle;  

Freud’u anlattığı; Bir Peri Masalı, 

Genç Osmanlı aydınlarını anlattığı; Tutunamayanların Politik Psikolojisi, 

Antik Yunandan günümüze büyük sanatçıların melankolik halini inceleyen; Melankoli. 

Fakat, üzüldüğüm bir hususu söylemeden edemeyeceğim, günümüz yazarları eserlerinde Türkçe anlatımlarında bazı sözcüklerin yanına, parantez içinde İngilizcesini yazmadan edemiyorlar. Ne gerek varsa. Okumayı zorlaştırmaktan başka, dil emperyalizmine destek oluyorlar. Hem de dile en sahip çıkması gereken aydınlarca.  Serol Teber’in yazıları akıcı ve ilgi uyandırıcı. Ancak onda da yabancı dil eklemeleri mevcut ne yazık ki. 

Neyse konumuza dönelim..

Hani çok duyduğumuz, kimi zaman sinirle söylediğimiz bir kavram vardır ya; Yandaş! Yazar bakın nasıl tanımlıyor yandaşı; “  Resmi ideolojinin yetiştirdiği büyük korkuları olan zayıf bir kişiliktir, dış dünyaya ilgisiz ve kendine özgü sistematik, bütünsel dünya görüşü yoktur. Yaşadığı toplum ne türden olursa olsun, güçlü bir ideoloji ortaya çıkınca yandaşın buna karşı tavır alma olanağı ya da bu tür olanakları kullanacak gücü yoktur”. Kitle iletişim araçları kişinin kendisine sunduğu rolü benimser. Bu süreç içinde, insanlarda geliştirilen boyun eğme, korku suçluluk duygusu gibi doğal insan psikolojisine yabancı değer ölçüleri gelişirken, sevgi-aşk, umut ve haz duyabilme, mutlu ve hatta orgazm olabilme duygu ve yetenekleri söndürülür. 

Toplumların psikolojisini gözlemleme ve buna göre simülasyon oluşturma devletlerin sıkça başvurdukları yoldur. Peki bunu sade vatandaş biliyor mu?  İşte esas mesele budur. 

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Tanrıça Demeter ve Akbelen
    ''Doymak bilmeyen, en sonunda kendi etini yiyerek geberen Kral Ersiton şimdi Muğla Akbelen’de geziniyor. Zalimliğinden bir gram bile kaybetmeden. Akbelen halkı ormanını korumak için direniyor. Limak firması eli silahlı askerleri,…
  2. Örgütlü Mücadelenin Gücü
    ''Daha önce emekli olabilecekler için prim sayısı 5000 gündü.  Kanun taslağı böyle hazırlanmıştı. Ancak 6 Şubattaki büyük Güneydoğu depreminin sonrasında hükümet gün sayısını birden 5975 güne çıkarttı.'' Vatandaşın emeklilik geliri…
  3. Göçebe toplumlardan bugüne Göçler
    İnsanlığın ilk eylemidir yürüyüş.  Dört ayak üstünde ilerleyen Homo erectusun,  ayağa kalkarak yürümesiyle başlar uygarlık yolculuğu. Antropolog Marvin Harris’in dediği gibi “ilkin ayak vardı”. Büyük göçün,  günümüzden iki milyon yıl…
  4. Deprem!
    Deprem!
    19 Şubat 2023
    Cellat kürsüde ikiyüzlüce konuşurken, müjde verircesine imar affı diye naralar atılırken, aslında sunulan halkın toplu cenaze namazı davetiyesiydi. İnsanlığının doğa olayları içinde en baş edemediği bir felakettir deprem. İlk çağlarda,…
  5. Mahsa Amini ve Mücadeleci tüm kadınlara
    Bugün İran’da Mahsa Amani’nin öldürülmesi birkaç vicdansız polisin işi değildir. Kanunlar, töreler, gelenekler, dikta rejimi ve ataerkil sistem işbirliği etmiştir. Tıpkı Medusa söylencesindeki gibi. Ama ne mutlu ki Mahsa Amani’nin…
  6. Spartaküs ve Zenci İSyanı
    ‘’Tanrı herkesi hür yarattı, doğa kimseyi köle yapmamıştır.’’ (Alkidamas) Köle ayaklanması denilince ilk akla gelen şüphesiz Spartaküs’tür. Roma dönemine ait olan bu köle isyanını herkes bilir de İslamiyet dönemine ait…
  7. Rıza Şehri
    Rıza Şehri
    29 Nisan 2022
    ''Rıza Şehri’nde ortak paylaşım vardır. Kimse ihtiyacından fazlasını almaz. Zengin fakir ayrımı yoktur. Kapılar kilitlenmez, para kullanılmaz. Paranın yerine değiş tokuş esastır. Birlikte üretilir, birlikte tüketilir.'' Her yerde ve hep…
  8. Baharın Mitosları
    Baharın Mitosları
    28 Mart 2022
    Dünyanın birçok ülkesinde her yıl Newroz bayramı kutlanır. Bizim ülkemizde özellikle doğu illerinde baharın gelişini karşılamak için şenlikler, ritüeller yapılır. Newroz bahar bayramı olmakla beraber politik bir anlamda taşır. Nasıl taşımasın…
  9. cam tavan etkisi
    cam tavan etkisi
    3 Mart 2022
    “Cam ifadesi, engellerin açıkça görülemeyen ve aşılamayan niteliğini vurgulamaktadır. Cam tavan, görülmeyen azınlıkları ve kadınları, yetenekleri ve başarılarını göz önüne almadan şirketin üst basamaklarına çıkmaktan alıkoyan kırılmaz engel“ olarak tanımlanır.**…
  10. Mitoloji öğretiyor
    Mitoloji öğretiyor
    23 Şubat 2022
    Binlerce yıl öncesinden beri var olagelen, masallar, söylenceler, mitler bugün hala fırından yeni çıkmış sıcak ekmek tazeliğinde konuşuluyorsa  bir hikmeti vardır  bunun. Mitler yalnızca konuşuluyor mu..? Elbette hayır!  Yazılıyor çiziliyor,…
  11. Yunus Emre
    Yunus Emre
    31 Ekim 2021
    Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2021 yılını Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evran yılı ilan etti. Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı, Hacı Bektaş Veli’nin vefatının…
  12. Halide Edip Adıvar
    Halide Edip Adıvar
    8 Ağustos 2021
    “Gece, karanlık bir gece... Fakat insanın hayatında sabahı olmayan gece yoktur. Yarın bu korkunç geceyi yırtıp parlak bir sabah yaratacağız. Yalnız ışık geldiği vakit gözümüzü güneşe karanlığı gören baykuşlar gibi…
  13. Özgürlük (2)
    Özgürlük (2)
    17 Temmuz 2021
    Her sistem kendi insanını yaratır. Tüm kurumların örtük faaliyetleriyle, bireyin toplumsal mekanizmaya uygun davranış göstermesi sağlanır. Televizyon, basın, eğitim kurumları, kişinin  başka bir dünya mümkündür şeklinde  düşünmesini istemez. Hem üst…
  14. Özgürlük -1
    Özgürlük -1
    29 Haziran 2021
    “Özgürlük nedir” diye yoldan geçen herhangi bir kimseye sorsanız, muhtemelen şöyle söyleyecektir: “İstediğim zaman istediğim yere gidebilmek.” Kimilerince bu kadar kolay, bu kadar basit algılanır özgürlük. Oysa bu sözcük için insanlık çok mücadele vermiş, çok kan dökülmüştür.   ÖZGÜRLÜK    (1)…
  15. Yalnızlık ve halleri
    Yalnızlık ve halleri
    16 Haziran 2021
    Yalnızlık kimine göre aman çok iyi, kimine göre aman bıktım halleri. Çok iyi diyen de var yalnızlık için, çok kötü diyen de. Cenneti kimilerinin,  kimlerinse cehennemi. Yani bilmeyen yok, yalnızlığın…
  16. Zabel Yeseyan
    Zabel Yeseyan
    3 Haziran 2021
    1915 yılına gelindiğinde, Ermeniler için büyük kıyım başlamıştır. Osmanlı hükümetince tutuklu listesine alınan 214 Ermeni aydın içinde, tek kadın olarak Zabel Yesayan vardır. Genç yazar, bunun üzerine İstanbul’da bir hastanede…
  17. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadın Dergileri
    Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ilk kez Rum Kadınları, Kypseli isimli kadın dergisi çıkarır. Editörü Efrosini Samarcidis‘dir. 1845 yılında İstanbul’da Rumca yayınlanan  Kypseli dergisi, 34 sayı çıkartılır.   “Şurasını iyi bilmek gerekir ki, ne…
  18. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadın Dernekleri
    ''Bu arada ilginç bir şey olur; Çarşaf yasaklanır. Evet, yanlış duymadınız, kadınların çarşaf giymesi men edilir. Tarih 2 Nisan 1892’dir. Sanmayın ki kadınlara özgürlüktür sebebi. Padişah Abdülhamit, siyasi nedenlerle güvenlik…
  19. Bacıyan-ı Rum: Anadolu Kadınlar Birliği
    Ahilerin helâl para kazanması gerekir. Bu hem vaciptir, hem sünnettir. Her kimin ki, meslek ve sanatı yoksa ona fütüvvet değmez. Ahinin 18 dirhem gümüş sermayesi ve mutlaka bir işi olmalı,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…