EKOLOJİ KONFERANSI: Ancak bizler parlamenter düzenlemelerle ya da AKP’den kurtulmakla ekolojik krizin sönümlenmeyeceğini biliyoruz. O nedenle kentleri, ormanları, dereleri, tüm doğal ve kültürel varlıkları önümüzdeki seçimin ana gündemi yapacağız. Seçim günü en büyük Halkın Katılımı Toplantısı olacak. Programında ekolojiye yer vermeyenleri de ekoloji programları yeşil boyamadan ibaret olanları da biliyoruz ve her adımımızda deşifre edeceğiz. ''
Önce, 21 Ocak-Cumartesi günü 48 çevre ve ekoloji örgütü ile hak savunucusu kurumun çağrıcı olduğu ‘Ekoloji Hareketleri Konferansı’ndan kamuoyuna sunulan tutum belgesi, ardından 22 Ocak-Pazar günü, İklim Adalet Koalisyonu ve Ekoloji Birliği tarafından hazırlanan ve TBMM'e verilmek üzere imzaya açılan, Ekokırımı suç sayan yasa tasarısı… Tüm çaba daha fazla geç olmadan, doğa ile uyumlu ve dost bir yaşamı gezegenimize hâkim kılmak.
“Bizler, gezegende yaşamış ve yaşamakta olan tüm varlıklarla birlikte insanlığın da binlerce yıllık belleğini, birikimini temsil eden her şeyi sınırsızca tüketmeye, ormansızlaştırmaya, fosil yakıtların ölçüsüz kullanımına ve bunun sonucunda aşırı iklim olaylarına, emeğin güvencesiz, eşit olmayan yaşama mahkûm edilmesine kadar farklı yüzleriyle yaşadığımız politik saldırılara karşı mücadelenin parçasıyız. Bugün, tüm dünyadaki ekoloji direnişlerinin on yıllardır biriktirdiği deneyim ve direniş ruhuyla, İstanbul'da, 70’den fazla ekoloji örgütünün çağrısı ve 100’den fazlasının katılımıyla bu tarihsel buluşmayı gerçekleştirdik. Bir çalıştay ve altı webinarı da içeren bir hazırlık sürecinden sonra bu Konferansa katılan bizler, ekolojik yaşamı esas alan bir program ve talepler için bir aradayız. Yaşamımızı, toplumu ve siyaseti bu yönde dönüştürmeye kararlıyız.”
Bu ifadeler, 21 Ocak 2023 tarihinde, İstanbul-Bakırköy’deki İBB Cem Karaca Kültür Merkezi’nde, 48 çevre ve ekoloji örgütü ile hak savunucusu kurumun çağrıcı olduğu Ekoloji Hareketleri Konferansı’na ait tutum belgesinin giriş cümleleri…
Konferansı büyük bir heyecan ve ilgi ile izledim. Amasya’dan Divriğ’ye, Rize İkizdere’den Maraş Nurhak’a, Muğla Akbelen’den Sinop’a kadar yaşam alanları için mücadele eden, beton aralarında direnen çiçekler yani köylüler ve yöre halkları da konferansta bir araya geldi. “Ekoloji muhalefetinin yaklaşan seçimlerde en geniş birlikteliği ile siyasal taleplerini oluşturması ve ortak tutum geliştirmesi için buluşuyoruz” çağrısıyla düzenlenen bu büyük buluşmanın bitiminde paydaşlarca yayınlanan tutum belgesi, bir yurttaş olarak heyecanımı ve umudumu daha da artırdı. Ardından bir sonraki gün, önemli bir toplantı ile kamuoyuna duyurulan ve imzaya açılan, İklim Adalet Koalisyonu ve Ekoloji Birliği tarafından hazırlanan, ekokırımı suç sayan yasa teklifi ile heyecanım ve umudum doruğa ulaştı… Hafta sonunda yaşadığım bu müthiş heyecanın ardından biraz soluk aldıktan sonra bu iki gün içinde duyduklarımı, not ettiklerimi, okuduklarımı bir metin haline getirerek siz POLİTEZ okuyucularına aktarmanın bir görev olduğunu düşündüm, klavyeme sarıldım ve işte yazıyorum… Bu yazımı sizler okuduktan sonra neler hissedeceğinizi, inanın, merak edeceğim. Yazı POLİTEZ’in twitter ve facebook hesaplarından da yayımlandığında görüş ve düşünceleriniz yazarsanız çok sevinirim…
Evet, devam edeyim… Konferansın sonuç bildirgesini yani tutum belgesini çok önemsiyorum, zira problemden çok problemin nasıl çözüleceğinin, nasıl bir yörüngede yol alınacağının, ortaklaşa nasıl hareket edileceğinin, yol ve yöntemlerin net ve açık bir biçimde ifade edildiği “manifestolar” gerçekten çok değerli.
Peki gezegenimizi tüm şiddetiyle kuşatan ekolojik yıkım nedir? Tam olarak ne anlama geliyor? Önce, kısaca buna bakalım…
Atmosferdeki kirlilik eşiğinin aşılması, buzulların erimesi, doğal kaynakların aşırı sömürülmesi, doğal habitatların parçalanması, bozulması ve endemik bitki — hayvan çeşitliliğinin yok edilmesi, iklim değişikliği, salgınlar, savaşlar, nükleer silahlar ve nükleer santraller… İşte ekolojik yıkımın resmidir bu.
Ekolojik yıkımın faili kim?
Gezegenimizin içinde bulunduğu ekolojik krizin ve yıkımın faili kim? Faili, insanın elinde hala en büyük güç olarak tuttuğu, “büyü ya da öl” yasasıyla işleyen kapitalizmin ta kendisi…
Çok net! 18. yüzyılda başlayan ve emeğin verimliliğini olağanüstü artırıp, kitlesel üretime geçişe imkân veren, insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri olan sanayi devrimi, yaşam alanlarını geleceğe taşımak isteyenlerle yaşam alanlarını talan edip kâra çevirmek isteyenler arasındaki savaşı da başlatmış oldu…
Peki çözüm?
Yaşamsal değere sahip tüm kaybettiklerimizi mümkün olabildiği ölçüde yerine koymak, geri kazanmak; mevcut olanları ise korumak, yaşamı sürdürülebilir kılmak. Ekolojik yaşamın belki en basit ve en yalın ilkeleri, bu şekilde açıklanabilir.
Artık “Ekolojik Yaşam” zamanı!
Bir orkestra canlandırın gözünüzün önünde... Belli başlı enstrüman grubundan çeşitli çalgıların oluşturduğu bir topluluğu… Ve bu orkestradan büyük bir uyum içinde çıkan müziği duyumsayın. Doğamız da işte böyle bir orkestra. Bitkiler, hayvanlar, diğer organizmalar, hava, toprak, su ve güneş bu orkestranın olmazsa olmaz üyeleri. Doğamız adeta bir orkestra gibi çalışıyor, tüm canlılara yaşam sunuyor. Buna ekosistem diyoruz. Doğadaki tüm canlılar ekosistemin bir parçası ve doğanın kendi içinde bir dengesi var. Ama bu denge, yıllardır insan icadı kapitalizmin vahşi sömürüsünün derin etkileriyle bozuldu. Son bir çaremiz kaldı: Ekolojik yaşam. Ekolojik yaşam, doğanın dengesini bozmadan, doğal yaşamı mümkün olduğunca koruyarak çevreye saygılı şekilde sürdürülen bir hayat tarzı olarak tanımlanabilir. Böylece tüm canlıların yaşamlarını sağlıklı şekilde sürdürmesine yardımcı olur.
Peki ama nasıl? Ekoloji örgütleri bunun üzerinde ortaklaşıp çözüm üretmeye ve karar vericilerin bu çözümlere dayalı politika geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışıyor.
Nasıl bir “Ekolojik Yaşam” istiyoruz?
Ekolojik yaşam bütünsel bir hayat felsefesi… Bu felsefe, sanayi üretiminde, teknolojide, tüm devlet ve kurumsal yönetim kademelerinde olduğu kadar bireysel yaşamların da odağına oturtulması gereken bir felsefe…
Konferansın ilk oturumu bu soru ile başladı. Bu soruya ekoloji örgütlerinin temsilcilerinin verdiği yanıtları şöyle sıralayabiliriz:
-
Öncelikle ekokırımın, cinskırımın ve emekkırımın olmadığı, özgür, adaletli ve eşitlikçi bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetildiği, sağlandığı, kadınlara ve LGBT+’lara ait hakların tamamen sağlandığı, kadınların öldürülmediği, şiddetin olmadığı, yarlığın bir başka varlığa hükmetmediği bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Emeğin, doğanın ve kadının sömürülmediği bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Türcülüğün olmadığı bir ekolojik yaşam istiyoruz. Ekosistem temelli bir bakışın mutlaka gerektiği, hayvan haklarının gözetildiği, endüstriyel hayvancılıktaki gibi hayvanın bir meta olarak kullanılmadığı, türcü olmayan bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Herkesin temiz, sağlıklı ve adil gıdaya erişebildiği, agroekoloji temelli bir ekolojik yaşam istiyoruz. GDO’lu tohumlar yerine yadigar (atalık) tohumlar kullandığımız, geleneksel ve yerel tarım yöntemleriyle elde edilen gıdaları herkesin erişebileceği bir biçimde üretebildiğimiz bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Toplumun gerçek ihtiyacına göre belirlenmiş, ekosisteme zarar vermeyen, yerel halkın yol ve yöntemlerine onay vereceği, enerji politikalarının uzmanlarca, bilim insanlarınca geliştirileceği bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Fosil yakıtlardan tamamen kurtulduğumuz ve üretmediğimiz bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Ormanlarıyla her türlü biyoçeşitliliğin korunduğu bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Bir yandan da kültürel varlıklarımızı, somut olmayan kültürel mirasımızla (hikaye, destan masal vb.) birlikte koruduğumuz bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Ekolojik yöntemlerle yapılmış, sağlıklı ve ücretsiz konutların sağlandığı ekolojik bir yaşam istiyoruz.
-
Rant projelerin değil; kamu yararını gözeten projelerin hayat bulduğu bir ekolojik yaşam istiyoruz.
-
Bireysel yaşamlarımızı sade ve minimal düzeye taşıdığımız, tüketimi azalttığımız bir ekolojik yaşam istiyoruz. (Bu konu bir sonraki yazımın temel konusunu oluşturacak.)
“Seçimde tavrımız ekolojiden yanadır”
Ekoloji örgütleri, tutum belgesinde alacakları tavrı da çok net bir biçimde ifade ediyor. Okuyalım:
“Ancak bizler parlamenter düzenlemelerle ya da AKP’den kurtulmakla ekolojik krizin sönümlenmeyeceğini biliyoruz. O nedenle kentleri, ormanları, dereleri, tüm doğal ve kültürel varlıkları önümüzdeki seçimin ana gündemi yapacağız. Seçim günü en büyük Halkın Katılımı Toplantısı olacak. Programında ekolojiye yer vermeyenleri de ekoloji programları yeşil boyamadan ibaret olanları da biliyoruz ve her adımımızda deşifre edeceğiz. Bu konferansta kurduğumuz Çalışma Grubumuz, bütün siyasi partilerin ve ittifakların programlarını ekoloji merceğinden inceleyecek ve siyasi parti ve ittifaklara mesafemizi ilan edeceğiz.
Ama bununla yetinmeyeceğiz: Seçimden sonra da tüm ekolojik zarar ya da yıkım içeren müdahaleleri kayıt altına alacak ve ortak olarak müdahale etmemizi sağlayacak mekanizmaları bugünden başlayarak yaratacağız.”
Tutum belgesi bir eylem çağrısı niteliği taşıması açısından da kayda değer… Ekoloji örgütleri, ekolojik yıkımın konferans salonlarında veya müzakerelerde durdurulamayacağı, değişimin yalnızca kitlesel eylemler ve yerelden genele uzanan ortak örgütlenmeler yoluyla sağlanabileceği bilinciyle hareket ederek eylemlerine yön vermeyi taahhüt ediyorlar.
Ekoloji örgütlerinin atacağı bir diğer önemli adım da, Bolivya, Ekvador, Honduras, Kolombiya, Rojava gibi birçok ülkede yaşam alanlarına sahip çıkan ekoloji hareketlerinin yaptığı gibi direnişin toplumsal gücüyle ekoloji sözleşmesini hayat geçirmek. Ana ilkelerini önümüzdeki süreçte detaylandıracaklarını bu tutum belgesinde de dile getiriyorlar.
Bir ilk: Yurttaşın Ekokırım yasası imzaya açıldı!
Konferansın ertesi günü, bu kez Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde, yine ekoloji örgütlerinin düzenlediği toplantıdaydım. Bu toplantı bir ilki gerçekleştirdi: Ekokırım suçlarının önünün kesilmesi, işlenen suçların ise hukuki zeminde cezasız kalmaması için İklim Adalet Koalisyonu ve Ekoloji Birliği tarafından hazırlanan yasa tasarısı, Avukat Arif Ali Cangı tarafından kamuoyuna sunuldu. Tümüyle yurttaş inisiyatifi ile hazırlanan bu tasarı, aynı şekilde TBMM'ne sunulacak.
Ekokırım Nedir?
Ekokırım, “Eko”, Yunanca’daki “oikos” yani, ev anlamının, Türkçe’deki anlam karşılığı olan, yerleşilen yer ve yaşam alanı anlamları ile “kırım” yani yok etmek, öldürmek, varlığını sistematik bir biçimde ortadan kaldırmak anlamlarının bir araya gelmesi ile oluşmuş, yeni bir adlandırma (neoloji) ile dilimize kazandırılmış bir sözcük.
İmza Ver Ekokırım Suçu Yasalaşsın!
70’li yıllardan itibaren hukukun konusu olan ekokırımın uluslararası hukukta ve ülkelerin iç hukuklarında tanınması için çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalar, 2021 yılında ekokırımın bir suç olduğu tanımlamasının yapılmasıyla birlikte daha da hız kazandı. Bugün dünyada 30 kadar ülkede yürütülen çalışmalarla, bu değişiklikler gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
Ekokırımın, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin baktığı 4 temel suça (insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırı suçları) eklenerek, 5 suç olarak kabul edilmesi için de çabalar sürüyor.
Neden Ekokırım Yasası?
Ekosistemin bütüncüllüğüne yönelik yapılan saldırılar bir kırım halini aldı. Yaşamın zincir halkaları birbirinden koparıldı, iklim krizinde varılan aşama, gezegende yaşama olanaklarını sona erdirme sınırına dayandı. Dört bir yanda devam eden ekolojik tahribatları engellemesi gereken çevre hukuku işlemiyor, doğayı ve yaşam alanlarını savunanları korumuyor, doğayı ‘insanın çevresi’ olarak tanımlayan hukuk sistemi, bu ekolojik tahribatları önlemek için yetersiz kalıyor.
İnsan merkezli suç tanımından; doğayı merkezine koyan suç tanımına geçiş, doğayı da bir hak öznesi yaparak tüm ekolojik yıkımlara karşı korumayı hukuksal açıdan güçlendirecek. Doğayı ve tüm yaşam alanlarını yok edenlerin fiili olarak sahip oldukları yasal dokunulmazlık kılıfını ortadan kaldıran, ekolojik yıkıma neden olabilecek fiiller gerçekleşmeden önce önleyen, bu yıkımı yaratan ya da göz yuman şirketlere, hükümetlere, bakanlık yetkililerine ve idarecilere yönelik yargı yolunu açan maddeler yasalara dahil edilmeli.
Bu nedenle Ekokırımın, iç hukukumuzda “suç” olarak tanımlanması gerekiyor.
Süreç nasıl ilerleyecek?
Yurttaşların hukukçularla birlikte yazdıkları bu yasanın hayata geçirilmesi için Nisan 2023 sonuna kadar kentlerde, köylerde, kırda, her yerde ıslak imzalı dilekçeler toplanacak. Ben yasa teklifi, daha kamuoyuna ilk kez sunulur sunulmaz hemen ilk imzalayanlardan oldum: bir yurttaş olarak içim çok rahat… Toplanan imzalar toplu bir şekilde TBMM Meclis Başkanlığı’na sunulacak.
Ekokırım yasa teklifi halkın imzasına süratle açıldı.
İşte imzaya açılan Yasa Teklifi:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak Ekokırım Suçuna ilişkin kanun teklifimizi, gereğinin yapılması için sunuyoruz (2023 yılı)
MADDE 1- 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap-Birinci Kısım- Birinci Bölümün “Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar” başlığı “Soykırım, İnsanlığa ve Gezegene Karşı Suçlar” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 2 – 5237 sayılı Kanunun 77’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 77/A maddesi eklenmiştir.
Ekokırım Suçu
MADDE 77/A
-
Doğal veya kültürel çevredeİnsan veya diğer canlıların hayatını tehlikeye atmak, doğal veya kültürel varlıklar üzerinde ağır tahribata yol açabilecek davranışlarda bulunmak yahut hukuka aykırı diğer bir fiili işlemek suretiyle bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak zarara yol açma tehlikesi doğuran kişiye müebbet hapis cezası verilir, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın on katı kadar adli para cezasına hükmedilir.
-
Birinci fıkradaki suçun taksirle işlenmesi halinde ise onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın beş katı kadar adli para cezasına hükmedilir.
-
Ekokırım suçunun işlenmesi sonucu bütün bir ekosistemde kısa vadede telafisi mümkün olmayacak zarar meydana gelmişse, fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına; suçun taksirle işlenmesi halinde yirmi yıl hapis cezasına hükmolunur, ayrıca suçun işlenmesinden elde edilen maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazancın yirmi katı kadar adli para cezasına hükmedilir.
-
Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
-
Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
Son söz: Algılarımız, hırslarımız, konforlu ve rahat yaşam tutkumuz, bencil tutum ve davranışlarımız yüzünden hasta ettiğimiz gezegenimizi kurtaramazsak biz dahil tüm varlıklarıyla yok oluş sürecini hızlandırmış olacağız. İnsan olarak bu bizim utancımız olmalıdır. Doğanın bir parçasıyız. Özgürlüğümüzü ve kurtuluşumuzu doğadan özgürleşmemizde değil, doğayla birlikte özgürleşmede aramalıyız. Yapabiliriz. Her gün yatağımızdan kalktığımızda kapitalist yaşamı tüketerek değil; ekolojik yaşamı anlayarak, öğrenerek, içselleştirerek ve hükmedenlerin değil; yurttaşın hazırladığı bu ekokırım yasa teklifinin altına imzamızı atarak başlamaya ne dersiniz?
Yazarın Dİğer Yazıları
Kooperatifler halkların gıda egemenliği anlayışına uygun örgütlenmeli!
26 Haziran 2022Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
22 Mayıs 2022Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
11 Nisan 2022Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
8 Mart 2022Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
7 Şubat 2022'Kanal İstanbul' müsilajı bitirir mi? Yoksa her ikisiyle yaşam mı biter?
20 Haziran 2021Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…
24 Nisan 2021Sorular bitmiyor: Aşı gerçeğinin acı yüzü
25 Kasım 2020Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
29 Eylül 2020CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2
17 Nisan 2020Corona'nın düşündürdükleri ve öğrettikleri
9 Nisan 2020'Tedbir tehlikeye göredir'
2 Nisan 2020