''Mitingin önemli kortjlerinden biri Bileşik İşçi Zemini pakartı altında toplananların farklı eğilim ve partilerden olmasına karşın bu pankart dışında ayrı bir grup pankartı taşımamış olmaları dikkat çekiciydi. Bu zemindeki arkadaşlarla yaptığımız konuşmalarda İşçi demokrasisini temel ilke olarak benimseyen bir Emek Cephesi yaratma fikrine yatkın olduklarını gördük''
24 Ekim 2021 Pazar günü İstanbul Kartal’da bir işçi mitingi yapıldı.
Miting, yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığının arttığı, sokakta kime dokunsanız, buna ait şikayetlerini kendi yaşam zorlukları ile birlikte anlatmaktan çekinmediği bir ortamda ve üstelik saray iktidarının her cephede prestijini ve gücünü yitirmeye, halk desteğinin azalmakta olduğu bir ortamda yapıldı.
Ayrıca, cumhur ittifakı ve millet ittifakı şeklinde iki ayrı ittifak arasında geçeceği öngörülen siyasi mücadelede, HDP’nin yanı sıra sol, sosyalist güçler, esas olarak emekçi sınıfların talep ve özlemlerini yansıtan üçüncü bir ittifak seçeneğini yaratabilir mi, sorusunun tartışılıyor olması mitinge ayrı bir önem katıyordu.
1 Mayıs öncesi değişik devrimci kesimlerce oluşturulan 1 Mayıs platformu, 1 Mayıs’tan sonra da aşağı yukarı aynı çevrelerce sürdürülme kararı ile “insanca ve onurlu bir yaşam” platformu olarak devam etti. Platform, 15-16 Haziran ve sonrasında 10 Ekim katliamıyla ilgili ortak etkinlikler yaptı. Bu platformun direnişteki işçiler ve işten atılan işçilerle ilgili bir miting yapma önerisi KESK ve DİSK tarafından (ve bunların içindeki ağırlıklı gruplarca) kabul edilmeyip karşı çıkılınca, platform, miting kararı aldı. Eylül ayının sonunda 40 imzalı bir katılımcı listesiyle Mecidiyeköy’de, Ekmeğimiz ve Özgürlüğümüz İçin İşçi Emekçi Mitingi pankartı ile ortak bir basın açıklaması yapıldı.
İşçi mitingi günümüzün önemli bir ihtiyacı idi ve bunun gerçekleşmesi için irade koymak, bunun için seferber olup olumsuz hava koşullarına rağmen alana çıkmak önemliydi. Ancak, mitinge katılım beklenenin tersine az oldu.
Çağrıcıların çokluğu, kürsüden okunan destek veren kurumların isimleri ile alanda toplanan iki bin kişiye ulaşmayan katılım, bir tezat teşkil ediyordu. Tek bir pankartla alana girmek yerine, her siyasi grubun kendi kurumuna ait döviz ve pankartıyla katılımı, emekçilerin birleşik mücadelesini ifade eden sloganlarla da bir çelişki oluşturdu.
Birçok mitingde sıklıkla tanık olduğumuz gibi, saygı duruşunda kendi sloganlarını duyurma isteği, kürsüdeki programdan ayrı olarak alanda ayrı slogan ve duruş sergilemek bu mitingde de tekrarlanan davranışlar oldu.
Solun ortak yaptığı her işte olduğu gibi bu mitingde de her kurumun (bu mitingde birkaç istisna olduğunu teslim etmek gerekir) 1 Mayıs mitingi dışında, kendi başına ya da 2-3 kurumla yaptıkları işlere gösterdikleri gayreti göstermediklerine yine tanık olduk. Miting için yapılmış olan afiş ve bildiri dağıtımı, sosyal medya paylaşımı gibi propaganda faaliyetlerinin görünür olmaktan öte bir şey ifade etmediğini, mitinge insan katma çabasının da dışa değil, içe dönük bir faaliyet olarak devam etmekte olduğu, alandaki sonuçla ortaya çıkmış oldu.
Her biri sosyalizmi kendine bayrak edinmiş grupların, işçi sınıfının öncü partisini yaratma ya da temsil etme iddiasındaki örgütlerin, sınıfın köklü sendikal örgütlerinin, kitle partilerinin emekçilerin ekmek ve özgürlük talebi ile yapılan bir mitinge ilgisiz kalmış olması da ayrı bir sorundur. Buradaki sorunu tek taraflı görmediğimizi, her bir araya gelişin ya da uzak kalmanın bir arka planı olduğunun farkındayız. Sorun, artık hem sol hareket, hem de sınıf hareketi açısından bir yük haline gelmiş olan bu rezervlerin bugünün koşullarında bile ortadan kaldırılamıyor olmasıdır.
Mitinge katılmayan parti ve gruplardan HDP, imzacı olmasa da miting öncesi çalışmalara ve mitinge de 3 milletvekilinin katılımı ile sembolik destek verdi. Çağrıcılar arasında olmayan Kent Emekçileri Dayanışması’ nın da, son günlerde alınan kararla mitinge katıldıklarını öğrendik.
Bütün bunlara karşın mitingin önemli kortjlerinden biri Bİleşik İşçi Zemini pakartı altında toplananların farklı eğilim ve partilerden olmasına karşın bu pankart dışında ayrı bir grup pankartı taşımamış olmaları dikkat çekiciydi. Bu zemindeki arkadaşlarla yaptığımız konuşmalarda İşçi demokrasisini temel ilke olarak benimseyen bir Emek Cephesi yaratma fikrine yatkın olduklarını gördük. Bu da umut verici bir gelişmeydi..
Bu vesileyle bir gurup işçi ve sosyalistin bir kolektif olarak hazırladıkları Bileşik Emek Cephesi başlıklı metnini aşağıda yayınlıyoruz.
Düzenleme Kurulununun açıklaması
Miting Düzenleme Kurulu’ndan Tamer Doğan ve Nazlı Şen, işçilerin hazırladığı ortak metni okudu. Pandemi süreci boyunca emek hareketinin gündeminde düşmeyen Kod-29, ücretsiz izin uygulamaları, eylem yasakları gibi konulara değinilen açıklamada öne çıkan kısımlar şöyle:
“İşten atmak yasaklandı” dendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin pandemi sürecinde Kısa Çalışma Ödeneği, Ücretsiz İzin ve İşsizlik Ödeneği’nden 8 milyon kişiye ödeme yapıldığını açıkladı. ‘İşten atmak yasaklandı’ dendi. Madde 25/2’den (Kod 29) işten atılanların oranı yüzde 70 arttı. Pandemi döneminde günde ortalama 500 işçi Kod 29’la işten atıldı. Nasıl ki KHK’larla yüzbinlerce kamu emekçisi fişlenip, sosyal ölüme terk edildiyse yüzbinlerce işçi-emekçi de Kod 29’la fişlendi.
Kod 29’a karşı verilen mücadeleler sonucunda “Kod 29’u kaldırdık” demek zorunda kaldılar. Ancak farklı kodlar vererek Madde 25/2’yle işten atmalar devam ediyor. İşten atma yasağının bitmesiyle pek çok iş yerinde toplu işten atmalar devam ediyor. TÜİK işsizlik oranlarının düştüğünü iddia ederken gerçekte işsizlik oranı üç yılda 11 puan arttı.
Nasıl ki 1 Mayıs’ta pandemi önlemi adı altında dayatılan keyfi yasaklar fiili-meşru mücadeleyle boşa düşürüldüyse aynı kararlılık devam ediyor. Sinbo Direnişçileri Kod 29’un kaldırılması talebi ile Ankara’ya yürüdüler. Her gün karşılarına çıkan polise “Biz meşruyuz, asıl siz suçlusunuz, dağılın!” seslenişleri hala hepimizin kulaklarında. Migros Direnişçileri’nin ‘Bizden çaldıklarınızı geri alacağız! Korkmuyoruz yine geleceğiz!’ seslenişini unutmuyoruz. Coşkumuzu, maden işçilerinin haklı ve meşru mücadelelerinden aldıkları güçle önlerine çıkan jandarmaya ‘Öyle mi alay komutanı!’ seslenişinden alıyoruz.
Mitingimiz bu mücadelede önemli bir adım. Şimdi buradaki kararlılığı, mücadele kıvılcımını fabrikalarda, sanayi havzalarında ve hayatın olduğu her yerde baskı ve sömürüye karşı yangına dönüştürme zamanıdır. Emeğimizi çalan, haklarımızı gasp eden sermayenin ve onun temsilciliğini yapanların karşısına örgütlü bir sınıf olarak daha güçlü çıkmak için attığımız bu adımı büyütme zamanıdır. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde yan yana gelme, taban örgütlerimizi kurma zamanıdır. Bizlerin örgütsüzlüğünden faydalanan kapitalistlerin, iktidarın ve tüm kurumlarının sefil çıkarları için insanlığa dayattığı yıkımlara karşı sınıfımızın gücünü gösterme zamanıdır.
***
İŞÇİ SINIFININ ÖRGÜTLÜ MÜCADELESİ VE POLİTİK BİRLİĞİ İÇİN
BİRLEŞİK EMEK CEPHESİ
Emek Cephesi neden gerekli?
Dünya kapitalist sistemi, pandemi koşullarını fırsata çevirdi. Salgın koşullarında servet / sermaye giderek daha az sayıda elde birikirken sefalet genelleşti.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de emekçiler işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya. Çoğunluğu gençlerden oluşan nüfusun yüzde 25’i işsiz. Ve bu sayıya her gün yenileri ekleniyor. 8 milyon emekli, asgari ücretin altında bir maaşla yaşamaya zorlanıyor. Emekçilerin büyük bir bölümü açlık sınırında, 2.825 lira asgari ücretle hayatını sürdürmeye çalışıyor. Ve yanı sıra; kayıt dışı, sigortasız, güvencesiz, esnek, yarı zamanlı, ev işi ve geçici işlerde çalışan sayıları tespit edilemeyen milyonlarca insan her gün eve ekmek götürme kaygısıyla güne uyanıyor.
İşçilerin ekonomik ve sosyal haklarını savunması ve koruması beklenen sendikalar etkisiz. AKP hükümetleri döneminde daha da artan sendikasızlaştırma saldırısı, özellikle kamu iş yerlerinde yandaş sendikalara yol verilmesiyle, kamu emekçileri adeta esir alınmak istenmektedir. İşbirlikçi büyük sermayenin fabrikalarında ise Türk-İş ve Hak-İş egemenliğinde sarı sendikacılık hüküm sürmektedir. Sendika bürokratları, kendilerini kolayca manipüle eden iktidarın hizmetindedir. Kamu çalışanlarının sendikaları ise, yarı-korporatist bir biçimde iktidar hiyerarşisisin bir dişlisi konumundadır. Bazı özel sektör firmalarında ise patronla işbirliği halindeki mafyacı sendikalar, işçileri susturmak ve kontrol altında tutma görevini üstlenmiş durumda. Birleşik Metal-İş Sendikası başta olmak üzere DİSK’e bağlı olanlar ve belli sektörlere sıkışmış az sayıdaki bazı bağımsız sendikalar, fabrikalarda her türlü baskı ve engellemelere karşın mücadeleyi sürdürmekte olsalar da bütün bunlar yeterli olmamaktadır. DİSK ve KESK‘te de bürokrasi hakimdir. Emek demokrasisinin olmadığı, dolayısıyla hakimiyet mücadelesinin alanı olmuş yapılar olarak sınıf sendikacılığından uzaklaşmışlardır. En çok ihtiyaç duyulan dönemde DİSK ve KESK’in demokratik sınıf sendikacılığına uygun bir şekilde örgütlenmesi zorunludur.
Sanayi ve inşaat işçilerinden, kamu ve plaza çalışanlarına, kendi işinin sahibi iken hızla proleterleşen meslek erbabından, emeklilere, örgütlü ya da örgütsüz, kayıt içi ya da dışı olsun, göçmen işçileri ile birlikte on milyonlarca çalışan ve onun kendisini yetiştirmiş öncüleri ile hayatı her gün yeniden üretenler muazzam bir güç oluşturuyorlar.
B- Emek Cephesinin inşası sosyalistlerin öncelikli görevidir
Bu nedenle, işçi sınıfının politik birliğini sağlamak için emek cephesini inşa etmek, kurtuluşun emekçi sınıfların iktidarıyla geleceğine inananlar açısından birincil görevidir. Bu cephenin kurulması, bugünkü faşizm koşullarında kaçınılmazdır da. Çünkü demokrasi mücadelesini sonuna kadar götürebilecek sınıf, işçi sınıfıdır.
Bu perspektifle işçi sınıfı içinde çalışmayı temel alan siyasal öznelerin, çevre ve grupların, siyasi hareketlerin kendi öz-örgütlenmelerinden ziyade, sınıfın politik örgütlenmesini öne çıkarmaları doğru olandır.
Bu amaç doğrultusunda:
1. İşçi sınıfının, çalışan ve işsiz, örgütlü ve örgütsüz, kurallı ve kuralsız çalışan tüm kesimlerinin, sınıfın bütünsel çıkarları üzerinden örgütlenmesi temel alınmalı; bu çaba öncelikle sınıfın örgütsüz durumdaki ana gövdesi içerisinde yoğunlaştırılmalıdır. Mücadelenin önemli bir bileşeni olarak sendikal bürokrasiye karşı işçi demokrasisi anlayışı temelinde sistemli ve etkili bir mücadele yürütülmelidir.
2. İşçi sınıfının çalışma ve yaşama alanları bütünlüğü temelinde örgütlenilmeli; dolayısıyla yerel veya mahalli faaliyetler, ana çalışmanın bir parçası olarak ele alınmalıdır.
3. Enternasyonalist çizgide devrimci bir sınıf siyasetinin ana çizgilerinde ortaklaşma anlayışıyla hareket edilmeli, bunun için düşünce, üretim ve tartışma platformları oluşturulmalıdır. Enternasyonalist dayanışmayı geliştirmek için başka ülkelerdeki işçi hareketleriyle ilişkilenilmelidir.
4. İşçi sınıfı içinde her türden cinsiyetçi ve homofobik eğilimlere karşı mücadele edilmeli, özellikle kadın işçilerin eşit koşullarda mücadeleye katılımı önündeki engellere karşı pozitif ayrımcılık ilkeleri hayata geçirilmeli.
5. Sınıfı etnik kimlik ve göçmenlik üzerinden bölme çabalarına karşı durulmalı; sınıf kardeşliği ve proleter demokrasi temelinde Kürt ve Türk emekçilerin yanı sıra tüm milliyetlerden emekçilerin eşitçe birlikte örgütlenmesi savunulmalıdır.
5. Burjuva yasallığını bir araç olarak kullanmakla birlikte, temel olarak meşru ve fiili mücadele esas alınmalı.
6. Sosyalistlerin sınıf içinde ve sınıf mücadelesi yolunda kolektif faaliyetlerini kolaylaştırmak ve dayanışmayı, ortaklaşmacılığı geliştirmek için, mülkiyetçi, rekabetçi ve benmerkezci eğilimlere karşı mücadele edilmeli; ilişkiler karşılıklı güven temeline oturtularak, alternatif bir ilişki tarzı geliştirilmeli.
C- Örgütlenmenin temel ilkesi işçi sınıfının bütünü için proleter demokrasidir.
Temel mesele örgütlenme anlayışındadır. İşçi sınıfı, tıpkı burjuva devrimindeki burjuvazinin köylülüğü ve gelişen proletaryayı aristokrasinin egemenliğine ve iktidarına karşı yedeklemesi gibi, burjuva iktidarı devirmek için bir güç olarak mı kullanılacak, yoksa egemen ve yöneten bir sınıf olarak örgütlenecek mi?
Proleter devrimciliği tanımlayan ikincisidir. Bu nedenle işçi sınıfının, bütün emekçilerin örgütlenmesine bakışımızın temeli ve çalışma tarzımızın içeriği, üreten proletaryanın, bugünden hem egemen sınıf, hem de yöneten sınıf olarak örgütlenmesidir. Kapitalist toplumun ilişki biçimine alternatif ilişki tarzı, sosyalizmin bir alternatif olması, geleceğin toplumunun şimdideki nüvesi böyle gelişebilir. Böyle bir anlayışla örgütlenme hayat bulmazsa geçmiş sosyalizm deneylerinden ders çıkarılmamış olacak, bürokratik egemenliklerin ufku aşılmamış olacaktır.
Bu anlayış temelinde, örgütlenme ilkeleri şunlar olmalıdır:
1.Sınıf içinde birbirinden bağımsız örgütlenme yürüten farklı ideolojik-politik öznelerin, işçi sınıfının politik birliği için çabalarını ortaklaştırmaları, proleter demokrasisi anlayışı içinde sınıf örgütüne dönüştürmeleri atılacak ilk adımdır. Bu, güven verici ve faaliyetin artarak kalıcılaşmasını sağlayacaktır; kolektif bir bilinç (sınıf bilinci) oluşmasının da ön koşuludur. Sosyalistler, burjuva ideolojisinin izdüşümleri olan rekabetçi, dışlayıcı, mülkiyetçi eğilimlere karşı bu noktada irade koymalıdır. Bu irade olmaksızın sınıf hareketiyle organik birlik sağlanamaz.
2. İlk aşamada bir Girişim Koordinasyonu (Kent Emekçileri Dayanışması buna örnek verilebilir), ikinci aşamada ise fiili faaliyeti yürütecek öncü-gönüllü ve seçilmiş bireylerden bir Konsey oluşturmak hedeflenmelidir. Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmenin ilk basamağı (yerel birim) Konsey, konseylerden gelen delegelerin ulusal ölçekte birleşmiş hali ise bu süreçte Emek Cephesidir.
3. Emek Cephesi proletaryanın politik-öz örgütlenmesidir. Özgür tartışma, fikirlerin örgütlenme özgürlüğü ile kararları aşağıdan yukarıya demokratik tarzda almak, ama alınan kararları yukarıdan aşağı uygulamak. faaliyetin her aşamasında açıklık ilkesiyle hareket edilmelidir.
4. Proleteryanın politik birliğinin konsey ve cephe şeklinde örgütlenmesinin temel ve vazgeçilmez ilkesi proleter demokrasidır ("İşçi demokrasisi" veya "Emek demokrasisi" olarak da adlandırılabilir). Çünkü proleter demokrasi, proletaryanın egemen sınıf haline gelmesinin ve üretim sürecini ve dolayısıyla üretim ilişkilerini denetim altına almasının biricik aracıdır. Proleter demokrasisinin en temel ilkesi ise seçilenlerin geri çağırılabilmesidir. Proleterler gerekli gördüğünde sadece konsey görevlilerini ve delegelerini değil, sendika yöneticilerini de geri çağırır.
Burjuva demokrasisi, kitlelere sadece yasama organını seçme hakkı verirken diğer tüm yönetim süreçlerinin dışında tutar. Proleter demokrasinin niteliksel farkı ve üstünlüğü ise geri çağırma ilkesinin yanı sıra toplumsal formasyonun tüm düzey ve alanlarında demokrasiyi uygulamasıdır. Kapitalizmin krizi derinleştikçe burjuva ‘’demokrasi’’ daha da çürümekte ve kitleleri siyasal yaşamın dışına atarak alabildiğine pasifleştirmektedir. Bu bakımdan emek demokrasisi mücadelesini tüm yaşam alanlarında hayata geçirmek kaçınılmazdır.
5. Aidiyet bilincini geliştirmek, hak ve ödev ilişkisi bütünlüğünü gözetmek için üyelik hukuku uygulanmalıdır. Öncü işçi, ideolojik-politik eğilimi ne olursa olsun, belirli bir grup-örgüt ya da partinin değil, öncelikle Konseyin üyesidir. Dolayısıyla, konsey üyesi olarak proleter demokrasinin işlerliğine, kurallarına tabidir.
6. Bu ilkeler çerçevesinde, yani proletaryanın üretim sürecini, çalışma alanlarını ve üretim ilişkilerini denetim altına almasının biricik aracı olarak proleter demokrasi anlayışı içinde işçi sınıfının politik birliğini inşa etmek yerine, kendi ideolojik-politik çizgisine işçi sınıfı içinde temel oluşturmak, bölücülük olarak nitelenmeli, küçük-burjuva ideolojisi ve nihayet gericilik olarak mahkum edilmelidir. İşçi sınıfı içinde ideolojik mücadelenin temeli budur.