Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır. Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı hale gelmeyi başarmıştır.
Ortaçağ geleneklerinden sıyrılarak gerçekçi bir üslup geliştiren Hollandalı flaman ressam Jan Van Eyck’in 1385- 1390 yılları arasında Hollanda’nın Limburg bölgesindeki Maaseyck şehrinde doğmuş olduğu tahmin ediliyor. Kayıtlarda yaşantısının ilk dönemleri ile ilgili çok fazla bilgi bulunmamaktadır.
Yaşadığı dönemdeki ressamların dinsel içerikli tablolardaki simgelerle yaptığı tasviri, Jan Van Eyck; figür, tabiat, eşya, iç mekân olarak çalışmalarına merkez yapmayı başarmıştır. Bu Eyck’ın sanatsal resimsel illizyonizmdeki becerisine dayanmaktadır. Flaman ressam 15. yüzyılda yağlı boya tekniğini yetkinleştirmesi ile bilinmektedir. Floransalı ressamlarla kıyaslandığında, kusursuz betimlemesi parlak ve canlı renk kullanması ile diğer ressamlar arasında fark yaratmıştır. Gerçekçi bir üslupla ince fırça darbeleri kullanarak resimde derinlik ifadesini yeni bir teknikle ifade etmeyi başarmıştır.
Tempere tekniği ile yapılan nesnelerin gerçekçiliğini yağlı boya ile elde etmiş en önemli ressamdır. Eyck, en çok dini konular, portre ve tema ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur. Gotik dönemin resim özelliklerini barındıran derinlik algısı ve manzara tasvirini tempere yöntemine karşı muhteşem yağlı boya kullanımıyla Rönesans’a zemin hazırlamıştır. Eyck portre sanatına yeni bir üslup getirmiş, portre çalışmalarında üç çeyrek kullanımını uygulamıştır. Figürleri realist bir yorumla resmetmeyi başarmıştır. Eserlerinde hem yenilikçi farklı yaklaşımlar hem de geleneksellik bir aradadır.
Jan Van Eyck, 15. Yüzyıl Flaman sanatı ve Hristiyan tasvir sanatında önemli yere sahiptir. Bu dönemde farklı bir sanat anlayışı gelişmiştir. XV. yüzyılda Flaman resim bölgesindeki sanat üslubunda dini anlayış hâkimdir. Flaman resim sanatı Eyck kardeşler ile başlamıştır. Hubert ve Jan Van resim yapan iki kardeştir. Jan Van Eyck resim sanatında yüz çizgileri ve özelliklerini yansıtarak “Flaman resim tekniğini” ortaya çıkarmıştır.
Gotik dönemin etkisi altında olan Flaman resim sanatını zenginleştirmiş, perspektifi Flaman resim sanatına ekleyerek resim tarihinde kalıcı hale gelmeyi başarmıştır. Flaman resim sanatında eserlerine ilk imza atan sanatçı Jan Van Eyck’tır. Bazı eserlerine imzasını “beni Jan Van Eyck yaptı” diye yazmıştır.
Yaşamının 1422-1424 yılları arasında Hollanda kontlarının himayesinde ressamlık yaptı. 1425 yılında saray ressamı olarak Güney Hollanda'daki Burgont Dük'ü Philip’in himayesine girerek dekorasyon, kostüm gibi farklı çalışmalar da yapmıştır. Ressamın Dük adına seyahatler yapmış olduğu da bilinmektedir. Portekiz’e yapmış olduğu seyahatinde Philippe’nin nişanlısı Isabella’nın portresini yapmıştır.
1430 yılında Bruges’e yerleşerek kendi atölyesini oluşturdu. 1432 yılından sonraki çalışmalarına tarih ve imza atmıştır. Bu tarih ve imza bulunan çalışmalarının dokuz tanesi günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Jan Van Eyck’ın 1441 yılındaki ölümünden sonra oluşturmuş olduğu konumu neticesinde ismini altın harflerle yazdırmayı başaran bir ressamdır.
En önemli eserleri:
Kilisedeki Madonna, Çarmıha Gerilme, Madonna, Margaret Jan Van Eyck, Jan Van Eyck’ın Kendi Portresi, Üç Mary Mezar Başında, Kardinal Nicholas Albergati, Şarkı Söyleyen Melekler, Vaftizci Yahya'nın Doğumu, Arnolfini’nin Düğünü.
Arnolfini’nin Düğünü adlı eseri kızılötesi reflotografi ile incelediğimizde, sanatçının önceden hazırlık yapmış olduğu çalışmasında birçok farklılık yapmış olduğunu görüyoruz.
Arnolfini’nin Düğünü
Eseri incelemeye başladığımızda, 80’e 60 santim ölçülerinde yağlı boya ile yapılmış, ressamın merkeze yerleştirilmiş olduğu iki figürün o dönemde Bruges’te yaşamış İtalya'nın tüccar ve eşi olduğunu anlıyoruz. Kıyafetlerinin görkemli olması bize burjuva sınıfına ait bireyler olduklarını göstermektedir. Kadın figürü ilk etapta izleyiciye hamile olduğu hissini uyandırsa da, doğrusu o döneme ait özel yapım kıyafetlerden biri olduğudur. Erkek figürün sağ elini kaldırmış, diğer eli ile kadın figürünün elini tutması kutsal bir anın gerçekleştiğine göndermedir.
Resimdeki figürlerin konumları tesadüfi değildir. Cinsiyetler arası konumlandırmayı temel alan ressam, erkeğin dış dünya ile olan bağlantısına istinaden, onu pencere yanına, yani dışa konumlandırmıştır. Kadın figürünün iç kısımda oluşu ise onun ev ile olan ilişkisini yansıtmaktadır. Ressam burada, kadının yaşadığı dönemde ev işleri ve çocuk bakımından ibaret olan, erkek-efendisine bağımlı bir hayatı yaşamak zorunda kalışına gönderme yapmıştır.
Kadının iç kısımda konumlandırılmış olması kadının Ortaçağdaki statüsü ile ilgilidir. Hristiyanlığın gelişmesiyle birlikte kilise tarafından yayılan bağnaz düşüncelerin etkisiyle günahın sembolü sayılan kadınlar değersizleştirilerek, sadece ev işleri ve çocuk doğurmaktan mesul varlıklar olarak görülmekteydiler. Hiçbir insani hak ve hukukları olmayan kadınlar, onların güvenliklerini sağlamakla görevli olan erkeklerin malı olarak görülmekteydiler. Kadının üst sınıftan olması da onun bu konumunu değiştirmiyor, aksine neslin devamı için erkek çocuk doğurma zorunluluğunu kadının sırtına yüklemiş oluyordu. Kısaca Ortaçağ Avrupası’nda kadın olmak hiç kolay değildi, İste Eyck da, eserinde kadını iç tarafta konumlandırmasıyla kadının yaşadığı dönemdeki konumunu bir kez daha tescillemiş oluyordu.
Kısacası, Arnofil’in Düğünü adlı resimde Eyck'in kadını iç mekana alarak kadının yaşadığı döneme iyi bir gönderme yapmış olduğunu görmekteyiz.
Resmi incelemeye devam ettiğimizde, tam ortada yer alan dışbükey ayna düğüne işaret etmektedir.
Dikkatli incelediğimiz zaman gelin ve damadın yansımaları dışında, aynadan yansıması görünen iki kişinin varlığı seçilmektedir. Bu iki kişinin gelin ve damadın şahidi olma olasılığı yüksek görünüyor. Aynanın üstündeki yazıda “Jan Van Eyck buradaydı” ibaresi, şahitlerden birinin “Jan Van Eyck’ın” bizzat kendisinin olma olasılığını güçlendiriyor. Flaman resim sanatında kilisenin baskısı altında oldukları için ressamlar resimlerine imza atamıyorlardı.
Ancak “Jan Van Eyck buradaydı” yazısından anlıyoruz ki, ressam burada kutsal bir olayın gerçekleştiğine atıfta bulunmuştur.
Resmin her köşesinde Hristiyanlığa ait semboller bulunmaktadır. Yatağın başında asılı süpürge çalışmayı, tespih ise dua etmeyi simgelemektedir.
Avizedeki mumlardan sadece bir tanesinin yanması, Tanrı’nın sonsuz varlığını simgeler. Çiftin önünde duran yumuşak tüylü köpek sadakati ve aralarındaki güveni sembolize eder.
Köpeğin önünde duran takunyalar damadın düğüne olan saygısını göstermek için çizilmiştir. Masa üzerindeki portakallar 15. Yüzyılda çok pahalı bir meyve olduğu için sadece varlıklı ailelerin evine giren bir meyveydi. Bazı sanat tarihçileri Arnafil’in portakal tüccarlığı yaptığını da söylemektedir.
Arka pencereden dışarı bakınca sıcak bir hava hâkim. Kiraz ağacı meyve açmış, ama resimdeki figürler kışlık kıyafetlerle resmedilmiş. Burada bir çelişki var. Ressam önemli bir olay gerçekleştiği hissini vermek için kiraz ağacını sembolize etmiştir.
Ressamın bir diğer önemli eseri de; “Kırmızı Türbanlı Adam” adlı portresidir.
Kırmızı Türbanlı Adam 1433 yılında ahşap üzerine yağlıboya 25.5 x 19 cm ölçülerinde yapılmış olup, Londra'daki Ulusal Galeri'de yer almaktadır.
Resimdeki erkek figürü büyük olasılıkla ressamın kendi portresidir. Yüzündeki en ufak kırışıklığa, sakalının yeni oluşmaya başladığı anın görüntüsüne kadar ressam büyük bir ustalıkla tuvale aktarmayı başarmış. Kırmızı turban izleyiciyi gözaltına alırken, örtünün tüm kıvrımları, kıvrımların gölgesi etkileyici bir efektle resmedilmiş. Bu örtü ile erkek figürünün başı olduğundan daha büyük görünmekte. Arka fonun karanlık oluşu figürün kıyafeti ile iç içe geçmiş, yaka kısmında bulunan tüy ve içinde bulunan beyaz tişörtün detayı ön plana çıkmıştır.
Bu resimdeki vurgu noktası ressamın çerçeveye “elimden gelen” diye atmış olduğu imzası ile o dönemdeki ressamların çalışmaları ile kıyaslanmak istemesidir. Kendisine olan güvenini atmış olduğu imza ile görmekteyiz.
Margareta Van Eyck’ın portresi, Groeninge Müzesi (Bruges), Belçika'da sergilenmektedir. 1439 yılında ahşap üzerine yağlı boya 30 x25,8 santim olarak yapılmıştır.
Eyck, Margareta’nın yüzünde donuk bir ifade ile yaşadığı bölgenin soğuk ifadesini birleştirerek aralarındaki ilişkideki soğukluğa atıfta bulunuyor. Kıyafetindeki kan rengi ön plâna çıkarken yaka kısmındaki tüyler ilgi çekiyor. Kemerindeki yeşil renk ile kıyafetindeki kırmızı rengin tezatlığının sağlamış olduğu zıt renklerin aynı zamanda birbirini tamamlayan renkler olduğunu görmekteyiz.
Ressam eşi Margareta'nın portresinde izleyiciye odak noktası olarak eşinin her iki yandan boynuz şekli verilmiş olan saçlarını gösteriyor. Ben burada Eyck’ın ihaneti vurgulamak istercesine kadının saçlarını beyaz desenli bir örtü ile kaplayarak sanki pişmanlık sonrası temiz bir sayfa açmak isteğine bir gönderme yapmış olabileceğini düşünüyorum.
Orta çağda ressamlar, bugünkü gibi, boyaları hazır tüp ve kutularda satın alamıyordu. Boyaları çoğunlukla metal ve bitkilerin renklerinden oluşturduğu kendi boya pigmentlerini hazırlayarak bu işlem için elinde bulunan malzemeyi toz haline gelene kadar eziyor, macun kıvamına ulaşması için su ile karıştırarak bu sıvının içine yumurta akı gibi akışkan maddeler ekleyerek sağlıyorlardı. Yapmış oldukları bu çalışmalara tempere yöntemi deniliyordu.
Jan Van Eyck bu yöntemdeki yumurtla akı yerine yağ kullanarak çok daha uzun süre kurumayan bir boya malzemesini elde etmeyi başarmıştı. Elde ettiği canlı ve parlak renkleri tabaka halinde uygulayabiliyordu. Bu yöntem ile diğer ressamlar arasında fark yaratmıştır.
Jan Van Eyck, çalışmalarında detaya çok önem vererek en ufak ayrıntıyı dahi ön plâna çıkarmakta ustaydı. Figür çalışmalarındaki giysilerin kürklerinin tühlerini neredeyse sayılabilecek kadar gerçekçi betimlemiştir.
Jan Van Eyck saray ressamı olduğu için 1422 yılından itibaren kendisine hayatının sonuna kadar yetebilecek maaş bağlanmıştı. Maddi kaygıları olmadığı için çalışmalarında çağdaşlarına göre daha özgür davranabiliyordu. O dönemde birçok ressam kilise baskısından dolayı almış oldukları siparişleri yaparak, maddiyatla ilgili kaygıları olduğu için çalışmalarında özgür davranamıyordu.
Jan Van Eyck saray ressamı olmasının avantajlarından yararlanarak Flaman resim sanatında resme ilk imza atan ressam olmuştur.
Yazarın Dİğer Yazıları
Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği
26 Aralık 2022Bread and Pupet ile Röportaj
4 Ekim 2022Sanatçı Armağan Ulusoy'la söyleşi
29 Eylül 2022Devrimci Feminist Paula Rego
7 Ağustos 2022Ressam Selin Çelikdelen'le röportaj
4 Temmuz 2022Ressam Ataman Oğuz'la Röportaj: 'Resim Sanatında Deli Tipolojisi'
26 Mart 2022Savaşa sanatla direnen bir kadın: Kathe Kollwitz
3 Mart 2022Delilik ve Sanatın Rengi
15 Şubat 2022Ressam Alpay Aksayar ile Röportaj
14 Temmuz 2021Resim Sanatının Usta İsmi Mehmet Güleryüz
11 Nisan 2021Tabuları Yıkan Kadın Ressam; Mihri Müşfik
2 Nisan 2021Karanlığın Ustası; Michelangelo Merisi Da Caravaggio
20 Şubat 2021Resim Sanatının Filozofu Rembrandt
1 Şubat 2021Rönesans'ın Dehası: Leonardo Da Vinci
23 Ocak 2021