Hepimizin İçinden Yükselen Seslerin, Soruların Yankılandığı Bir Kitap; Uğultular

Gamze Şimşek

1 Mart 2021
Hepimizin İçinden Yükselen Seslerin, Soruların Yankılandığı Bir Kitap; Uğultular

Kadınlar olarak acılarımız o kadar ortak ki, tıpkı anılarımızın da ortaklığı kadar. Bu ortaklık, belki de bizi birbirimize bağlayan ya da ayrıştıran. Her şeyin zıttı ile var olduğunu düşündüğümüzde, ayrıştıran ve bağlayan şeylerin ortak anı ve acılara dayanması da oldukça normal değil mi? Lakin kimileri o anıların gölgesinden kurtulup var olamazken, kimileri de kanattığı yaralarından anılarını var ederek güçlenmiyor mu?

Bir kitap ancak yazıldığı son ana kadar aittir yazarına. O son noktayı koyduktan sonrası artık onun değildir. Her okuyucuda kurmaca tekrar vücut bulur ve okuyucunun kendisi ile kurmak istediği ilişki kadar o da kendini açar. Bazı kitaplar vardır ki, satır aralarının peşinde bir maceraya çıkmayı hayal ederken, birden kendi hikâyenizin, uğramadığınız ya da uğramak istemediğiniz ya da uğrayıp da üstünü örttüğünüz kıyılarına götürür sizi.  Gönül Kıvılcım’ın deyişiyle “çocukluk kavanozunun kapağı açılır” birden.  Hoop Alice harikalar diyarında demek isterdim belki ama gene Gönül Kıvılcım’ın deyişiyle “anne ve babalar, tıka basa dolu bir kütüphanede çocukların okumak istedikleri son kitap olacaktır.” Belki bir süreliğine, belki de sonsuza değin bilinmez. Neresinden bakarsanız bakın Uğultular, sizi sarıp sarmalayan bir kitap. Kapak fotoğrafından başlayarak, son sayfasına kadar okuyanı derin düşüncelere, derin sorgulamalara götüren.

En önemlisi de oldukça tanıdık. Belki siz, belki alt komşunuz, belki teyzeniz, ya da kuzeniniz, amcanız, dayınız. Gönül Kıvılcım, senin ve benim ve ötekilerin hikâyesini anlatmış. Kitabı okurken hep şu soruyu sordu zihnimde bir ses, nasıl oluyor da kendimi bu kadar yakın hissedebiliyorum anlatılanlara ve ne kadar da karşılığı var kitapta anlatılan karakterlerin günlük hayatta.  Kitabı okuyan birkaç arkadaşımın da aynı düşüncelere sahip olduğunu öğrenince, cevaba da ulaşmak zor olmadı aslında. Kadınlar olarak acılarımız o kadar ortak ki, tıpkı anılarımızın da ortaklığı kadar. Bu ortaklık, belki de bizi birbirimize bağlayan ya da ayrıştıran. Her şeyin zıttı ile var olduğunu düşündüğümüzde, ayrıştıran ve bağlayan şeylerin ortak anı ve acılara dayanması da oldukça normal değil mi? Lakin kimileri o anıların gölgesinden kurtulup var olamazken, kimileri de kanattığı yaralarından anılarını var ederek güçlenmiyor mu?

Uğultular kitabı üzerine sayfalar dolusu yazabilirim. Tıpkı Gönül Kıvılcım’ın hikâye boyu Soğukoluk’ta iz sürdüğü ormanın içindeymiş gibi hissediyorum. Ağaçlar konuşuyor sanki ve ağaçlara asılı ölü kadın bedenleri canlanıyor gözümde. Şimdilerde sokaklardan, evlerden, plazalardan, bağlardan, bahçelerden taşan ölü kadın bedenleriyle, Uğultular kitabındaki ormanın ağaçlarından sarkan ölü kadın bedenleri bir kadın çemberinde ellerini sıkıca birleştirmiş ve gülümsüyorlar bana. Arka fonda yazarın sesi kulaklarımda. ”Kurumuş uğurböcekleri şans getirmez, ölü hiçbir şey şans getirmez, dilek tutsam da uçamazlar ki artık”. Elime geçen tüm renkli boyaları alıp, her gün hunharca katledilen ölü kadın bedenleri için rengârenk uğur böcekleri çizmek istiyorum.

“Ara katlarda dolaşıyorum rüyalarımda. Asansöre biniyor, yanlış katta iniyorum. Esas katı bulmak, bütün mesele bu. İnsan yanlış yerlerde gezinip duruyor rüyalarda. Niye bu insanlar, niye bu mekânlar? Kendi hayatım kadar yabancıyım rüyalarıma da.”

Kader’in kendi özüne ulaşıp, içindeki tıkanıklıkları açmak için çıktığı yolculukla başlıyor kitabımız. Koluna girmek istiyorum Kader’in ama zaten mutsuzlar kolonisinden Nilüfer çoktan koluna girmiş. Mutlu olmaya dair bir şeyler geveleyecekken, Nilüfer sanki zihnimden geçeni okuyor ve cevaplıyor beni; ”Aslında işçisinden, öğretmenine, oyuncusundan yönetmenine, kapıcısından ev sahibine kim mutsuz değil ki bu ülkede?” Susuyorum, evliliklerinin büyük kısmını sessizliklerinde kavgayla geçiren çiftler gibi…

Uğultular,  içinde kadınlığa, kadınlık hallerine dair birçok şeyi bulabileceğiniz bir kitap. Kadın cinselliği bin yıllardır sansürlenmiş, üzerinde konuşulması tu kaka ilan edilmiş bir alan. Bu sansür, oto sansür olup her birimizin hayatına girmemiş midir? Hangi kadın ilk kanamasını hatırladığında, o anı düşünerek ürpermez? Kaç kadın ilk kanamasıyla pedini takıp sokağa çıktığında herkesin kendisine baktığını düşünmemiştir? Kaç kadın Kıvılcım’ın satırlarındaki gibi, “bacaklarının arasındaki pedini eğri koyduğu için külotunun kirleneceği” ve kanın dışarıdan görülebileceği endişesini yaşamamıştır. Yaşamı var eden kadınların kanaması kaç yüzyıllar boyunca kirli sayılmış ve kadınlar kaç yüzyıllar boyunca adet kanamalarını ifade etmek için kirlendim kelimesini kullanmış ve kullanmaktadır?

Kaç kadın “evlendiğinizde kocanızın geyşası olacaksınız” telkinleriyle büyütülmüş ve kaçı kırmızı kurdele ile sanki bir hediye paketi gibi kocasına sunulduğu gecenin travmasını taşıyarak hayatının geri kalanında cinsellikle boğuşmuş ve bu boğuşmanın tek suçlusu olarak kendini görmüştür?  Peki, bir erkek bekâret kontrolü gibi bir deneyime sahip olmuş mudur bu topraklarda? Oysa nice kadın, deliğine kafasını sokan bir doktorun, “şimdi giyinebilirsin, ben ailenle konuşacağım sözüne muhatap olmuştur. Kaç kadın bu ülkenin gelenek ve göreneklerinin gölgesinde yaşadığı hayatlarda yaşam ve var olma mücadelesi vermiştir ve vermeye devam etmektedir?

“Sevmediğim bir işi yürütüyordum para için, sevmediğim bir adamın koynundaydım. Aşırı sinirli ve tükenmiştim. Ne kadar uzun uyusam da benim gerçekliğim değişmiyordu”  Kadın ya da erkek, hayatınızın belli bir döneminde kaçınız sormadınız bu soruyu kendinize?

Gönül Kıvılcım, zihnimizden geçenleri ama kendimize sormakta çekindiklerimizi kurmacanın içinde öyle yerli yerinde sunmuş ki bizlere.

Yangından kaçırılan hayatları anlatmış mesela ya da yıllarca durmaksızın yananları. Mutsuzluğun yüzdeki kırışıklıklara ve evin içindeki o derin sessizliklere sinmiş aileleri. Yaşamlarını erkeklerin hayatlarının rahatlığı için gönüllü olarak sunup, kalabalık ailelerde yalnız ve sevgisiz kalıp, geceleri rüyalarında çıplak adamları gören kadınları.  Ve sanırım birçok kadının merak ettiği bir konuyu şu cümlede özetlemiş; Erkeklerin hangi büyüyü yaparak dünyayı ele geçirdiklerini keşfetmezsem gözüm açık kalacak.

Kendi dilinde gün anlamına gelen, Roj çamaşırhanesinin işletmecisi Bekir’in faili meçhul bir cinayete kurban giden abisinin hikâyesini okurken ben, Cumartesi Anneleri, kendisinden 27 yıldır haber alınamayan Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini öğrenmek için bir açıklama yapıyorlardı. Yazarın Üsküdar, Ümraniye ve Tarlabaşı’nı anlattığı sayfalar o kadar canlı ki zihnimde. Rant uğruna dönüştürülmek istenen Tarlabaşı’ndaki Hasan, “burada dedemin ağacı var, satmıyorum” diye bağırırken, birileri de ekrandan bağırıyordu, “Kanal İstanbul’u inadına yapacağız “diye.

Ve Gönül Kıvılcım satır aralarında fısıldıyor yine bana, “önemli olan bütün bu tatsız gidişatı unutturmak gayretiyle, belediyenin önüne gelen her boşluğa ektiği kırmız karanfillerde değildir. Günahlarının üstünü örtmeye çalışan beceriksiz bir katil gibi günlerce karanfil serpmişlerdir oraya buraya… Zaman aynı acıyı hep başka renklerle dokur mu” diye soruyor Uğultular kitabı bize. Gönül Kıvılcım kitabında acılara gebe birçok farklı ve güncel konuyu hep başka renklerle dokuyarak, yüreğimizde kekremsi bir tat bırakıyor.

Taş bedenler, yaşamdaki yoz ilişkiler, bedenlerimiz ve yaşamlarımız üzerinde bizden çok daha fazla söz hakkı olduğunu düşünen aileler, işgal edilmiş zihinler, sevgisizliğin matemini tutan kadınlar, “eskimiş hayallerden yepyeni bir hayatın kalıbını çıkarmak isteyenler”, hayatının dümeninde olmak isteyip bunun için mücadele edenler, “yıllardır içinde tuttuğu soluğu bırakmak isteyen kadınlar”  hayır demeyi öğrenebilmek için yılların acı ve deneyimine ihtiyaç duyanlar, erkeğin sınırları içinde yok olan kadınlar, “geçmiş fotoğrafları cebinde, aklında, içinde bir yerde hep canlı muhafaza edenler”, artakalanlar, olan biten tüm ahlaksızlığa karşın üç maymunu oynayıp, kendi etraflarındakilere ahlak bekçiliği yaparak hayatı zindan edenler, ölü sevgilinin yasını tutanlar, içindeki olmak istemediği hayatı yıkıp yerine yenisini koymak için çabalayanlar, tüneller, dehlizler ve daha birçokları…

Uğultular kitabı ile Gönül Kıvılcım sizi sarıp sarmalayacak ve merkezine kendinizi koyarak birçok kavramı tekrar sorgulatacak sizlere.

Ve son sözü Gönül Kıvılcım’a bırakıyorum.

Hayat kaldığı yerden devam ediyor mu, yoksa nerede bıraktıysan orada mı kalıyor?

 

 Gönül Kıvılcım, Uğultular, İletişim Yayınları - 2017

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Çölde Vaha Misali Bir Etkinlik
    ''Bir yer düşünün; cep telefonu, bilgisayar, cüzdan gibi eşyaların çadırların önündeki masalara bırakıldığı, masanızdaki bir tava menemene gelen geçenlerin ekmek bandırıp yollarına devam ettikleri, bir yer düşünün herkesin tanısın tanımasın…
  2. Afetler Ayrımcılık Yapmaz, İnsanlar Yapar
    Depremlerde, cinsiyetlerinin savunmasızlığından ötürü kadınların karşılaşabileceği sorunlar çok daha fazladır ve unutmayalım ki bu deprem, küresel cinsiyet eşitsizliği sıralamasında 156 ülke arasında 133. sırada yer alan Türkiye’de gerçekleşti. Afetler ayrımcılık…
  3. Afgan kadınlar köleyken biz özgür olabilir miyiz?
    “15 Ağustos 2021 sonrasında her şey gözlerimin önünde oldu: 20 yıldır uğruna çalıştığımız bir demokrasi 24 saat içinde yerle bir oldu. Açıklığa kavuşturmak istediğim bir nokta var: Afganistanlı kadınların başına gelenler her…
  4. Suçlu bulundu : İç Barışı Tehdit Eden Kadınlar!
    “Ey insanlık dinle ve anla. On ikiye beş kaldı, aç gözünü tetikte ol, hırsız çaldı zamanı. Gel Pazar günü saat üçte, öğren de kurtar canını.” Michael Ende’nin, dinlemeyi bilen küçük…
  5. Kafeslere sığmayan bedenler
    Dürüst olalım, bir gün zayıflarım diye sakladığın o elbisenin içine on yıldır giremiyorsan, ne olur biraz gerçekçi ol ve içine girebileceğin başka bir elbise al da, ruhun da, gardırobunda ferahlasın.…
  6. Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet
    Dün Sırbistan, Japonya, bugün Rusya ya da yarın herhangi başka bir yer. Ülkeler değişir ama asla değişmeyense eril zihniyetin savaş meydanlarındaki tezahürüdür. Bir bakmışsınız bugün kurban gibi görünen bir ulus,…
  7. Eril Aktörlerin Yitik Kurbanları
    Kadınları namus, ahlak ve sadakat kemerleriyle eve bağlayan Nazilerin erkeklerinin lugatlarında sadakat, sadece birer propaganda aracıymış tabi ki. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin liderlerinden Heinrich Himmler’in sekreteri Hedwig Potthast ile…
  8. Dünya emekçi kadınlar gününde elleri düşünmek
    Hey sen, oradaki… Ne yapıyorsun ellerinle? Tıkış pıkış bindirildikleri arabada Corona önlemlerine uyulmayıp, maske takılmamasına itiraz ettiği ve bu olayı görüntülemeye çalıştığı için gözünün kör olmasına neden olduğun 60 yasındaki…
  9. Metaverse dünyasında kadınlar ve taciz.
    Gece dışarı çıkma, kalabalıklara karışma, onu bunu giyme derken şimdi de sanal âlemde kimliğini gizle. Peki, ama neden? Kadınlar bin yıllardan beri kendilerine reva görülen sessizlik ve toplumun dışında tutulmayla…
  10. Sen Ne Çektin Be Havva
    Sen ne çektin be Havva… Canın çekti bir elma yedin. Sonra Âdem’e de ikram ettin. Âdem de hayır demeyip yedi. Üstüne kovuldun cennetten ama ikramiye sana kaldı, o gün bir…
  11. Başarılı kadınların enselerinde vızıldayan erkekler
    Tamer Karadağlı Türkiyeli izleyiciler tarafından kültürel kodlarımızın bir tezahürü olan taş fırın erkeği tiplemesi ile akıllarda kalmış bir sanatçıdır.  Yaşanan böylesi bir olayda,  taş fırın erkek kimliğinden soyunup sanatçı kimliğine…
  12. Özgürlüğe Pedallayın Kadınlar!
    Sufrajetlerin önemli ismi Susan Anthony: “Bisikleti yönetmeyi başaran bir kadın, hayatı da yönetmeyi başaracaktır” sözü ile kadınların bisiklet mücadelelerine verdiği destek ile güç katmış ve  “Dünyadaki kadınların eşit haklara ulaşması…
  13. Kadın Katillerini Yetiştiren Kim?
    Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü, kadın katillerinin korunduğu, kadınların yaşam haklarını savunmak için kuş misali çırpındıkları bir ülkede yukarıdaki sözleri söyleyenin bir kadın olmamasını çok isterdim ama gene…
  14. Kadınların Sahnesi Yeni Başlıyor
    Son zamanlarda tüm dünya kadınlarını da içine alarak belki, ama en çok da kendi ülkemin kadınlarını düşününce görüyorum ki, hep kanlı oyunların başrolünü oynamak biz kadınlara düşüyor. Ve maalesef ki,…
  15. Makbul Analık Sorgusu
    Makbul Analık Sorgusu
    9 Şubat 2021
    Aile yapısının sağlamlığının göstergesi, AKP hükümetinin 2012-2019 yılları arasında %1400 artış göstermiş olan kadın cinayetleri midir? Evlenme oranları azalırken, boşanma sayılarının her geçen gün hızla artış göstermesi midir? Yoksa, aile…
  16. Bir Sonra Katledilecek Kadın Ya Sen İsen?
    Evet, bir sonrakinin sen olma olasılığı çok yüksek, senin olası katilinin de bir kravat, iki pişmanlıkla davasının en kısa sürede kapanması da çok olası. Velev ki, katledilen sen olmasan dahi,…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…