Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız!

Çetin Ali Nergis

10 Şubat 2023
Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız!

Boşu boşuna, ölümüne, yok olmacasına bekledik. Tıpkı, demokratik hak ve özgürlüklerden elde kalmış son kırıntıların birer birer yok edilip, tek adam rejiminin inşasını seyrettiğimiz gibi. Muhalefetin bu gidişe mutlaka bir yerde dur diyeceğini, mecliste ya da sandıkta ama mutlaka bir yerde bizim yaşamlarımıza, yaşam alanlarımıza “bizim adımıza” sahip çıkacaklarını beklediğimiz gibi.

Kendi yaşamımıza, yaşam alanımıza sahip çıkamamış olmanın acısını yaşıyoruz. Bunun bedeli bu kadar ağır olmamalıydı. Hiç değilse bundan sonra olmamalı…

İçimiz kanıyor, yüreğimiz yanıyor. Sadece görüntüleri izlemek, feryatları duymak bile insanın kanını dondurmaya yetiyor. 

Ya felaketin içindekiler? Günlerdir, enkazın altında, başında, soğuk ve yağış altında, aç, susuz ve çaresizce bekleşenler? 

Yüzyılın felaketi deniyor. Öyle mi gerçekten? Yaşadığımız felaketin boyutu; depremin büyüklüğü mü, aynı bölgede ardı ardına gelen iki ayrı şiddetli depremin varlığı mı, yoksa çok az rastlanan aynı anda birden fazla fay hattının kırılması mı? Hangisi gerçek felaket?

Evet, çok büyük bir doğal felaket ile karşı karşıyayız. Ama yaşadıklarımızda doğal olmayan bir şey yok mu? Esas felaket, bu depremlerin öncesinden başlayıp, deprem anından sonra da devam eden, açığa çıkan, görünür hale gelen gerçekler değil mi? 

Bütün karartma, engelleme ve kısıtlamalara rağmen gerçek gizlenemiyor. Görevin ihmal edildiğini, halkın mal ve can emniyetinin liyakatsiz ve beceriksiz insanların eline terkedildiğini, bu görevlerin eşe dost ve yandaşlara dağıtıldığını, ülkeyi yönetenlerin merkezi devletten yerel yönetimlere kadar tüm makamları birer rant elde etme, servet edinme kaynağı haline getirdiklerini biliyorduk elbette. En azından bu ülkenin bilinçli sayılan, okuyan yazan insanları, gelmekte olan tehlikenin her geçen gün yaklaşmakta olduğunu sürekli tekrarlayan bilim insanlarının sözlerini ciddiye alıyorlardı. Ama bilmek felaketi engelleyemedi. 

Sosyalistler, sınıflı toplumlarda devleti, özetle egemen sınıfın baskı aracı olarak tanımlarlar. İçinde yaşadığımız kapitalist toplum yapısında devletin sahibi sermaye sınıfı, yani burjuvazidir. Sermaye açısından nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin ihtiyaçları, karların azalması anlamına gelir ki, buna asla tahammülleri yoktur.  Bu gerçeklikle baktığınızda depremin yarattığı sonuçları, sınıflı toplum yapımız açısından doğal karşılayabilirsiniz.

Burjuva devletlerinin özleri itibariyle sosyal karakterleri yoktur. 20. Yy da sıkça sözü edilen ancak günümüzde giderek zayıflayan devletin sosyal sorumlulukları düşüncesi, uzun yıllar süren mücadeleler sayesinde kazanılmıştı. Özellikle sosyalizmin halklar için bir alternatif haline geldiği 20. yy.ın başarında ve dünyanın üçte birinde iktidar olduğu ikinci yarısıyla birlikte burjuva devletler açısından sermayenin iktidarının güvenliği ve devamlılığı açısından “sosyal devlet” uygulamaları bir zorunluluk haline gelmişti. 

Ne var ki, günümüzün tek kutuplu dünyasında sermaye düzeninin devletleri, her türlü sosyal ve insani sorumluluğu terk etmiş, biçimin öz ile örtüştüğü en yalın halleriyle görünür olmaya başlamışlardır.  Bugün “devlet nerede?” diye haykıran milyonlar elbette bu gerçekliğin farkında değil. Haklı olarak, ödenen vergilerin, yapılan askerliklerin, devlete olan bağlılığın, yurttaş olmakla hak edildiği düşünülen hakların kendilerine ulaştırılmasını beklediler, bekliyorlar. Bu bekleyiş, bu tabloda doğal karşılanması gereken bir başka durumu ifade ediyor.

Şimdilik on binlerle ifade edilen, muhtemelen çok daha fazla can kaybıyla ödeyeceğimiz bir büyük felaketin içindeyiz. Kaybımız sadece canlarımız değil, dağılan yuvalar, sahipsiz kalan çocuklar, zaten kıt kanaat geçinen ve şu anda canını kurtarmış olmakla avunan milyonları bekleyen yeni yokluklar, olası salgınlar ve diğer hastalıklar, zihinsel ve bedensel engeller ve daha nice acılar.

Kayıplara ağlıyoruz, yanıyoruz, isyan ediyoruz. Sorumlulardan hesap sorulacak mı? Sorulabilecek mi? Buna yürekten inanarak evet diyebiliyor muyuz?

Felaketin yaklaşmakta olduğunu biliyorduk ama büyük çoğunluğumuz belki de olmayacak, olursa devlet yardımımıza koşar, ya da bize bir şey olmaz diye düşündü. Yani hep bu umursamaz, aptallık derecesindeki iyimserliğimiz. Eğer öyleyse, bu katliamın hesabının sorulacağına dair inançlarımız da bilin ki sadece birer beklenti olarak kalacaktır. Çünkü sen, ben, biz, hepimiz sadece bekledik. Devletin, halka hizmet ve güvenlik sağlaması gereken makamlarını, kişisel hesaplar, dava ve çıkarları, hırsları için ele geçirmiş olanlardan, depremin sonuçlarından halkı korumasını bekledik. Ve biz beklerken, o geldi, ezdi ve geçti. 

Boşu boşuna, ölümüne, yok olmacasına bekledik. Tıpkı, demokratik hak ve özgürlüklerden elde kalmış son kırıntıların birer birer yok edilip, tek adam rejiminin inşasını seyrettiğimiz gibi. Muhalefetin bu gidişe mutlaka bir yerde dur diyeceğini, mecliste ya da sandıkta ama mutlaka bir yerde bizim yaşamlarımıza, yaşam alanlarımıza “bizim adımıza” sahip çıkacaklarını beklediğimiz gibi. 

Deprem uzmanları diyor ki; bu deprem, Adana’dan Elazığ’a kadar olan bölgede yeni depremleri tetiklemiş olabilir. Ege Bölgesi, özellikle Denizli civarı uzun süredir büyük bir deprem yaşamadı. 1999’da büyük İstanbul depremi için yaklaşık 30 yıl süre öngörülmüştü. Zaman akıp geçiyor ve yeni felaketler kapımızda. Yaşadığımız evlerin altında, derinliklerde her gün biraz daha yaklaşıyor.

Biliyor olmak yetmiyor. Önlem almak, devletin olanaklarının ve halktan toplanan vergilerin halkın yararına kullanımını talep etmek, bunun için mücadele etmek gerekiyor. Marmara depreminin üzerinden 24 yıl geçti. Üzerine daha nice depremler yaşandı, nice yıkımlar yaşadık. Hangisinden ders alındı?  Birilerinin ders alıp, bize sahip çıkacağını düşünüyorsak bir kez daha yanılırız. Bize, bizden başkası sahip çıkmayacak. Bunu 6 Şubat’tan bu yana yaşayarak görüyoruz.

En azından bu depremden sonra benzer bir acıyı yaşamak istemiyorsak oturup etraflıca düşünmek ve yola koyulmak zorundayız. Evet, şu anda öncelikli işimiz dayanışma ile yaraları sarmak ama aynı zamanda bu dayanışmayı, sadece bugünü kurtarmak için değil, yarını kurmak için büyütmek zorundayız. Sadece deprem bölgelerinde değil, yurdun her yerinde, her mahallesinde dayanışma ağlarını kurmak ve bunları birer halk inisiyatifine çevirmek için seferber olmalıyız. 

Geleceğimizi, doğal afetleri toplu cinayete çevirenlerin elinde bırakmayacağız. Yaşamımıza, yaşam alanlarımıza sahip çıkacağız.

-----------------------

 

Kahramanmaraş'ta enkaz altında can veren kızının elini tutarken görüntülenen baba herkesi duygulandırdı. Acılı baba Mesut Hançer, kızının o gece depremde yıkılan babaannesinin evinde kaldığını söyledi. Hançer ailesinin diğer iki kızı ve oğlunun sağlık durumu ise iyi.

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Militarizm eleştirisi içermeyen bir demokrasi mücadelesi olur mu?
    Toplumun en geniş kesimlerinin, yani emekçilerin hak ve özgürlüklere sahip olduğu bir demokrasi arzuluyorsak, militarizmi eleştirmek, onunla hesaplaşmak zorundayız. Darbelerle bile hesaplaşamamış bir ülkede sistemin temeline yönelik bir eleştiri ve…
  2. Bir Seçime Yaklaşırken, İki Dernek, İki Farklı Tutum
    ...yakın geleceğimizde kaçınılmaz biçimde toplumun yapacağı seçimdeki iki seçeneğe de denk düşüyor. Hakça paylaşımı, barışı, özgür ve eşit biçimde birlikte yaşamı savunan, şiddetten ve savaşlardan arınmış bir dünya ütopyasını büyütenlerin dünyasından…
  3. Demokrasi Konferansı;  Yeniden Kuruluş İçin Halkçı Bir Seçenek Öneriyor
    Demokrasi Konferansı’nda da dile getirilmiş ve yıllardır mücadele alanlarında büyütülmüş özlemlerin Türkiye’sini inşa edecek bir Demokrasi Hareketi için çalışmak bugünün devrimci görevidir. 24 Haziran günü İstanbul’da toplanan Demokrasi Konferansı’nda Demokratik…
  4. Gerici Kuşatma Karşısında Sanatın ve Sanatçının Sorumluluğu
    Tiyatro, ortaçağ Avrupa’sında uzun bir süre feodal devletlerin iktidarının en büyük gücü, kilisenin kontrolünde varlığını sürdürebilmişti. Bugün de insanları yurttaşlık bilincinden uzaklaştırıp, ümmet haline getirmeye ve ortaçağ karanlığına geri götürmeye…
  5. Shakespeare'in Kralları'ndan Bugüne...
    Tiyatronun anlattıkları hayatın kendisidir. Shakespeare’den izlediklerimiz zaman ve mekan kavramını aşan, her devrin çağdaşı, evrensel bir gerçekliğin hikayesidir. Zorbalığın iktidarı biçim değiştirse de her dönemde aynı yol ve yöntemlerle karşımıza…
  6. Kim Bu ADAM'lar ?
    Kim Bu ADAM'lar ?
    8 Eylül 2020
    12 Eylül 1980 Darbesinin 40ncı yılında Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği, Ayrımcılığa İtiraz Ediyoruz, Darbelerle Ayrımsız Hesaplaşılmalıdır başlığı ile bir kampanya başlatıyor. ADAM-DER, yani Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği. 12…
  7. Saray Rejimi, Salgın Felaketini Büyütüyor
    Corona Salgını bir kez daha gösterdi ki; Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye, bir felakete doğru sürükleniyor. Tek adam yönetimi, ülkede kutuplaşmanın, hukuksuzluğun ve zaten bir sistem sorunu olarak var olan,…
  8. AKP Yönetiminde; Sosyal Devletten, Köleci Devlete
    Havalimanı inşaat işçileri, en doğal, yaşamsal hakları için “köle değiliz” diyerek isyan ettiler. Ne var ki, iktidarda devleti ortaçağın sultanlığı haline getirmek isteyen, milleti tebaası, çalışanları da köle gören bir…
  9. Şimdi, yeniden 'Bu Daha Başlangıç..' demenin zamanıdır.
    Önümüzdeki günler, gerçek bir demokrasiden yana olanlarla eski ya da yeni biçimiyle diktatörlü?ün devam?ndan yana olanlar aras?ndaki mücadeleye sahne olacak. Seçime art?k saatler kald?. Türkiye yeni geli?melere gebe. Seçimlerin sonuçlar?…
  10. Umut içimizde saklı
    Umut içimizde saklı
    2 Ocak 2018
    Umutsuz yaşamak mümkün mü ? En zor anlarda bile insanın direncini diri tutan, onu ayağa kaldıran, daha iyiye daha güzele olana ulaşma arzusu ve umudu değil mi?   Politeze yazı yazmayalı…
  11.  Hayır'ı Örgütlemek
    RTE nin başkanlığının reddi ya da kabulü sonrasında demokrasi güçlerinin programı nedir? Türkiye’yi içine düştüğü bu kaostan ve yıkıcı iç savaş tehdidinden nasıl çıkaracağız? Mevcut rejimin yerine dinci faşist bir diktatörlüğün kurulmasına…
  12. Şimdi Karar Verme Zamanı!
    Şimdi Karar Verme Zamanı!
    15 Aralık 2016
    Hakkında hırsızlık iddiası olan, savaş kışkırtıcılığından dolayı uluslararası mahkemelerde yargılanması istenen, halkı birbirine kırdırabilecek şekilde nefret dili kullanan ve sıklıkla yalan söylediği belgelenmiş birini bu halkın oylarıyla “başkan” seçtirecekler!  Ne…
  13. Gülay'ın ardından..
    Gülay'ın ardından..
    27 Kasım 2015
    Yazmak istediği kitaplardan birincisi, ODTÜ’lü yıllardan başlayarak, THKO ’nun kuruluşu ve Denizlerin idamına uzanan yıllardı. 1968’leri birçok kişinin yazdığını, ancak bir kadın olarak kendisinin de ayrıca aktarmak isteğinde olduğu deneyim…
  14. Haziran Seçimleri; Türkiye Solu'nun imtihanı
    Seçimler yaklaşırken Türkiye solunda ve özellikle BHH içinde sürdürülen tartışma, solun seçimlere etkisinin yanı sıra, kendi geleceği açısından da önem taşıyor. Seçim sandığında kurulacak bir ittifak, Tayyib'in değil, halkın Yeni Türkiye'sini…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…