TİP’in seçimlere İttifak içinde, Yeşil-Sol Partiden ayrı olarak kendi logosuyla girme kararı, buna karşılık HDP’nin Hasan Cemal’i ve özellikle Cengiz Çandar’ı aday göstermesi üzerine tartışmalar devam ediyor. Bu tartışmalar, yakın geleceğin şekillenmesinde, bunda rol oynayacak öznelerin hem kendi varoluşlarını hem de ilişkilerini yeniden-üretmelerinde bir etken olacaktır. Bu açıdan önemlidir.
Bir yazımda Türkiye’de ‘devrim durumu var’ demiştim*. Ancak devrim durumu kendiliğinden devrime yol açmaz. Lenin’in söylediği gibi, ’devrim her devrimci durumdan değil, devrimci sınıfa ilişkin olarak, güçlü yığınsal devrimci eylemler yürütme yeteneğinin de gelip eklendiği durumdan doğar.’
Bunu neden söylüyorum. Türkiye sosyalistleri, komünistleri böyle bir doğrultu izlemedi. Öyle olsaydı, işçileri, emekçileri, kadınları emek cephesinde, elbirliği ile örgütlemeleri temel politikaları olurdu. Gerçi faşist bir diktatörlüğe karşı tutarlı bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürütmek için de bu gerekliydi..
Ancak ittifaklarda kendi güçleriyle bir araya geldiler. Bu da elbetteki olumlu bir gelişmedir. Sosyalist mücadelede, sınıf mücadelesinde olumlu olan ile olması gereken aynı şey değildir. Olması gereken, sığınmacılarla birlikte 30 milyona varan emekçi kitlelerin örgütlenmesi. Onları siyasetin öznesi yapmak. ‘’Olumlu’’ dediğimiz tutum da çoğunlukla zorunlu olarak olması gerekendir. Faşizm karşısında yaşarkalmak için zorunluluk.
Ancak zorunluluğun mantığına da tam olarak uyulmuş değildir.
HDP, seçim ittifakı için bütün sosyalistlere çağrı yaptı. TKP ve Sol Parti’nin de içinde olduğu 4 grup bu çağrıya uymadı. Kendileri bir ittifak oluşturdular. HDP’nin bazı eğilimlerine binaen anti-emperyalizm ilkesiyle, sosyalist bir alternatif inşa etme söylemleri ile ayrılıklarını gerekçelendirdiler. Tabi bu tutum alışlarında Kürt sorununa bakışları da yansıyordu. Bu noktada sadece şunu hatırlatmakla yetiniyorum: Sosyalistlerin ulusal bir hareketin en demokratik, en ilerici unsurlarıyla ittifak yapmasının tartışma götürmez bir şekilde doğru olduğudur. Yani barzani çizgisi gibi, emperyalizmle açık-seçik ilişki içinde, işbirliği içinde olanların dışında. Bunu bir leninist tutum olarak biliyorum. Bunun ötesinde, ayrıca zaten demokrasi mücadelesinde, demokrasinin ilkeleri çerçevesinde faşizme karşı ittifak yaparsın. Sonuçta proleter bir devrim için ittifak yapmıyorsun. Yukarıda belirttiğim gibi, bu yönde bir stratejin yok.
Ha şunu söyleyelim. Sosyalist bir alternatif inşa etmek yanlış mı? Elbette değil. Böyle bir hedefe sahip olmak elbetteki olumludur. Fakat bu iş, sosyalist grupların bir araya gelmesiyle, ortak basın açıklamaları, ortak toplantılar, mitingler yapmakla olacak şey değildir. Dediğim gibi, temsilcisi iddiasında olduğunuz ama varolan durumda onun yerine kendinizi ikame ettiğiniz emekçi sınıfları, en azından onun ilerici-devrimci azınlığını örgütlemektir. Kendi grubunuza değil, ‘’proleterimiz de var’’ demek için, grup sendikaları kurarak da değil; grup, parti örgütlenmeleri dışında proletaryanın öz-örgütlenmesi, yani geleceğin toplumunun şimdideki izdüşümü olarak, onun egemenlik aygıtını bugünden inşa ederek. Bunu elbirliği ile, grup aidiyetlerini aşan, proleter demokrasi içinde sınıfın politik birliği olarak yaptığınız takdirde gerçekten bir alternatif inşa ediyor olursunuz. Gerisi söylemden ibarettir.
Bu tabiki genel bir sorun olarak ayrı bir tartışmanın konusudur. Sadece Sosyalist Güçbirliği’ne ilişkin olarak söylemiyorum. Bütün sosyalistlerin örgütlenme anlayışına dair bir sorundur.
TİP’İN KARARI
TİP, bildiğimiz gibi, diğer sosyalist örgütlerle HDP ile yapılan ittifakın bileşeni oldu. İyi güzel. Ancak seçim yaklaştıkça ittifak içinde ayrı logo ile seçime girmeye karar verdi. Üstelik, çocukça gerekçeler ileri sürerek. Mesela Kürt illerinde seçime girmemek gibi. Dostlar, girseniz kaç oy alacaksınız ki bunu pozitif bir tutum olarak ileri sürüyorsunuz. Peki bunda samimisin diyelim. Sosyalistlerin gücünü göstermek istiyorsunuz. O zaman ittifak içindeki diğer sosyalist partilere neden önermiyorsunuz. Ya da Sosyalist Güç Birliği’ne neden katılmadınız. Bunları yapmıyorsan, o zaman sosyalistlerin gücünü göstermek için değil, rekabet anlayışı içinde kendi gücünüzü göstermek için yapıyorsunuz, sosyalist solun en büyük partisi olmak hülyasıyla. Bir başka gerekçeleri, ‘HDP’ye oy vermeyecek olanların oyunu almak’. Bu kendi başına, her şeyden bağımsız olarak düşünüldüğünde tabii doğrudur. Ancak bu seçimler, niceliği belirleyici bir etmen olarak ortaya koydu. Millet İttifakı içindeki partilere bakalım. CHP’yi, özellikle K. Kılıçdaroğlu’nu demokrat olarak niteleyebiliriz. Onun dışındaki partilerin ne kadar demokrat olduklarını tartışmaya gerek var mı? Mesela kürt sorununu çözmekten kaçı laf ediyor. Sadece Cumhur ittifakına karşı birleştiler. Demokrasi kriteri bu, çıtası da o kadar. Yani burada kriter esas olarak demokratlık değil. Mesele sadece cehennemin kapılarını kapatmak. Nitelik bu düzeyde. Dolayısıyla, nicelik daha belirleyici bir konuma gelmiştir. Bütün ittifaklar için, Emek ve özgürlük ittifakı için daha da böyle. Tek oy bile boşa gitmemeli. Parlamentodaki dağılım için de Cumhurbaşkanının ilk turda seçilmesi için de.
Buradan baktığımızda da TİP’in bu kararı doğru olmamıştır. Aşağıda değineceğim gibi, başka politikaların gündeme gelmesine etken olmuş görünüyor. Ancak bu arkadaşların hakkını teslim etmek lazım. Ajitasyon ve propagandada başarılı oldular. Gerçekten çalıştılar. Parlamenter mücadelenin hakkını verdiler.
HDP’NİN CENGİZ ÇANDAR TERCİHİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Gelelim HDP’ye.. Ya da Yeşiller ve Sol Paritisi’ne.. Demirtaş’ın, TİP’in tutumuna yönelik eleştirileri gerçekten yoldaşçaydı. Gültan Kışanak için de bunu söyleyebiliriz. Ancak biz de sosyalistiz, derken HDP de sosyalist partidir, diyemedi. İyi de yaptı. Fakat Eş genel başkan Pervin Buldan’ın konuşmasının yoldaşlıkla, dostlukla alakası yok. Yeşiller ve Sol Parti listesinde bu partinin dışında kimseye oy vermeyin dedi; ‘karşı tarafa yarar’ diye ekledi. Açıkça adını vermeden TİP’e oy vermeyin çağrısı yaptı. Yani ittifak bileşenlerinden biri, bir diğeri için oy vermeyin çağrısı yapıyor. Sorarlar bu nasıl ittifak. Hani ittifak sadece seçim için değildi. Seçim sonrasında da mücadele birliği devam edecekti?
Diğer taraftan HDP Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’i seçilebilecek pozisyonlardan aday gösterdi. H. Cemal’i nasıl biliriz. Yetmez Ama Evetçi bir liberal olarak. Sonradan AKP iktidarının karşısında yer aldı. Kürt sorunu konusunda, bu konuda sayısız yazılar yazmış, tavır almış biri olarak katkısı olabilir. Fakat Cengiz Çandar, Özal’ın danışmanlığından başlayarak başından beri siyasal İslamı, Cemaati ve AKP iktidarını koşulsuz destekleyenlerden biri. Sadece bu değil. Bir ABD muhipi. ABD’nin Irak ve Afganistan işgallerini destekleyen, Irak işgalinde ‘’ah şimdi Bağdat’ta olsam’ diyen adam. ABD'nin hem Türkiye hem de bölgesel planlarına destek vermekle kalmayıp, bu planların oluşturulması süreçlerinde hizmet vermiş, gizli servis mensupları ile içli-dışlı olan biri.
Bu, gerçekten de ittifak bileşenlerine, sosyalistlere bir hakarettir. Aday gösterilmesine ses çıkarılmadığı için adam bizzat kendisi hakareti açıktan yaptı. HDP’de sosyalistleri ‘’dekoratif unsurlar’’ olarak tarif etti. Kendilerini dekoratif unsurdan öte gördüklerini kaydederek. Yani sosyalistlerden daha fazla emek sarfettiklerini, daha önemli olduklarını söyleyerek onların ödediği bedelleri, emeklerini yoksayarak aşağılamış oldu. Sadece eş genel başkanlardan biri, Mithat Sancar ‘doğru bulmadığını’ söyledi. Ben merak ediyorum, HDP içindeki sosyalistler bu adamın adaylığına neden itiraz etmediler (Sadece ESP’nin ‘asla rızamız yoktur’ açıklamasını gördüm). Karşı çıkmak, eleştirmek, nihayet kayda geçirmek gerekliydi. İttifakı bozmadan bu mümkün. Bunu yapmamak ilkesizliktir, yozlaşmaya yol açar.
Tabi böyle birini aday yapmanın arka yüzü olduğu anlaşılıyor. HDP, deklerasyonlarında kürt sorununu parlamentoda çözme tutumunu ortaya koydu. Bu, devleti muhattap almaktan daha ileri, Türk halkını, Türkiye işçi sınıfını muhattap almaya kapı açan bir adım. Kılıçdaroğlu’nun da bu yönde bir tutumu var. Kimsenin buna karşı çıktığını duymadık. O halde bu tercih, parlamentoda çözümü aşan, batıyla ilişkiler bağlamında bir yol arayışını mı yansıtıyor? Hal böyleyse, sosyalistlere hakarete ses çıkmadıysa, HDP içindeki bir eğilim, ki bunu kimin temsil ettiğini söylemeye gerek yok, TİP’in tutumunun da etkisiyle kürt hareketinin sosyalistlerle ittifakını gözden mı çıkarıyor diye düşünmek mümkün. Kuzey Suriye’de varolmak, ayakta kalmak için ABD’yle zorunlu olarak göreli bir işbirliğine razı olmanın Türkiye’de karşılığı mı var?
Ancak bu, HDP’nin nasıl ve hangi konsept içinde kurulduğunu, yani Öcalan’ın sosyalistleri temel müttefik gören stratejik tutumunu, bir sosyalist olarak Selahattin Demirtaş’ın da bu tutumu geliştirerek sürdürdürdüğünü dikkate alırsak, HDP’nin varoluşunu sorgulamanın kapısını açar..
Bundan ötesine gitmeye şimdilik gerek yok..
—--------
*https://siyasihaber9.org/devrimci-durum-ve-emek-cephesi/
Yazarın Dİğer Yazıları
Fareler, Muktedirler ve Seçim
12 Mayıs 2023Faşizm ve İç Savaş
30 Haziran 2022Devrimci durum ve Emek Cephesi
8 Kasım 2021Kurucu Meclis, Halk ittifakı ve HDP
23 Eylül 2021Mihri Belli’den kalan: Devrimin güncelliği
16 Ağustos 2021Güzel bir insan, kararlı bir devrimci: Şaban Ormanlar
13 Temmuz 2021Faşist MHP Kapatılmalıdır!
4 Temmuz 2021Finale Doğru
26 Nisan 2021Yeni-Osmanlı Galaksi İmparatorluğu:)
13 Şubat 2021Demokrasi Manifestosu, Geçici Hükümet’le Erdoğan’sız seçim!
11 Aralık 2020Seçimler Amerikan toplumundaki yarılmayı açığa çıkardı
11 Kasım 2020Egemen paradigmanın içindeki ‘Muhalefet’
3 Eylül 2020Devletin emperyalist siyaseti, faşizm ve Kürt sorunu
8 Temmuz 2020Dayanışma
21 Mayıs 2020AKP-MHP’li vekiller deyyusların ‘siyasi’ temsilcileri mi?
16 Nisan 2020Cumhuriyeti mi, tasfiyesini mi kutluyorsunuz!
31 Ekim 2019Marksist Devrimci olarak Mihri Belli
16 Ağustos 2019Cumhur ittifakı değil Cürüm ittifakı
13 Mayıs 2019İkili kriz: hem iktidar hem muhalefet
27 Şubat 2019