İki kelimelik bir cümleden yola çıkmak oldukça zor. Fakat yolculuğu dolu dolu yaşatacak, üstüne saatlerce konuşulacak bir cümleyse galiba o kadar zor olmasa gerek. Nedir depremzede olamama hali? Kim depremzede olduğu halde yardım almaktan çekinir? Daha doğru bir soru “insan” ne yaşamıştır ki böylesine bir durumda bile yardıma başvurmaz?
Bahsettiğim deprem, İzmir depremi ve bahsettiğim insanlar Suriyeli mülteciler. İzmir’de saha çalışanı bir arkadaşımla sohbetimde bir soru sormuştum. Mültecilerin durumu nasıl? Gezdiğimiz evlerde büyük hasarlar yok” dedi. Zaten teneke mahalleler olarak adlandırdığımız mahallelerde kalıyorlar ki bu mahallelerde evler tek veya en fazla iki katlı ve ayrıca şehrin yüksek ve kayalık bölgelerinde. Bir diğer deyişle fakirlik hayatlarını kurtarmış bu insanların. Evet, depremden kurtulmuşlardı fakat ertesi gün!! Daha sonraki gün!! Aşırı görünürlülükle görünmezlik arasındaki ince bir eşikte yaşamaya devam etmeyecekler miydi?
Neden yardım istemediklerini onlara sorma fırsatım hiç olmadı ama yıllarca Suriyeli mülteciler üzerine çalışan birisi olarak tahmin etmek açıkcası çok zor olmasa gerek. Kaçındıkları şey tekrar hedef haline gelmekti. Daha önce defalarca kez aşırı görünür oldukları durumlarda ki bazen görünür olmalarına gerek kalmadan da sosyal dışlanmaya maruz kalmayı tecrübe etmişlerdi. İstanbul’dan geri göndermelerin başladığı dönem, aylarca sokağa çıkmaya korkan mülteciler gibi. Ya da Adana da Suriyeli bir genç öldürüldüğünde diğer şehirlerde çalışan mültecilerin daha temkinli olmaya yöneldiği gibi. Sakarya’da hamile bir kadına tecavüz edilip bebeğiyle birlikte öldürülmesi gibi. Suriyeli kadınların Türkiye’nin yeni Nataşaları haline gelmesi gibi. Evli bir kadını kamp dışına çıkarıp muta nikahı ile bir erkeğe pazarlanması gibi, benzin istasyonlarında kadın fiyat listlerinin dolaşması gibi. Kirasını ödeyemeyen kiracıdan kızının istenmesi gibi. Ve niceleri gibi..
Tüm bu olaylar mülteci toplumun kendi içine kapanmasına, kendilerince önlem almasına ve gitgide görünmez olmaya sürüklenmesine neden oluyor. Peki tüm bu yaşanmışlıklar ve yaşanılacaklar bizi nereye sürüklüyor? “Biz” “onları” nasıl konumlandıracağız? Sürdürülebilir bir göç politikasından uzak yaklaşımımızın nefret ve kutuplaşma dışında bir çıktısı olacak mı? Ne zaman karar vereceğiz onları 84 milyonun içinde tutup tutmayacağımıza.. ya da bir gün ensar - muhacir ilişkisi kurup başka bir gün Batıya bizim alnımızda enayi mi yazıyor, neden bütün yükü biz çekiyoruz demeye mi devam edeceğiz… Bizler bir yandan 'biz sizi hep destekledik, size yardım ettik' deyip, öteki taraftan Yunanistan’a geçiş rotalarını harita üzerinden Arapça açıklamalarla gösterdiğimiz sürece mültecilerin aslında mülteci oldukları andan itibaren tecrübe ettikleri çıplak insan olma halini desteklemiş olmuyor muyuz? Ne kadar cok soru sorarsak soralım, sorularımız retorik sorulardan ileriye gitmiyorsa, soru sormak bile anlamını yitirebiliyor. Anlamını yitiren sadece sorular olsaydı keşke...
Suriyeliler ile ilgili AB projesi yapılır, proje toplantısında Suriyeli olmaz. Üniversite´de göç konferansı yapılır, kürsüdeki hoca çalışmasını anlatacağına artık herkes göç çalışıyor diye diğer akademisyenlere sataşır. STK´lar belirledikleri bölgelerde toplumsal uyum çalışması yapar, katılımcılar arasında yerli olmaz. Sosyal medyada yayılan dezenformasyon içeriklere inanmak, onlara temas etmekten daha kolaydır çünkü temas etme bizi empati duygumuzun gelişme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabilir. O zaman önyargılarımızı nasıl yeşertiriz? Zaten toplum olarak gözümüzle düşündüğümüz için doğru olup olmadığını bilmediğimiz iki satır yazı ve bir görsel yeterli olacaktır aradığımız hedefi bulmaya.
Mülteciler ve mültecilik deneyimini kimileri yük olarak, kimileri kimliksiz, kimileri gölgesiz, kimileri insan posası ve kimileri çıplak hayat olarak tanımladı. Depremzede olamama hali de mültecilere verdigimiz tüm bu kimliklerin artçısı olsa gerek.
Resimler: Eda Sivri
Yazarın Dİğer Yazıları
Göç Hikayeleri-2: Polonya
5 Temmuz 2023Göç Hikayeleri: Arjantin
25 Haziran 2023Söylemin Gölgesinde
7 Ocak 2023Yeni Ötekiler
26 Aralık 2022