''Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli toplu fotoğraflayan ilk kadın sanatçı olmuştu Perihan Balcı. Kendi deyimiyle fotoğraf makinesinin kadının eline yakıştırılmadığı zamanlar, 1950’li yıllardı.''
Türk evi yüzyıllar boyunca koca bir coğrafyanın yaşadığı kültürün en net yansımasıdır ve korunması incelenmesi gerekir. Yalnızca kültür başlığı altında değil, yapım yönetimi, strüktür biçimi ve malzeme konularında da incelenmeye muhtaç bir yığın "bilgi" barındırır. Son yıllarda özellikle 19.yy sonu yapıların acımasız bir şekilde yakılması, bakımsızlığa terkedilmesi gibi nedenlerden dolayı koca bir bilgi birikimi yok oldu. Bunun yanında, 17.yy ahşap konut mimarisinin son örneği olan, Karlofça antlaşması metninin hazırlandığı bir yalı tipolojisi olan Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı gibi yapılar da bu terk edilmişlikten ve bu bakımsızlıktan nasibini almış görünüyor.
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği mimarların’dan Deniz Sökmen ile bir aradayız.
Deniz Hanım öncelikle hoş geldiniz.
Restore edilen ve korunan her mimarinin bir öyküsü vardır. Bu öykü, orada yaşanmış hayatlar, oradaki sosyo kültürel insan ilişkileridir. Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneğinin kuruluş amacından okuyucularımıza bahseder misiniz?
D.Sökmen: Derneğimiz, merhume Perihan Balcı tarafından, Türk kültür mirasına hizmet ve sivil mimarinin korunması amaçlarıyla 17 Mayıs 1976’da kurulmuştur, kısa adı “TÜRKEV” dir. Geleneksel tarihi evlerimizin korunması gereken birer kültürel değer olduğu kavramı, Türk kültür hayatında ilk defa kurucu başkanımız Perihan Balcı tarafından dillendirilmiş ve kabul görmüştür. Günden güne süratle yok olan Anadolu ve Türk tarihi coğrafyasının geleneksel evleri esas olmak üzere yerleşim alanlarının, doğal alanların, taşınır-taşınmaz, somut-somut olmayan kültür varlıklarının tarihsel, bilimsel, sanatsal, sosyal ve ekonomik değerlerinin araştırılması, korunması, yaşatılarak geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması son derece önemlidir. Kurulduğu 1976 tarihinden bu yana “Kamu Yararına Dernek” vasfı ile faaliyetlerini azim ve samimiyet ile sürdüren kurumumuz, düzenlediği konferanslar, sergiler, Tarihi Türk Evleri haftaları, sempozyumlar, konserler ve çeşitli etkinlikler ile geleneksel mimarimizi, sanat ve kültürümüzü, Türk Musikimizi korumak, tanıtmak, gündemde tutmak için büyük bir gayret sarf etmektedir.
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği’nin kuruluşundan bugüne kadar olan sürecini anlatır mısınız?
D.Sökmen: Koruma kavramının henüz olmadığı, eski evlere bir an önce kurtulunması gereken harabeler olarak bakıldığı zamanlardı. Lüks apartman hayatı çok modern ve çekiciydi. İşte böyle bir dönemde geleneksel Türk evlerini derli toplu fotoğraflayan ilk kadın sanatçı olmuştu Perihan Balcı. Kendi deyimiyle fotoğraf makinesinin kadının eline yakıştırılmadığı zamanlar, 1950’li yıllardı. Sonrasında geleneksel evlerimizi sadece fotoğraflamakla kalmadı yurt içi ve yurt dışında tanıtmak ve korumak için yola çıktı. Paris, Hollanda, Belçika ve daha pek çok Avrupa şehrinde sergiler düzenlendi. 1978 yılında Doğan Kuban, Süheyl Ünver, Nezih Eldem gibi çok önemli meslek adamlarının desteğiyle Tarihi Evleri Koruma Derneği’ni kurdu. Dernek Bakanlar Kurulu’nun 27.12.1979 tarih, 7/18716 sayılı kararıyla “Kamu Yararına Çalışan Dernek” ilan edildi ve isminin başına ‘Türkiye’ ibaresi tevcih edildi. Yine Bakanlar Kurulu’nun 15.05.1978 tarih ve 7/15734 sayılı kararı ile, merkezi Londra’da bulunan Europa Nostra’ya (Avrupa Kültürel ve Tarihi Mirasını Koruma Dernekleri Uluslararası Federasyonu) üye oldu. 1983 yılından itibaren geleneksel sivil mimarimizin yaşayan örneklerini tespit etmek, tanımak ve tanıtmak, korunmaları için gerekli farkındalığı yaratmak, yerel yöneticilerle işbirliği içinde korunması ve yaşatılması için gerekli girişimlerde bulunmak, üniversitelerle işbirliği yapmak ve mimarlık öğrencilerinin Anadolu gezilerine götürülerek yerinde çalışma ve öğrenmelerini sağlamak amacıyla Türkiye’nin değişik bölgelerinde “Tarihi Türk Evleri Haftaları” düzenlenmeye başlandı. 1978 yılında Sultanahmet, Cankurtaran semti, Ahırkapı Cad. numara 17’de bulunan ve büyük bestekârımız Hamamizade İsmail Dede Efendi’ye ait olduğu derneğimiz tarafından tespit edilen ev, terkedilmiş ve harap vaziyetteyken korumaya alındı. Tamamen dernek imkânlarıyla restorasyonu yapılan bina, 1997 tarihinde "Dede Efendi Evi, Türk Müziği Müzesi” olarak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından açıldı. Günümüzde de hem dernek merkezimiz hem de bir müze olarak muhafaza edilmektedir.
Derneğin kurulduğuyıllar ile bugün arasında bir değerlendirme yapacak olsanız "Derneğin Kuruluş Amacı’’ sorusunun cevabı bir değişime uğradı mı?
D.Sökmen: Hayır uğramadı. Ülkemiz topraklarında nasıl büyük bir hazinenin üzerinde olduğumuz konusunda bilinçlenme ve farkındalık yaratmak, paha biçilmez geleneksel mimari ve yaşam kültürümüzü keşfetmek, tanımak, tanıtmak, genç nesillere aktarmak için aynı şevkle çalışmaya devam ediyoruz. Geleneksel mimari mirasımız, derneğimizin kuruluş yıllarına kıyasla çok daha büyük bir tehlike altında ve hızla kaybolmakta. Bu nedenle kuruluş amacı bugün çok daha büyük bir önem arz etmektedir.
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneğinin yapmak isteyip de yapamadığı bir proje oldu mu?
D.Sökmen: Yapmak isteyip de yapamadığı demek istemiyorum, henüz gerçekleştirmeye imkân bulamadığımız demek daha doğru olur. Henüz gerçekleştirmek için zemin ve imkan bulamadığımız projelerimiz var tabii ki; Örneğin geleneksel mimari mirasımız üzerine uzmanlaşmış bir enstitü kurmak, Türkev olarak aslına uygun doğru restorasyon uygulamaları yapabilecek zeminler oluşturmak gibi.
Derneğinizdeki projelerin içinde en özel dediğiniz veya sizi en çok heyecanlandıran bir proje var mı?
D.Sökmen: Derneğimizin geçmiş sürecine baktığımızda en özel ve önemli proje Hamamizade İsmail Dede Efendi Evi’nin restorasyonu ve bir müze olarak yaşatılması. Aslında enküçüğünden en büyüğüne tüm projelerimiz bizim için ayrı bir heyecan kaynağı. 2022 Mayıs ayında müzemize Türk Müziği enstrümanlarından oluşan yeni koleksiyonlar kazandırdık ve yeni bir sergileme bölümü oluşturduk. Kataloğunu bile imece usulü kendimiz hazırlayıp bastırdık. 2019 yılında Kastamonu, 2021 yılında Erzincan Kemaliye ilçesinde Tarihi Türk Evleri Haftaları düzenledik. Türkev Üniversite işbirliği ile öğrencileri Kemaliye’ye götürerek çalışmalar yaptık ve bir sempozyum gerçekleştirdik. Bu çalışmaları içeren bir kitap yayınladık ki, kuruluşumuzdan beri Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği Yayınlarından çıkan 3. Kitabımız oldu. Kısıtlı kaynaklarla ve pandemi süreci gibi zor bir dönemde gerçekleştirdiğimiz bu projeler bizim için büyük bir gurur ve heyecan kaynağı oldu.
Şu anda devam eden proje ve etkinliklerinizden bahseder misiniz?
D.Sökmen: 38. Tarihi Türk Evleri Haftası – NİĞDE çalışmalarımıza başladık. 2022 Eylül ayında Medipol Üniversitesi değerli hocaları ve öğrencilerinden bir grubu Niğde’ye götürerek geleneksel mimari miras üzerinde çalışmalar yaptık. Bu süreç Niğde Geleneksel Mimarisi ve Kültürel Mirası konulu bir kitapla sonuçlanacak. Ekim 2023’te Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi işbirliği ile bir sempozyum ve bölge gezileri yapılacak. 2023 yılı için Perihan Hanım’ın resimlerinden oluşan bir takvim hazırladık. Perihan Balcı arşivinin düzenlenmesi, fotoğraf ve belgelerin dijital ortama aktarılması çalışmaları devam ediyor. 2023 Heritage İstanbul fuarına katılım için hazırlıklara başladık. Bir yandan da aylık mimari kültür mirası toplantılarımız ve Türk müziği meşklerimiz devam ediyor.
Günümüz mimarlığının birçok çalışması tüketim olarak satılmaya odaklı. Son yıllarda bu konuda mimari açıdan masaya yatırılacak birçok yapı örneği var. Siz bu sorunun kaynağını neye bağlıyorsunuz?
D.Sökmen: Tüketim odaklı yaşam maalesef bütün dünya için büyük bir sorun. Ama özellikle ülkemiz topraklarında hala yerleşik bir yaşama geçememiş olmamız, yaşadığımız çevreyi hala göçebe bir ruh haliyle algılayarak sahiplenmekten kaçınmamız katmerli bir sorun oluşturuyor. Yap sat kaç kültürü, al sat yatırım olsun para kazan kültürü ile “ev” devamlı alınıp satılan bir meta halinde olunca bir nevi göçebelik yaşantısı da hala devam ediyor. Ev yuvadır, ailedir, ailenin geçmişidir; mahalledir, komşuluktur yani köklerimizdir, tarihimizdir. Çok zorda kalmayınca alınıp satılmamalı, değiştirilmemelidir. Ayrıca eski yapılarda binaların köşelerinde mimarlarının, ustalarının isimlerinin yazıldığını görürüz, bu evi yapanın yapısıyla gurur duyduğunun göstergesidir. Günümüzde kaç kişi 3 kuşak ve ötesi ailesinin evinde oturuyor veya muhafaza ediyor? Kaç mimar yaptığı binalara gururla ismini yazmaya cesaret edebiliyor sorgulamak lazım. Kaç kişi yaşadığı evle bağ kuruyor, gurur duyuyor? Bunlar yerleşiklik ve gelişkin bir birlikte yaşam kültürüyle gerçekleşen olgulardır. Kültür, sanat, müzik, mimarlık… bunlar toplumun yaşam kültürünün aynasıdır, sorunun cevabını sanırım bu noktada aramak lazım.
Taksim’in göbeğinde yer alan ‘’Atatürk Kitaplığı’’ mimari dokusunu koruyan sayılı yapılardan biri. Fakat etrafındaki gökdelenlerin arasında adeta kaybolmuş durumda. Sizce İstabul’da tarih konuşmak mümkün mü?
D.Sökmen: İstanbul artık büyük bir metropol, her geçen gün daha da büyüyor. Tarihi ve kültürel özelliklerinin yanında bir ticaret ve finans merkezi. Bu şartlarda yüksek yapılaşmanın durdurulabileceğini zannetmiyorum. Bu yeni yapılaşmanın tarihi kent merkezi, Boğaziçi gibi alanlardan uzak tutulması lazım. Gökdelenleşmeden çok daha büyük bir sorun ise tarihi alanlarda yapılan restorasyon adı altındaki yenileme faaliyetleri. Çoğu resmi izinli bu işlemler geleneksel yapıların oransız vetanımsız bir yenileme ile kimliksizleşmesine neden oluyor. Bu konuyu açıkçası yüksek yapılaşmadan daha yıkıcı bir zarar olarak görüyorum. Ama bütün bunlara rağmen İstanbul’da tarih konuşmanın, geçmiş ve gelecek tarihler boyunca İstanbul’a dair konuşmanın sonu gelmeyecektir.
Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz derneğinizi nasıl etkiliyor? Bu krizin nedenlerini siz nelere bağlıyorsunuz?
D.Sökmen: Pek çok kurum gibi bu krizden biz de oldukça etkilendik. Derneğe bağış ve gelir getiren pek çok faaliyetimiz, toplantılar, geziler gibi etkinliklerimiz önce pandemi akabinde ekonomik kriz nedeniyle sekteye uğradı. Yaşanan ekonomik krizin ülkemize özel olmaktan ziyade salgın hastalık, küresel ısınma ve enerji-hammadde problemleri ile global ölçekte oluşan krizle bağlantılı olarak geliştiğini düşünüyorum. Lakin süreci yönetmekteki bazı yanlış politikalar bu krizin ülkemizde daha yoğun hissedilmesine de neden oluyor. Ama zor dönemlerin, yaratıcılığı, yeni çare ve fikirleri tetikleyen bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte ciddi ekonomik sıkıntılara rağmen gönlümüzdeki pek çok projeyi gerçekleştirmeyi başarmak ise bize ayrı bir gurur veriyor.
Yaşadığımız modern çağda ekonomik sorunlar yaşama egemen olurken, derneğinizin kent planlanması ile tarihi eserlerin korunmasına kadar mimarideki sorunlara katılımı nasıl ilerliyor?
D.Sökmen: Yılmadan ve kararlılıkla daha büyük projelere doğru adım adım ilerliyoruz.
Son olarak okuyucularımıza neler söylemekistersiniz?
D.Sökmen: Öncelikle yaşadığımız toprakların barındırdığı her türlü kültürel varlıkla birlikte bize ait olduğunu, bu kültürü sahiplenmek ve korumak zorunda olduğumuzu söylemek istiyorum. Tanımak, bilmek ve sahip çıkmak zorundayız. Bunu yapmanın en önemli yolu ise merak etmek, öğrenmek ve bir araya gelmektir. Sivil toplum kuruluşları bu birlikteliğin sağlanması için birincil adreslerdir. İkinci olarak, devamlı neler yapılması gerektiğine dair konuşmak, devamlı etrafı eleştirmek yerine bir şey “YAP” malarını önermek isterim. Küçük de olsa bir taş üstüne taş koymadan ya da elini taşın altına sokmadan bir ilerleme kaydedilemez. Son olarak da umutsuzluğu ve çaresizliği sözlüklerinden çıkarmalarını tavsiye etmek isterim. Yeterince istendiğinde, samimiyetle emek verildiğinde en uzak hayaller bile mümkün hale gelir.
Yazarın Dİğer Yazıları
Bread and Pupet ile Röportaj
4 Ekim 2022Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
29 Eylül 2022Devrimci Feminist Paula Rego
7 Ağustos 2022Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
4 Temmuz 2022Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
26 Mart 2022Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
3 Mart 2022Delilik ve Sanatın Rengi
15 Şubat 2022Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
14 Temmuz 2021Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
11 Nisan 2021Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
2 Nisan 2021Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
20 Şubat 2021Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
1 Şubat 2021Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
23 Ocak 2021Yağlıboyanın mucidi ressam: Jan Van Eyck
7 Aralık 2020