Zaferle Sonuçlanan Bir Direnişin, Simbo İşçilerinin Hikayesi

PoliTez / Gamze Şimşek

19 Aralık 2020
Zaferle Sonuçlanan Bir Direnişin, Simbo İşçilerinin Hikayesi

Sinbo Direnişinin başarı ile sonuçlanması, o fabrikada 3 yıldır yaşanılan hak gasplarını bize unutturmamalı. Sinbo fabrikasında yeşermiş zihniyet, işçinin midesine kuru ekmek göndermeyi marifet sayarken, kendi cebini dolduran yağmacı ve talancı zihniyetin vücut bulmuş halidir.

 26 yaşında kıpır kıpır, haklı davasından aldığı güçle, dayanışma ruhunun vücut bulduğu direniş çadırındaki heyecanın ağzından çıkan her sözcüğe yansıdığı, Sinbo direnişinin zihinlerimize kazıdığı ve unutmayacağımız karakterlerden biri Dilbent Türker.

Son bir ayı direniş çadırında geçen üç aylık Sinbo direnişi zaferle sonuçlandı. Bu zafere katkı sunan başta Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS) olmak üzere asıl başarı, her türlü mobinge, psikolojik şiddete ve fabrika yönetiminin karalama kampanyalarıyla  “terörist” ilan edilmelerine rağmen, “davamız sadece Sinbo ile sınırlı değildir, biz tüm işçi sınıfının hakları için buradayız, ücretsiz izin hak saldırısıdır” diyen, üç kadın, üç erkek, altı cesur yüreğe aittir.

O altı cesur işçi, Samsun’da eline iş, aş yazan M.İ gibi, oğluna okul pantolonu alamayan İsmail Devrim gibi, odun alacak parası olmadığı için fön makinesiyle çocuklarını ısıtıp yan odada intihar eden Emine Akçay gibi, intiharı seçmek zorunda kalmak yerine, sendikal mücadeleden aldıkları güçle bugün bir avuç olsalar dahi, haklarının peşinden yılmadan mücadele etmiş olan emekçi kardeşlerimizdir.

İntihar Etmek Çözüm Değil… Direniş Var, Mücadele Etmek Var.

“Bimeks işçileri, Atlas-jet işçileri, PTT işçileri neden direniyor?” Diye sorarken Dilbent, mücadele alanlarında kendilerini yalnız bırakan, görmezden gelen ya da reyting uğruna mücadeleyi ve direnişçi işçileri gerçek haliyle yansıtmaktan ziyade, sömürü düzenine çanak tutan dilde yayın yapan basına da değiniyor;

İnsanlar bugün intihar ediyorlarsa sebebinin açlık ve yoksulluk olduğunu biliyoruz. Ama intihar etmek çözüm değil, çünkü direniş var, mücadele etmek var. Mesela intihar haberleri yaptıklarında biz şunu görüyoruz. Çaresizlikten intihar etmiş, yoksulluktan intihar etmiş, işsizlikten intihar etmiş. Tamam, etmiş ama bu insanlara çözüm aktarmıyorsunuz, ortada sorunlarına çözüm arayan ve bunun mücadelesini veren emekçiler var? Burada kastettiğim, işsizliğe, açlığa ve sömürüye karşı direnen insanlar var.  Bu direniş örneklerini halkla buluşturduğunuz müddetçe, kendini dünyaya kapatmış ve hiç bir çaresi olmadığını düşünen insanlara da bir ışık olacaktır, onlar da bir çözüm yolu olduğunu göreceklerdir. Direniş haberlerinden çok intihar haberlerini yayınlayarak, intihar haberleri daha çok mu olsun istiyorlar?

Sinbo Direnişinin başarı ile sonuçlanması, o fabrikada 3 yıldır yaşanılan hak gasplarını bize unutturmamalı, Sinbo fabrikasında yaşananlar, işçi ve emekçi düşmanı, patron sevici AKP hükümetinin politikalarının birçok fabrikada olan yansımalarının görünür olmuş halidir. Sinbo fabrikasında yeşermiş zihniyet, işçinin midesine kuru ekmek göndermeyi marifet sayarken, kendi cebini dolduran yağmacı ve talancı zihniyetin vücut bulmuş halidir.

 

Direniş Nasıl Gelişti?

Sinbo işçilerinin direnişi halen devam ediyordu Dilbent ile röportaj yaptığımız zaman. Direnişlerine destek vermek üzere yazıyı hazırlarken aldık sevinçli haberi ama buna rağmen anlattıklarının aktarılması gerekliydi.

11 Eylül’de başladı onların hak arama mücadeleleri. Sinbo Fabrikası’nda çalıştığı 3 yıl boyunca işçilerin maaşlarını zamanında alamadıklarını ya da taksit taksit aldıklarını anlattı Dilbent. Emeklerinin karşılığı olan maaşlarını almak için ses çıkardıklarında, “ne acelen var ki, alacaksın işte” cevabı ile karşılaştıklarını, ya da kadın işçilere “Kocan yok mu, kocan çalışmıyor mu senin” gibi rencide edici sözler kullanıp, işçilerin maaş talepleri karşısında, gel de sana 50-100 vereyim” diyerek onları susturmaya çalışan insanlık dışı davranışlar sergilediklerini de anlattı.

“İşçiyi istifaya zorlama kültürü oluşmuş fabrikada” diyordu Dilbent. Üretim azalınca işçi çıkartan fabrika, işler açılınca çıkan işçilerin yerine yeni eleman almak yerine üç kişinin yapacağı işi bir kişiye yüklüyorlar. Ustabaşılarının sürekli işçilerin başlarında durarak, onları daha fazla çalışmaları yönünde tacizleri karşısında, işlerinden olma kaygısıyla buna ses çıkarmayan ve büyük bölümünü orta yaşlı kadınların oluşturduğu montaj bölümündeki kadınlar, bilekte sinir sıkışması, bel fıtığı ve varis gibi meslek hastalıklarına sık sık yakalanıyor ama gene de susuyorlarmış. Ama sonuçta yaşadıkları baskıya dayanmayan işçiler, yılların emeği olan tazminatlarından da vazgeçerek beşer onar işten ayrılmaya başlayınca, diğer işçiler iş bırakma eylemlerine başlamışlar.

Üç sene boyunca aralıklarla iş durdurma eylemi yapılmış ve ancak bu eylemlerle alabilmişler alın teri maaşlarını. Ah, “benim milletim” naralarıyla meydanları inletenler, alt tarafı asgari ücretle günde 12 saat çalıştırılan, işçilerin tuvalete gitme saatlerini düzenlemek için bile toplantı yapılan işyerlerini neden görmek istemezsiniz?

Evet, şaka değil, Sinbo fabrikasında montaj hattında çalışan kadınlar namaz kılmak için abdest almak ya da en doğal ihtiyaçlarını gidermek için tuvalete yöneldiklerinde ustabaşıları tarafından yolları kesilerek yerlerine geri gönderiliyorlarmış. İş kaybetme korkusuyla sesini çıkaramayan kadınlarsa bu soruna su içmeyi kısıtlayarak bir çözüm bulmuşlar.

Novamed grevinde hamilelikleri takvimle kayıt altına alınmıştı kadınların, onların da tuvalete gitme saniyeleri kontrol ediliyordu, yan yanayken konuşmaları yasaktı, ne oldu sonuçta peki, Novamed grevi de zaferler sonuçlandı. Berec grevinde hamile kadınları çocukları düşsün diye ağır işlere verenleri kaçımız hatırlıyoruz? 

“Ben Münevver Kaya, 19 yaşındayım, 6 yıldır Berec’de çalışır, 10 günde 120 lira kazanırım. Kadın arkadaşlarımız hamile olunca onları ağır işe verirler. Ağır işte çalışsın da çocuklarını düşürsünler diye. Çünkü eğer doğum yaparlarsa izin vermek lazım.” Diyen Münevver Kara’yı hala anımsıyoruz.

Neden? Çünkü ezilenler, onurlu mücadeleleriyle bedeller ödeseler de tarihe kazınırlar ve tarih unutmaz onları. Ama milyon dolarlara jet satın alan bugünün firavunlarını ise yıllar sonra ancak tarihin çöplerini karıştırdığımızda bulacağız.

 

Ücretsiz İzin Uygulamasına Karşı Dava

Sinbo İşçilerinin zaferi, sermaye piyasasının sahiplerini memnun etmeyi kendine görev edinmiş, emekçi halkın boğaz tokluğuna ve insanlık dışı şartlarda çalışmasına göz yuman, bırakın sesini, gıkını bile çıkartanın gözünün yaşına bakılmadığı günümüz Türkiye’sinde hükümetin işverenlere sunduğu ücretsiz izin kıyağını fırsata çeviren işverenlere atılmış güzel bir tokattır.

Ücretsiz izni bahane eden Sinbo patronları, cımbızla seçtikleri sendikalı 6 işçiyi işten atıp yerine yeni işçiler almış ve daha önce yaptıkları insanlık dışı tüm eylemlerinde olduğu gibi buna da sessiz kalınacağını sanmışlardır. Ama TOMİS’e üye 6 işçi, ücretsiz izne çıkarıldıktan sonra derhal davalarını açtılar.  Sinbo direnişçilerinin davası 28 Şubat tarih’inde görülecek. Dilbent’in aktarımıyla “Bu davanın emsal bir karar olması bekleniyor. 2,5 milyonu aşkın insanın uğramış olduğu ücretsiz izin saldırısına karşı açılmış olan dava, ücretsiz izin hakkını kötüye kullanmak ve bundan kaynaklı olarak da sendikal faaliyete karşı yapılan bir saldırıya karşın açılmış olması nedeniyle de oldukça önemlidir.”

Evet, Sinbo direnişi zaferle sonuçlandı. İşçiler maddi kayıplarını geri alacak ve pazartesi günü işbaşı yapacaklar. Ama TOMİS Sendikası ve Sinbo direnişçileri, belli ki bu davanın peşine bırakmayacaklar. Bizler de bu davanın takipçisi olacağız.

Hakkını Arayana Hep Aynı Yakıştırma; “Terörist”

Sinbo direnişine sessiz kalan “büyük” sendikalar siz de duyun.  Dilbent,  tüm sendikalara, tüm partilere gidip dertlerini anlattıklarını ve onlardan destek istediklerini anlattı. Bağımsız sendikalar ve Halkların Demokratik Partisi’ne mensup milletvekilleri hariç seslerini duyan olmamış. HDP’li milletvekilleri, meclisten Sinbo işçilerine ses verince de, Sinbo işverenleri öncü işçileri terörist olmakla suçlamış. İşçilerin direniş çadırı önündeki eylemleri 30 gün boyunca tüm canlılığıyla devam edince de, işçilere alın teri maaşlarını verirken eli titreyen işveren, torba torba muz, torba torba mandalina dağıtmış fabrikadaki işçilere, sırf direnişe destek verilmesin, sırf sendikaya üye olmasınlar diye.

Sizi terörist ilan eden işverenin bu karalama kampanyasına karşın emekçi dostlarınızın tepkisi ne oldu diye sorduğumda, çok güzel bir yanıtı vardı Dilbent’in, “Patronlar bizleri sömürürken Kürt, Türk, Alevi diye ayrım yapmıyor ama iş bizleri bölmeye geldiği zaman bunu gayet de başarılı şekilde yapıyorlar”

Pandemiye Rağmen İşbaşı

Pandemi döneminde işçi sağlığını hiçe sayan Sinbo Fabrikası, genel temizliği sağlamak bir yana, pozitif çıkan işçilerin bulunduğu bölümleri dahi dezenfekte etmek gibi insani bir sorumluluğu üstlenmemiş. Sinbo’da çalışan 200 işçinin testi pozitif çıkmış ama işçilere temaslı olanların test yaptırılmaksızın çalıştırıldığını söylemeye sanırım gerek yok. Sağlık Bakanlığını defalarca aramış işçiler ama tabi ki oradan da bir sonuç alamamışlar.

700 işçinin çalıştığı kocaman bir fabrika Sinbo.  Yaklaşık olarak yarısını kadın işçiler oluşturuyor, anne kadınlar da var elbet. 160’den fazla kadın işçinin çalıştığı yerlerde kreş açma zorunluluğu olmasına rağmen tabi ki Sinbo’da kreş yok. Ama müfettişler denetime gelmeden önce soyunma odasının yanındaki odanın kapısına bir tabela asılıyor. Hop oldu size emzirme odası. Ha tabi ki, müfettişler gelmeden fabrika da temizleniyor. Denetime gelecek koskoca müfettişler, onlara ayıp olmasın.

Direniş Çadırı Bizim Okulumuzdu

Dilbent direniş çadırında kurdukları “Direniş Okulu’ndan” da bahsediyor. Direniş çadırının kendileri için bir okul olduğundan, orada yaptıkları bilinç arttırıcı çalışmaların mücadele pratiklerine olan katkılarını anlatıyor.

“Bizler çaresiz ve mağdur olarak gösteriliyoruz ama çaresiz değiliz, mağdur da değiliz. Biz direniş çadırında, direniş okulumuzda çok fazla şey öğreniyor ve neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Oturup her konuyu tartışıyoruz, bunun gerçekten bizlere çok faydası oluyor”

Bugüne kadar çadırda 10 farklı etkinlik yaptıklarını ve bu etkinliklerin tümünün de sömürü düzenine karşı yalnız olmadıklarını kendilerine hissettirdiğini özellikle ifade ediyor Dilbent.

 “Taleplerimiz konusunda hala ısrarcıyız, ücretsiz izin kaldırılmalı. Hala 2,5 milyon işçi ücretsiz izin saldırısı ile karşı karşıya ve Sinbo Fabrikasındaki insanlık dışı koşullar değişene kadar mücadelemiz devam edecek.”

Diyen Dilben’ten sonra, Berec grevindeki 19 yaşındaki Münevver Kaya’ya kulak kabartıyorum, “Sinemaya, eğlenceye parayla gidilir. Biz hep borçluyuz. Borçtan kurtulmadan eğlence olur mu? Tiyatroya ilk defa gittik hemen hepimiz. Tiyatro bizim hayatımızı anlatıyordu. Keşanlı Ali bir kibriti kolayca kırıverdi. Fakat 8-10 kibriti kıramadı. Yani bize diyordu ki, eğer siz birlik olursanız, hiç kimse kıramaz sizi”.

TOMİS, Öncü İşçilerin Sendikası

Kısacası Sinbo işçilerinin yaşadıklarını yazsak roman olur. Biz en iyisi buradan çıkıp biraz da direnişin zafere dönüşmesinin mimarlarından olan TOMİS’den bahsedelim. Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası, hem patronlara, hem de sendika bürokratlarına, sarı sendikalara karşı mücadele ediyor. Dilbent, sendikalarını tanıtırken, 2015 yılındaki Metal Fırtına ile birlikte Türk Metal-İş Sendikası’ndan istifa edip, onların patronlarla işbirliğini ortaya çıkarıp, istifa eden öncü işçilerden oluşan bir sendika olduğunu, işçilerin sömürü ve kölelik düzenine karşı bilinçlenmeleri ve metal iş kolunda mücadelenin yükselmesi için çalıştığını anlattı. Sinbo’da direnen işçilerin zaferi bunun kanıtı oluyor.

Kazanıma giden yol zorlu oldu belki ama Sinbo direnişçileri sendikaları ile birlikte bu saldırılara karşı tek vücut olabilmeyi başardı. 

Şimdi sıra Bimeks, PTT, Atlas-Jet işçileri ve direnişin yükseldiği tüm işyerlerinde.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…