Tiyatro, ortaçağ Avrupa’sında uzun bir süre feodal devletlerin iktidarının en büyük gücü, kilisenin kontrolünde varlığını sürdürebilmişti. Bugün de insanları yurttaşlık bilincinden uzaklaştırıp, ümmet haline getirmeye ve ortaçağ karanlığına geri götürmeye çalışan saray rejimi, sosyal ve kültürel alanda bir egemenlik kuramadığını, yeni dönemde hedeflerinin bu olduğunu açıkça ilan ediyor. Buna gücü yeter mi?
27 Mart, Dünya Tiyatrolar Günü. Perdeler kapalı, salonlar boş.
Acımasızca açlığa terk edilmiş diğer emekçiler gibi tiyatro emekçileri de kendi sorunlarını kendi çözmek durumunda. Çözebilirler mi?
Dijital gösteriler, canlı performans da olsalar seyircisini hissedemeyen, onunla bağ kuramayan oyuncular için bu oyunlar, tiyatroyu ayakta tutma çabasından başka bir anlam taşımıyor. Elbette bugün için ayakta kalmak önemli, çünkü aynı zamanda hayatta kalmak anlamına geliyor. Enstrümanlarını satmak zorunda kalan, o da yetmeyince canına kıyan müzisyenlerin acısı, sanatın bugün içinde bulunduğu durumu gösteriyor.
Bu yıl uluslararası bildiriyi İngiliz tiyatro ve sinema oyuncusu Helen Mirren hazırladı. Türkiye’de ise kısa bir süre önce haklarında açılan dava beraatla sonuçlanan Metin Akpınar ve Müjdat Gezen birlikte kaleme aldılar. (1)
Her yıl 27 Mart’ta oyunların öncesinde okunan bildiri, ikinci kez, boş koltuklara okunacak. Boş salonlardan yankılanan ses, ekranlardaki dijital gösterimlerle ya da kimi tiyatroların gerçekleştirdikleri okuma tiyatroları öncesinde ulaşacak seyircilere.
Pandeminin etkisini, uygulanabilecek tam tecritle büyük ölçüde hafifletmek mümkünken, bunun yol açacağı maddi sorumluluktan kaçınanların yapabildikleri en kolay şeylerden biri, kültür sanat faaliyetlerine son vermek oldu. Salonları boşalttığınızda seyircilerin sağlıklarını bir nebze olsun korumuş olursunuz ama öte tarafta perde kapandığında tiyatrocular, müzik sustuğunda müzisyenler ölür.(2)
***
Sanat faaliyeti sadece bir üretim değildir. Üretimin alıcısına, ona ihtiyaç duyanlara ulaşması ile tamamlanır bu faaliyet. İzleyicisiz bir tiyatro oyunu tamamlanmış sayılabilir mi? Artık dijital dünya, salonları ekran aracılığı ile bir tek koltuğa, tek seyirciye kadar indirgeyerek, sanat ürünü ile alıcısı arasındaki ilişkiyi de farklı bir boyuta taşıyor. Tiyatro açısından bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Sanat, topluca yapıldığı yüzyıllardan günümüze, özel kişiler; sanatçılar aracılığı ile gerçekleştirilen ve artık topluca sadece izlenen bir faaliyet haline gelmişken, teknoloji çağında bu yeni yüzyılla birlikte, tiyatronun seyircisi ile ilişkisinin koptuğu, oyuncunun, yönetmenin sahnede yalnızlaştığı yeni bir evreye mi gireceğiz? Bu, tiyatronun dışında bir başka şey olarak adlandırılmalı. Böyle bir değişimin, sanatı kontrol altına alma isteğindeki sermaye egemenliği açısından sevinçle karşılanacağını tahmin etmek zor değil.
***
Pandemi; sanatın, sanatçının içinde bulunduğu zorlukları, onları alıcısından uzaklaştırarak görünür kıldı. Bu aynı zamanda, sanat üreticisi ile alıcısı arasındaki ilişkinin gerçek anlamda bir meta ilişkisi haline geldiğini de göstermiş oldu. Gişe kaygısı ile hazırlanan oyunların, tiyatroyu özgürlüğünden, onu var eden eleştirellikten uzaklaştırması, sanatın tüm alanlarında olduğu gibi tiyatro açısından da önemli bir sorundu.
Tiyatronun pandemiden sonra ne olacağı, nasıl sürdürülebileceği tartışılıyor. Öncelikle, tiyatronun uzun süredir ne durumda olduğunu tartışmamız gerekmez mi?.
Sanatın gücü, egemen iktidar ilişkileri karşısındaki boyun eğmez tutumu ve hayat karşısındaki eleştirelliğinden gelir ve bu da ancak sanatçının özgürlüğü ile mümkün olabilir. Büyük insanlığın, bir avuç sermayedar tarafından esir alındığı bir düzende sanatçı da bu kuşatılmışlıktan muaf değildir. Bu durumda sanatçı nasıl özgür olabilir?
Ücretli köleliğe isyan eden emekçinin isyanından farklı olarak, gerçek bir sanatçı, binlerce yıllık insanlık deneyiminin taşıyıcısı olarak davranmak zorundadır. Sanatçı, piyasa için üretim yapmayı terk edip, böyle bir sorumlulukla davrandığında, toplum tarafından sahiplenilecektir. Sanatın özgürleştirici vasfı, insan eyleminden bağımsız, soyut bir şey değildir. Özgürleşme, sanatçının eylemi olan üretimi ve bu üretimin toplumda yarattığı karşılıklı etkileşim ile gerçekleşir. Bu nedenle, yandaş şirketler başta olmak üzere büyük sermayenin milyarlarca liralık vergi borçlarını silerken, sanatçıların pandemi koşullarında yaşadığı sorunları, sessizce izleyen iktidarların tutumu şaşırtıcı olmamalıdır.
Devletin sanatçıya sahip çıkması isteniyor. Evet, sanat insanları toplum adına desteklenmelidir. Ancak şunu sormalıyız; Bu devletler aracılığı ile olabilir mi? Olursa, ne tür devletlerin?
İktidarların kendilerini toplumun hizmetkarı değil de efendisi saydığı ve gerçekten de öyle olduğu düzenlerde devlet, sanatçıyı kendine hizmet ettiği oranda destekler. Sanat, özgür insanların işidir ve böyle bir desteği alan sanatçı, kendisi ne derse desin artık özgürlüğünü yitirmiştir.
Tiyatro, ortaçağ Avrupa’sında uzun bir süre feodal devletlerin iktidarının en büyük gücü, kilisenin kontrolünde varlığını sürdürebilmişti. Bugün de insanları yurttaşlık bilincinden uzaklaştırıp, ümmet haline getirmeye ve ortaçağ karanlığına geri götürmeye çalışan saray rejimi, sosyal ve kültürel alanda bir egemenlik kuramadığını, yeni dönemde hedeflerinin bu olduğunu açıkça ilan ediyor. Buna gücü yeter mi? Yeni bir kölelik düzeni kurarak insanlığın tarihsel gelişimini geriye büken günümüz kapitalizmi, otoriter rejimleri dayatarak, bunun için uygun koşulları yaratıyor.
Bu kölelik düzeninden çıkmak, bizi tümüyle sarmaya çalışan bu gerici kuşatmadan kurtulmak mümkündür. Siyaset alanının, kendi sorumluluklarını yerine getirmesinin gerekliliği gibi, sanatçı da tarihsel olarak üzerine düşeni yapmalıdır. Mevcudu kabullenmeyen, onun nedenlerini anlamaya çalışan ve gösteren bir eleştirelliğe ihtiyacımız var. Ekonomide, siyasette, sosyal yaşamda, kültür ve sanat alanlarında pandeminin neden olduğu sonuçları, sadece şu anı değil, süreçleri gören, gösterebilen anlatımlara ihtiyacımız var. Tiyatro da bu alanda üzerine düşeni yapmalıdır, yapacaktır.
Siyaset alanına önderlik edenler, nasıl ki, bu gerçekliği yakalayıp, bu ihtiyaca cevap verebildiği sürece toplumlarda karşılık bulabiliyorlarsa, sanatçı da bugünün sorumluluğunu yerine getirebildiği ölçüde hem kendisinin hem de toplumun yolunu aydınlatmış olacaktır.
Dünya Tiyatrolar Günü kutlu olsun.
-------------
DİPNOT:
(1) Her yıl 27 Mart günü ITI (International Theater Institute) merkezleri ve dünya çapında tiyatro grupları tarafından kutlanan bu günün en önemli özelliği, dünya çapında başarı kazanmış bir tiyatro oyuncusu, yazarı veya yönetmeni tarafından bir bildirgenin hazırlanarak, anılan günde tiyatro sahnelerinde okunmasıdır. İlk bildirge 1962’de Jean Cocteau (Fransa) tarafından yazılmıştır. Uluslararası bildirinin yanı sıra, ulusal ölçekte de ayrı bildiriler hazırlanıyor.
(2) Emel Seçen, Cumhuriyet Gazetesi https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/muzik-susuyor-muzisyenler-oluyor-1810649
Yazarın Dİğer Yazıları
Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız!
10 Şubat 2023Militarizm eleştirisi içermeyen bir demokrasi mücadelesi olur mu?
12 Kasım 2022Bir Seçime Yaklaşırken, İki Dernek, İki Farklı Tutum
23 Ekim 2021Demokrasi Konferansı; Yeniden Kuruluş İçin Halkçı Bir Seçenek Öneriyor
10 Temmuz 2021Shakespeare'in Kralları'ndan Bugüne...
10 Şubat 2021Kim Bu ADAM'lar ?
8 Eylül 2020Saray Rejimi, Salgın Felaketini Büyütüyor
4 Nisan 2020Kaz Dağları’nda Ve Diğer Yerlerdeki Tüm Arama İzinleri İptal Edilsin
18 Ağustos 2019AKP Yönetiminde; Sosyal Devletten, Köleci Devlete
23 Eylül 2018Rejim son eşiği de döndü, diktaya Karşı yeni bir mücadele programı kaçınılmaz
4 Temmuz 2018Şimdi, yeniden 'Bu Daha Başlangıç..' demenin zamanıdır.
23 Haziran 2018Umut içimizde saklı
2 Ocak 2018Hayır'ı Örgütlemek
3 Şubat 2017Şimdi Karar Verme Zamanı!
15 Aralık 2016Ya Birleşik Mücadeleyi Öreceğiz, Ya da Faşizmin Karanlığında yok olacağız!
12 Mayıs 2016Gülay'ın ardından..
27 Kasım 2015Silahların susması yetmez, Türkiye ve Ortadoğu’nun başına bela bu iktidardan da kurtulmalıyız…
11 Ağustos 2015Ağrı Provokasyonu ve HDP’nin Kurşunlanmasının Ardından…
21 Nisan 2015Haziran Seçimleri; Türkiye Solu'nun imtihanı
2 Mart 2015