Eril sistemin eril tarih yazını pek sevmez, yaşadığı dönemde bin bir türlü zorluğa rağmen başarı göstererek tarihe adını yazdırmış kadınları gelecek nesillerle buluşturmayı. İşte Melek de onlardan biri.
Hayatının bir dönemini parlak ışıklar altında geçirmiş ama sonrasında hastane köşelerinde yalnızlık ve sefaletle hayata gözlerini yummuş kadınları düşündükçe sızlar yüreğim.
Afife Jale misal, o nasıl hüzünlü bir yaşamdır… Kapatıldığı akıl hastanesinde 33 yılını geçirdikten sonra “bunca yıl sessiz kalmak için ben ne yaptım” diyen Camille Claudel… Ya bugün ölüm yıldönümü olan Melek Kobra…
Melek Kobra, 3 farklı soy ismine sahip bir kadın. Önce Melek Ezgi, ardından Melek Tayfur ve son olarak da günlüklerinin üzerine kendi el yazısı ile yazdığı adının hemen ardından bir soru işareti. İkincisinde bir nokta ve üçüncüsünde ise bir ünlem.
24 yıllık kısacık hayatına nasıl bir hüzün sığdırdı ki en sonunda da kendisine “Kobra” soyadını seçiverdi, Melek? İşte tam bu noktada kafalardaki soru işaretine yanıt olur belki diye, Melek’in ölümünden 13 gün önce defterinin son sayfasına yazdığı satırlara bakalım…
Haydi Allah’a ısmarladık
13 Kasım 1939. Bugün bayram. Böyle günlerde insanlara karşı kinim daha ziyade artıyor. Dünya’dan yavaş yavaş çekiliyorum artık. Buradakilerle arama bir yabancılık girdi, ben daha ziyade öbür tarafa ait oluyorum. Arkamda bırakacağım şeylerin hiçbiri bana ölümü korkunç gösterecek kadar mühim değil. Bütün bağlarımdan o kadar temiz sıyrıldım ki...
Sade anam! Bazen ona çok acıyorum. Beni bir parça daha karşısında görebilmek için çırpınıyor, didiniyor. Sanki Azrail’le yarışacakmış. İşte o kadına acıyorum. Buradakiler canımı çok yaktılar. Belki oradakiler daha insaflı çıkar. Hani ya nerede? Neredesin insaniyetin adil davulu? Biraz da benim kapımda çalsana. Sesini biraz da ben duyayım. Ama dur, senden intikamı iyi alacağım. Öldükten sonra da benimle uğraşamazsın ya. Orada maddiyet yok, hakikat var. Kalp yok, ruh var. Orada ben hâkimim. Biz... Biz ölüler... Etsiz kemikler. Orada da benimle uğraşmayacaksın ya. Sen dünya denen o iğneli fıçıda yaşamaya mahkûmsun. O iğneli fıçıda ki benim kilolarla kanımı emdiler. Haydi, Allah’a ısmarladık, görüşürüz.
Çocukluk Yılları
Melek Kobra ünlü besteci operet kralı Muhlis Sabahattin ve annesi Seniye Hanım’ın kızları. Dönemin ünlü kadın bestecilerinden Neveser Kökdeş’in yeğeni, Türkiye ve dünya güzeli Keriman Halis’in kuzeni ve dublaj kralı olarak bilinen seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur’un eşi. Ama hepsinden öte, bu dünyaya yalnız gelip, en nihayetinde yalnız başına göçen niceleri gibi o sadece Melek Kobra…
Eril sistemin eril tarih yazını pek sevmez, yaşadığı dönemde bin bir türlü zorluğa rağmen başarı göstererek tarihe adını yazdırmış kadınları gelecek nesillerle buluşturmayı. İşte Melek de onlardan biri.
Yıllar önce Sultanahmet’te dolaşırken, sahaflardan birinin önünde eski bir valizin içinde 25 kuruş gibi sembolik bir fiyata, tarihin çeşitli dönemlerinde yaşamış insanların siyah beyaz fotoğraflarının satıldığını görmüştüm. Sahafın önünde saatlerce durup tek tek o fotoğraflara dokunduğumu ve o insanların yaşamları üzerine düşündüğümü hatırlarım. Beni en çok inciteni ise hangi dönemde yaşanırsa yaşansın acısı bol olan insan yaşamının, hayatından karelerin sembolik fiyatlarla kah sepetlerde, kah valizlerde satılır olmasıydı. O an tüm paramı verip o bir dolu valiz fotoğrafı satın alırsam, sanki o insanların hayatlarını da kurtarmış gibi hissedecektim.
İşte, bu yüzden o kadar etkilendim, fotoğrafçı Cengiz Kahraman’ın bir sahafın tezgâhında bulduğu günlük ve fotoğrafları Gökhan Akçura’ya getirmesi ve Akçura’nın da belgeleri taradıktan sonra Melek Kobra’yı bizlerle buluşturma hikâyesini duyunca.
Gökhan Akçura defterleri göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan, yazar psikoterapist İskender Savaşır, şair araştırmacı Serkan Ada’ya incelettikten sonra 2006 yılında Melek Kobra/Hatıratım adıyla kitaplaştırır.
Melek’in Annesi Seniye Hanım, Süreyya Opereti’nin primadonnası ve Gülriz Sururi’nin annesi Suzan Lütfullah‘ın en yakın arkadaşıdır. Tıpkı kızı melek gibi günlük yazmaya meraklı olduğunu anlıyoruz aşağıdaki satırlarından. Fakat Seniye Hanım’ın günlükleri yayınlanmamıştır.
Temmuz 1918 tarihli sayfada şu not var: “Bu akşam Muhlis yine gelmedi. Artık aşkıma da kalbime de lanet ediyorum. Artık ayrı yaşamaya karar veriyorum. Yavrumu alıp ruhuma sükûnet vermek için bir yuvaya çekilip yalnız yaşayacağım. Ta ki, Muhlis nedamet edinceye kadar.”
Seniye Hanım çok âşıktır Muhlis Sabahattin’e. 7 Temmuz 1918 tarihinde Seniye Hanım şunları yazar günlüğüne. “Artık aşkıma da kalbime de lanet ediyorum.” Sabahattin ise hesapsızca yaşayan aynı zamanda da kumar tutkunu olan biridir. “Bugün iki yüz yirmi liraya canım gibi sakladığım piyano satıldı. Muhlis’in uğruna o da gitti. Gece Muhlis gelmedi." Diye not düşer günlüğüne Seniye Hanım ve ardından da ayrılırlar. Evlilikleri 3-4 yıl içinde biter. Tokatlıyan Oteli’nde kalan Muhlis Sabahattin ara sıra eve birkaç kuruş para yollar. Kızı da bazı cumartesileri babasının yanına gider ve yılları böyle geçer Melek’in.
15 yaşındayken Cumhuriyet Gazetesi’nin güzellik yarışmasına katılır Melek ve 13ncü seçilir. Melek’in nefes kesici bir güzelliği olduğu anlatılır, zaten resimlerinden de bellidir. Ama en çok da ellerinin güzelliğinden bahsedilir. Türk tiyatro dünyasının önemli isimlerinden Behzat Butak, Melek’in ölümü üzerine Alman Hastanesi’ne gider. Birçok tiyatro ünlüsüne yaptığı gibi onun da yüzünün maskını alacaktır. Ancak Melek ellerinin güzelliği ile ünlüdür. Yüzünün ve ellerinin maskını alır. Ancak, Behzat Butak’ın yaptığı tüm masklardan sadece 2 tanesi dışında diğerleri günümüze ulaşmamıştır.
Melek’in Tiyatro Yaşamı
1931 yılında Muhlis Sabahattin’in Çocukları topluluğuyla sahneye ilk kez adım atar Melek, Samsun’da oynanan "Kısır Paşa", Trabzon’da oynanan "Asaletmeap" adlı oyunların kadrosundadır. Muhsin Ertuğrul’un yönettiği filmlerin müziklerini yapar Muhlis Sabahattin. Melek de bu filmlerde rol alır. Melek’in oynadığı 1933 tarihli “ Söz Bir, Allah Bir” isimli filmin senaryosu ise Nazım Hikmet’e aittir.
Söz Bir Allah Bir filmi, Melek Kobra, İsmet Galip Arcan
Büyük aşkı Adalet Cimcoz'un erkek kardeşi Ferdi Tayfur ile Milyon avcıları filminde tanışır. Kısa bir süre sonra evlendiği Ferdi ile birliktelikleri ise ancak üç yıl sürer. Melek de tıpkı annesinin babasına olduğu gibi çok âşıktır Ferdi Tayfur’a, hayatına dönem dönem farklı erkekler girse de kendisini terk eden Tayfur’u unutamamıştır. Ferdi Tayfur dönemin en ünlü seslendirme sanatçılarındandır ayrıca, fakat aynı zamanda uyuşturucu bağımlısıdır ve Melek de birlikte oldukları dönemde uyuşturucuya bağımlı hale gelmiştir.
Yalnızlık ve Ardından Gelen Hastane Günleri
Ahh kadınlar, hayatlarını mahveden erkeklere nasıl da sadakatle bağlı kalırlar ömürleri boyunca…
Yarabbi bugünlerde yalnız onu rüyamda görüyorum, düşünüyorum. Off! Onu unutmak kabil olmayacak mı acaba? Dün gece sabaha kadar onunla uğraştım. Hem gayet net olarak görüyorum sahi gibi. Dün bir hadise ile her zamanki gibi yine onu hatırlamaya mecbur oldum. Karşıda tarlada kol kola bir çift gidiyor. Onlara bakıyor, onu düşünüyorum. Ben de böyle onun yanında, onun koltuğunun altında olsam, ne iyi olurdu diyorum. Onu bazen o kadar istiyorum ki, bu arzumun şiddetini tarife imkan bulamıyorum. Mesela bugün öyle günlerden biri. Sabah kalktım, uyudum. Başımı yastıktan, vücudumu yataktan çıkarmak istemiyorum. Bakalım akşamüstü bu halim geçecek mi? Onu seviyorum hala. Bu muhakkak. (15 Temmuz 1938)
Önce uyuşturucuya bağımlılık, ardından Ferdi Tayfur’un Melek’i terk etmesi ve en kötüsü Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Kral Lear oyununda sahnede ağzından kan gelmesi ve ardından konulan Tüberküloz teşhisiyle birlikte çok sevdiği sahnelerden ayrı kalması…
Sonrası zaten afan tufan. Parasızlık, yalnızlık ve hastane yılları.
26 Kasım 1939’da Cerrahpaşa’da bir hastane odasında hayata gözlerini yumar Melek Kobra.
Yazarın Dİğer Yazıları
Çölde Vaha Misali Bir Etkinlik
8 Ağustos 2023Afetler Ayrımcılık Yapmaz, İnsanlar Yapar
13 Şubat 2023Afgan kadınlar köleyken biz özgür olabilir miyiz?
13 Ocak 2023Suçlu bulundu : İç Barışı Tehdit Eden Kadınlar!
25 Kasım 2022Kafeslere sığmayan bedenler
11 Temmuz 2022Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet
10 Nisan 2022Fıs Fıs İsmail, Will Smith ve Bir Süreklilik Teması Olarak Ataerkillik
3 Nisan 2022Eril Aktörlerin Yitik Kurbanları
27 Mart 2022Dünya emekçi kadınlar gününde elleri düşünmek
7 Mart 2022Metaverse dünyasında kadınlar ve taciz.
12 Şubat 2022Sen Ne Çektin Be Havva
26 Ocak 2022Başarılı kadınların enselerinde vızıldayan erkekler
12 Ekim 2021İşgal ve İç Savaşın Ardından, Gericiliğin Kıskacında Afgan Kadınları
17 Ağustos 2021Peki ya insanın ürettiği kesin olan şiddet virüsünün aşısı?
11 Ağustos 2021Özgürlüğe Pedallayın Kadınlar!
5 Haziran 2021Kadın Katillerini Yetiştiren Kim?
1 Nisan 2021Kadınların Sahnesi Yeni Başlıyor
27 Mart 2021Hepimizin İçinden Yükselen Seslerin, Soruların Yankılandığı Bir Kitap; Uğultular
1 Mart 2021Makbul Analık Sorgusu
9 Şubat 2021Bir Sonra Katledilecek Kadın Ya Sen İsen?
5 Şubat 2021