Yağmacılar, soyguncular mı kadınlara ahlak dersi verecek?

Nuray Kılıç

5 Haziran 2022
Yağmacılar, soyguncular mı kadınlara ahlak dersi verecek?

''Saçımın rengiyle, rujumun rengiyle, saçımla, başörtümle, taktığımla, kurduğum cümlemle, üslubumla herhangi bir şeyle yargılanmadığım bir gelecek hayal ediyorum ve bu geleceği hayal etmekten asla ve asla vazgeçmiyorum”

Ahlaklılık nedir, son zamanlarda bu söylemler neden arttı. Kim belirledi ahlakçılık kurallarını, neye kime göre ahlaklı, neye kime göre ahlaksız?  

Kadınları hedef alarak ufak ufak söylemlerle pompalanmaya başlanan “ahlakçılık” Mayıs ayı içinde bilerek ve isteyerek sanki organize bir biçimde zirveye taşındı. 

İlk olarak; Düzce spor kulübü şampiyonluk kutlamasında Sanatçı Ece Seçkin’in sahne almasına yönelik, Kaynaşlı Belediye Başkanı Birol Şahin “Kutlama için bir bayan şarkıcı getirmeleri Düzce Spor’a ve Düzce’ye yakışmaz” ifadelerini kullandı. Ve sosyal medya hesabından yayınladı. 

Ece Seçkin, Belediye Başkanı’nın paylaşımına tepkisini sosyal medya hesabından vererek; ''Sayın Şahin, bayan değil KADIN! Bu ülkenin 81 ilini şarkılar söyleyerek gezdim, gezmeye de devam edeceğim. Bu aşağılayıcı ve ayrımcı açıklamanızı şaşkınlıkla okudum. İnsanların konserime gelip müzik dinlemesinin muhafazakârlıkla ne alakası var konuyu nereye çekmek istiyorsunuz?''  ifadelerini kullandı.

Düzce’den sonra Isparta’da düzenlenecek olan 3. Uluslararası Isparta Gül Festivali kapsamında konser vereceği duyurulan Melek Mosso bazı kesimlerin ve Anadolu Gençlik Vakfının, "Ahlaksızlığı özendiren hiçbir şarkıcı halkımız nezdinde sanatçı olarak kabul görmeyecektir. Bu ve benzeri şarkıcıların Isparta'mızda yeri yoktur" açıklamaları üzerine konseri iptal edildi. 

Tekrar soralım, kim belirledi ahlakçılık kurallarını, neye, kime göre ahlaklı, neye, kime göre ahlaksız?  

Isparta’da iptal edilen konserin ardından tepkiler çığ gibi büyüdü. Diğer kadın sanatçılar da festivalde sahne almayacaklarını belirterek Mosso’ya destek oldular. Isparta'daki konseri belediye tarafından iptal edilen Melek Mosso, Beyoğlu Kültür Yolu Festivalinde konser verdi. Konserin bir bölümünde konuşma yapan Mosso, iptal edilen konserine değinerek; 

“Özgürlüğün, kadınların, çocukların, hayvanların, yaşlıların sonuna kadar arkasındayım. Bunun için konuşmaktan, şarkı söylemekten, üretmekten asla ve asla vazgeçmeyeceğim. Her zaman yanınızdayım…

Saçımın rengiyle, rujumun rengiyle, saçımla, başörtümle, taktığımla, kurduğum cümlemle, üslubumla herhangi bir şeyle yargılanmadığım bir gelecek hayal ediyorum ve bu geleceği hayal etmekten asla ve asla vazgeçmiyorum”  ifadelerini kullandı. 

Düzce ve Isparta’dan sonra, Eskişehir de ahlakçılık kervanına katıldı. 

Eskişehir’de Türk Dünyası Kültür Vakfı'na ait olan Dede Korkut Parkı'nda yoga yapan küçük çocuk ve kadınlardan oluşan bir grup, görevlilerinin engellemeleriyle karşılaştı. Görevliler, yoga yapanlara Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) şikâyet edildiklerini söyledi. Parkta yoga yapmak yasakmış. Gelen tepkiler üzerine Vakıf yetkilileri ‘’etkinlik izinsiz’’ diye açıklama yaptı.

Gelen açıklama ve yasağa tepki olarak yüzlerce kadın hep birlikte aynı parkta yoga yaparak tepkilerini dile getirdi.  "Baskılar bizi yıldıramaz”, “Kadınlar birlikte güçlü” şeklinde sloganlar eşliğinde basın açıklaması yapılarak eyleme son verildi. 

29 Mayıs’ta yine Kocaeli’nin Başiskele ilçesinde bulunan bir kafede şort ile oturan genç kadın ‘’Burada açık giyinmek yasak’’ denilerek, kafeden dışarıya çıkarıldı. Genç kadın yaşadığı olayı sosyal medya hesabından paylaşarak tepkisini dile getirdi. 

 

Kafenin önünden yapılan paylaşımda yazılan yazı dikkat çekti. 

TCK 122/1 d bendi ve TCK 109 maddelerine göre suç işleyen kafe sahipleri, yine sosyal medyadan açıklama yaparak olay ile ilgili sadece kafede yetkili çalışanın tepkisi olduğunu ve olaydan sonra iş akdinin fesh edildiğini açıkladılar. 

Kadına şiddet ve tacizi, çocuk istismarını ve kadın cinayetlerini önünüzdeki günlerde yayına sunacağımız “Kadın Cinayetleri Neden Son bulmuyor” başlıklı yazımızda detaylıca yer vereceğim. 

Soygunu, rüşveti, yolsuzluğu iş edinenler; halkın birikimlerini yağmalamayı ganimet bilenler mi kadınları ahlak adına yargılıyor, onlara ahlak adına baskı yapıyor?

 TARİHTE BU HAFTA 

Kadın işçi şairimiz der ki!

Ey işçi…

Bugün hür yaşamak hakkı seninken

Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.

Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin

Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?

Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;

Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.

Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.

Azmet de esaret bağı kopsun bileğinden.

Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.

Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.

Yaşar Nezihe Bükülmez 1880-1971

1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Chicago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil’de 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece ön yargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı. Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta Kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı. Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi. Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde Rusya Federasyonu, Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Laos, Küba, Venezuela, Nepal, Bolivya ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.

1 Mayıs 1906 yılında Türkiye'de günümüzde bilinen ilk 1 Mayıs İzmir'de kutlandı.

1 Mayıs Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

 

1 Mayıs 1988 tarihinde sosyalist feminist Kaktüs Dergisi yayına başladı. Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası'nın başlangıcı sayılan 17 Mayıs 1987'deki Dayağa Karşı Yürüyüş de, ideolojik mayalanma döneminden hareketlilik dönemine geçişin simgesi oldu. Bütün bu süreçler içinde yer alan sosyalist feministler, 1 Mayıs 1988'de Sosyalist Feminist Kaktüs dergisini çıkararak, Türkiye'deki ilk sosyalist feminist odak oldular. 1990 Eylül'üne kadar 12 sayı yayımlanan Kaktüs’ ün ilk yayın kurulunda Banu Paker, Gülnur Savran, Nalan Akdeniz, Nesrin Tura ve Sedef Öztürk yer alıyordu. Ancak bu isimlerin yanı sıra derginin sürekli yazarları da vardı, zaten daha sonra künyede yayın kurulunun yanı sıra yazı kurulu da yer aldı. Pek çok kadın da yazılarıyla ve tartışma notlarıyla Kaktüs'e katkıda bulundu.

1 Mayıs 1910 tarihinde Behice Boran doğdu. Türkiye İşçi Partisinin son genel başkanı, siyasetçi, akademisyen ve sosyologdur. Boran, ilkokula Bursa’da başladı. Orta öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde tamamladı. Daha sonra Fransız okuluna gitti. Bu okul kapatılınca Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji’nde okumaya başladı. Amerikan Kız Koleji'nin, yani şimdiki adıyla Robert Koleji’nin, 1927’de orta, 1931’de lise kısmını birincilikle bitiren ilk Türk kız öğrenci oldu. Manisa Orta Mektebi İngilizce öğretmenliğine atandı. Michigan Üniversitesinde sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra 1939'da Türkiye'ye döndü ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak atandı. Aynı dönemde Yurt, Dünya ve Adımlar dergilerinin yayın faaliyetlerine katıldı. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Menderes hükûmetinin Kore'ye asker göndermesini kınayan bir bildiri yayımlayınca 15 ay hapis cezası aldı. 1962'de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Şanlı Urfa'dan milletvekili seçildi. Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil etti. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar'a karşı tavır aldı ve 1970 yılındaki parti kurultayında Genel Başkan seçildi. 12 Mart 1971 muhtırası ile birlikte tutuklandı ve TİP kapatıldı. Boran, 15 yıl hapis cezası aldı. 1974 yılında ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kaldı. 1975'te tekrar kurulan TİP'in genel başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından kısa süre ev hapsinde tutulan Boran, daha sonra yurt dışına çıktı. “Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır.” sözüyle hafızalarda yer edindi.

1 Mayıs 1915 tarihinde Mina Urgan doğdu. Türk İngiliz edebiyatı profesörü, yazar, filolog ve çevirmendir. İngiliz edebiyatının en önemli eserlerini Türk edebiyatına kazandırdı. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley, Graham Greene, WilliamGolding, John Galsworthy ve Shakespeare’in eserlerini çevirmenin yanı sıra yazdığı Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri isimlerindeki iki kitabıyla da okuyucudan büyük ilgi gördü. Urgan, “Elizabeth Devri Tiyatrosunda Soytarılar” adlı çalışmasıyla doçent ve 1960'ta profesör oldu. Aynı yıl, Türkiye İşçi Partisi'ne girdi ve İngiliz edebiyatı profesörü olarak sürdürdüğü öğretim üyeliğinden 1977 yılında emekli oldu. Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kurucu üyeliğini yaptı. 15 Haziran 2000 günü, 85 yaşında vefat etti. Çalıştığı İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü, onun anısına her yıl bir öykü yarışması düzenlemektedir.

Bir Dinozor'un Anıları ve Gezileri

Urgan'ın seksen üç yıllık bir ömrün anı ve tanıklıklarını bir araya getirdiği ve yakın tarihi anlattığı Bir Dinozorun Anıları, 74 baskı yaparak çok satan kitaplar arasına girdi. Ardından Urgan yeni kitabı Bir Dinozorun Gezileri’ni kaleme aldı ve bu kitap da büyük ilgi gördü. Bir Dinozorun Anıları, anıların eksenine Mina Urgan'ı oturtmakla birlikte Atatürk'ten Halide Edip'e, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik ve Yahya Kemal'den Ahmet Haşim'e sayısız tanıklık ve bu tanıklık aracılığıyla çizdiği panoramayla da çok önemli bir belge niteliği kazanmıştır. Bir Dinozorun Gezileri’nde ise, başta Mavi Yolculuk ve Bodrum olmak üzere, Anadolu, Paris, İngiltere, İtalya, Sovyet Rusya ve Amerika'ya "dinozorca" (az parayla) yaptığı yolculukları, eksilmeyen yaşama sevinci ve gülümseten izlenimlerle aktardı. İki kitabı da büyük satış rakamlarına ulaşmış olan yazar, bu durumu ironik biçimde şu şekilde açıklamıştı:

"Kitaplarımın nasıl bu kadar sattığını anlamadım, hala da anlamıyorum. Nasıl satar benim kitabım. O kadar aykırıyım ki bu topluma. Çok satıyorum, acaba çok mu bayağı yazıyorum. Acaba yanlış bir şey mi yaptım?"

7 Mayıs 1748 tarihinde Olympe de Gouges doğdu. Fransız kadın filozof, yazar, kadın hakları savunucusu, aktivist ve oyun yazarıdır. 1780'lerde oyun yazarı olarak başladığı kariyerinde siyasi yazılarıyla ünlendi. Fransız Devrimi sırasında çok aktifti. Ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayri meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk konularında mücadele etti.

Günümüzde daha çok kadın hakları konusundaki öncü görüşleri ile bilinir. Erkeklerin kadınlar üzerindeki tiranlığının tüm eşitsizlik biçimlerinin kaynağı olduğunu düşünmekteydi. Meclisin çıkardığı Erkek ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'ne cevaben 1791 yılında Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'ni yayımladı. Kölelerin özgürleştirilmesi, idam cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, siyahilerin hakları, gelir vergisinin adaletsizliği, yoksulluğun giderilmesi, işsizler için ücretsiz eğitimler, kadınların boşanma hakkı ve cinsel özgürlüğünü savunduğu için, yaşadığı çağın çok ilerisindeydi.  Okuma yazma bilmediği için, eserlerinin hepsini okuma yazma bilen bir kişinin yardımıyla gerçekleştiriyordu. “Kadın, idam sehpasına çıkma hakkına sahiptir. Konuşma kürsüsüne de çıkma hakkına sahip olmalıdır.” sözü, 1791’de kaleme aldığı Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi’nin 10. maddesinin bir kısmını oluşturur. İnandığı her şeyin uğrunda sonuna kadar peşinden koşan devrimci bir kişiliğe sahipti. Yaşadığı sürece adaletsiz olarak gördüğü her olaya karşı çıkmıştı. Dünyada ilk kadın hareketleri, sanayi devriminin oluşturduğu 1789 Fransız Devrimi ile kadınların toplumda eşitliği ve siyasal hakları istemesi üzerine başlamıştı. 1789 Fransız Devrimi’nin ardından, insan haklarını korumak amacıyla, ‘’İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’’ yayımlandı. Bu bildiri, demokrasi ve özgürlük sebep gösterilerek yayımlanan temel metinlerden birisi olmuştu.

‘’İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi; insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.’’

Olympe de Gouges, 1789 Fransız Devrimi’nin “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” ilkelerini, umutla karşıladı. Fakat kısa süre sonra tüm hakların sadece erkeklere verildiğini, erkeklerin üstünlüğünün devam ettiğini gözlemleyince Fransız Devrimi’ne olan inancını ve güvenini kaybetti. Olympe de Gouges’in kaleme aldığı “Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi”,  Fransız Meclisi tarafından yayımlanmış olan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne” karşılık “kadın hak ve özgürlükleri” üzerine basa basa belirttiği bir bildirge özelliğini taşıyordu. Bu bildirge akılcı bir yaklaşım ile eşit insan hakları taleplerinin gerekçelerini yansıtmaktadır.

Fransız Devrimi sırasındaki adaletsiz ve insan hakları ihlalleri sonucu, Olympe de Gouges ’in yazılarındaki eleştiri dozu giderek arttı ve 1793 yılının Temmuz ayında tutuklandı.

Tutuklu kaldığı 3 ay süresince, avukat tutma hakkı verilmediği için kendi kendisini savundu ama fayda etmedi. 3 Kasım 1793 günü giyotin ile idam edildi.

14 Mayıs 1940 tarihinde Emma Goldman 71 yaşında vefat etti. Anarşist yazar ve siyasal eylemcidir. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa'da anarşist siyasi felsefenin yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.  27 Haziran 1869’da, Litvanya’da Yahudi bir ailenin kızı olarak doğdu. Emma 13 yaşındayken ailesiyle St. Petersburg’a taşındı ve okulu bırakıp fabrikada çalışmak zorunda kaldı. 15 yaşlarına geldiğinde babası onu evlendirmek istedi. Emma babasına karşı çıktı ve evlenmedi. 17 yaşındayken kız kardeşiyle birlikte ABD’ye göç etti. 1886’daki Haymarket Olayı’nın neticesinde dört anarşistin asılması Emma’nın anarşizme olan inancını arttırdı. 1887’de evlendi, ancak anarşist harekete katılıp evliliğini sürdürmemeye karar verdi. Daha sonraları ABD’deki anarşist hareketin öncülerinden Alexander Berkman’la tanışıp onunla beraber yaşamaya başladı. Emma Goldman tekrar, tekrar tutuklandı. İşçileri, “İş isteyin. Eğer iş vermezlerse, ekmek isteyin. Eğer ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın.” sözleriyle otoriteye karşı kışkırttığı gerekçesi tutuklanma nedenlerinden biri oldu. Bir keresinde tutuklanma nedeni, dağıttığı doğum kontrolü hakkında bilgilendirici dokümanlardı. Başka bir sefer de Beɾkman ile birlikte “Zoɾunlu Askerliğe Hayır” isimli kurdukları birlik ve Birinci Dünya Savaşına karşı düzenledikleri gösteriler nedeniyle tutuklandılar. İki yıl hapiste kaldılar. Sonra, Amerikan vatandaşlığından çıkarılarak Rusya’ya sürüldüler. Emma Goldman 1931’de “Hayatımı Yaşarken” isimli otobiyografisini yayımladı. 1936’da İspanyol Devriminin başlamasından kısa bir süre önce Berkman intihar etti. Emma Goldman ise aynı yıl, 67 yaşında, İspanyol Devrimine katılmak için İspanya’ya gitti. Emma Goldman hayatının sonunda kadar anarşist ve feminist düşüncelerinden vazgeçmedi. 1940 yılında öldü ve Haymarket İsyanı’nda ölenlerin yakınına gömüldü.

Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir 

Evlilik insan doğasına aykırıdır, esas olarak kadınları baskı altında tutmaya yarar ve bir kurum olarak kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını engeller...

Kadın ile erkek arasında aşkla kutsanmamış, doğal olmayan her türlü birlik fuhuştur.

Kıskançlık ise, aşkın meyvesi olmaktan ziyade, erkeklere seks tekeli kurmayı sağlayan bir bahanedir...

Teizm insan zihnine bir hakaret, ateizm ise hayatın, güzelliğin ve insan bilincinin en güçlü biçimde ve ebediyen onanmasıdır.

Vatanseverlik, dünyamızın her biri demir parmaklıklarla çevrili, küçük parçalara bölünmüş olduğunu ve bazı özel parçalarda doğma şansına sahip olanların, üstünlüklerini başka parçalarda yaşayanlara göstermek için onlara savaş açma ve onları öldürme hakları olduğunu öngörür.

Anarşizm insanın ufkunu açıp onu özgürleştiren bir güçtür; insanlara kendi yeteneklerine güvenmeyi, herkesin eşit ve güvenlikte olacağı bir hayat uğruna mücadele etmeyi, tek birimiz bile tutsaksak hiçbirimizin özgür olamayacağını öğretir.

 

17 Mayıs 1987 tarihinde İstanbul’da ilk kitlesel kadın yürüyüşü olan Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü yapıldı. Eylem Kadıköy iskeleden başladı, Yoğurtçu parkındaki mitingle devam etti. Aile içi şiddete, dayağın meşrulaştırılmasına karşı düzenlenen 17 Mayıs Eylemi, sadece kadınların düzenlediği ve katıldığı ilk yürüyüş oldu. Yürüyüşün temel sebebi, bir kadının dayak yediği için mahkemeye dava açması üzerine dava hâkimi Mustafa Durmuş’un dayak nedeniyle boşanmak isteyen kadının davasını, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemeli” diyerek reddetmesiydi.

17 Mayıs 1941 tarihinde Wilhelmina Jacoba van Gogh veya Wil van Gogh 79 yaşında vefat etti. Hollandalı hemşire ve erken dönem feministlerindendir.  Hayatının ilk döneminde hemşire ve mürebbiye olarak ailelere hizmet etti. Kardeşlerinin ölümünden sonra 1890 ve 1891'de hastanede çalışmaya başladı. Orada Uluslararası Kadın Emeği Sergisi'nin (Nationale Tentoonstelling van Vrouwenarbeid) düzenlenmesi için oluşturulan komitede yer aldı. Bu girişim çok başarılı oldu ve sergiden kazanılan 20.000 Gulden ile Hollanda'da Ulusal Kadın Çalışmaları Bürosu kuruldu.

17 Mayıs 2017 tarihinde Roxcy O'Neal Bolton 91 yaşında vefat etti. Amerikalı feminist sivil ve kadın hakları aktivistidir.  1966'da Bolton, Florida'da Miami Kadınlar Şefi ve 1969'da Ulusal Başkan Yardımcısı olarak görev yapmış, ayrıca Florida Kadın Örgütü'nün kurulmasına yardımcı olmuştur. 1969'da birçok mağazanın ayrı bir "erkek" bölümünde tutulduğu pratiğe başarıyla meydan okudu. Evsiz kadınlar için bir Kadın Sığınağı olan Tehlike Altındaki Kadınlar'ın kurucusudur. 1974'te Miami'de bulunan ülkedeki ilk Tecavüz Tedavi Merkezi'ni kurdu, daha sonra buranın adı 1993 yılında Roxcy Bolton Tecavüz Tedavisi Merkezi olarak değiştirildi.

18 Mayıs 1973 tarihinde Jeannette Rankin 93 yaşında vefat etti.  ABD Kongresi'nin ilk kadın üyesidir. Bir feminist ve pasifist olarak tanınmış, yaşamı boyunca toplumsal konularda ve seçim yasalarında çeşitli reformların yapılması için mücadele etmiştir. Çeşitli dallarda yükseköğrenim gördüktensonra, 1919'da Washington eyaletinin Seattle kentinde sosyal hizmet görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde kadınlara oy hakkı mücadelesine katıldı ve Amerika Kadınlara Oy Hakkı Ulusal Derneği'nin yönetiminde görev aldı. 1916'da ABD Temsilciler Meclisi'ne Montana temsilcisi olarak seçilerek ABD Kongresi'nin ilk kadın üyesi oldu. İnançlı bir pasifist olarak ABD'nin dünya politikası dışında kalmasını savundu ve 1917'de Almanya'ya savaş açılmasına karşı oy veren 49 Kongre üyesi arasında yer aldı. 1940'ta, savaş karşıtı bir programla bir kez daha Temsilciler Meclisi'ne seçildi. Pearl Harbor Baskını'ndan sonra Japonya'ya savaş açılmasına karşı oy kullanan tek meclis üyesi olarak büyük tepki gördü. Bu olayın yarattığı çalkantılar nedeniyle bir daha Kongre seçimlerine katılmayan Rankin, kadın hareketi içindeki çalışmalarını 1960'ların sonlarına değin sürdürdü ve Georgia'da kadınlar için bir kooperatif çiftlik kurdu. Barış hareketinin etkin bir üyesi olarak kadınlara, ABD'nin Vietnam'a müdahalesine karşı çıkmaları için çağrıda bulundu. 15 Ocak 1968'de, 87 yaşındayken, kendilerine Jeannette Rankin Tugayı adını veren 5 bin kadının başında Capitol Hill eteklerine yürüdü ve Vietnam Savaşı'na karşı gösteri yaptı.

 

18 Mayıs 2009 tarihinde  Türkân Saylan 74 yaşında vefat etti. Türk tıp doktoru, akademisyen, yazar, eğitimci ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin eski genel başkanıdır. 13 Aralık 1935’te Türkan Saylan İstanbul’da doğdu, 1963 yılında tıp fakültesinden mezun oldu. 1972 yılında doçent ve 1977 yılında profesör oldu. 1976 yılında Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfını kurdu. 1989 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı ve uzun süre genel başkanlığını yürüttü. 1990’lı yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kuruluşunda yer aldı. 13 Nisan 2009 yılında Fetö terör örgütünün Ergenekon operasyonu ile oturduğu evde ve ÇYDD’nin çeşitli merkezlerinde aramalar yapılmış ve bazı belge ve bilgisayarlara el konulmuştu. Uzun süreden beri kanser tedavisi gören Türkan Saylan üstüne atılan iftiralara daha fazla dayanamadı ve 18 Mayıs 2009’da vefat etti. Türkan Saylan’ın hayatı boyunca toplam 440 yayını bulunmaktadır. Bunların 50’si yabancı dergilerde yayınlanmış tıbbi çalışmalar, 204’ü tıbbi, sosyal ve siyasal içerikli gazete makaleleri, 186’sı ise Türkçe tıbbi dergilerde ve kongre kitaplarında yayınlanmış araştırma, derleme ve olgu bildirimleridir. 2 kitap, 3 seminer kitabı olmak üzere 5 yayının editör grubunda yer almıştır.

 

20 Mayıs 1882 tarihinde Sigrid Undset doğdu. Norveçli romancı ve 1928 Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. Eserlerinde gelenekler ve çağdaşlaşma çatışması ile dini değerleri ve kadının özgürlüğünü ele alır. Cinsiyet eşitliğini ve diğer konuları ön plana çıkarmaya cesaret eden olağanüstü kadınlardan biridir. 

Önemli eserleri; Jenny, Vaaren, Gymnadenia, Bayan Hjelde, Yanan Fundalık ve Marta Oulie - Bir İhanetin Romanı’dır. 

Marta Oulie - Bir İhanetin Romanı; yapıtlarında gelenekler ve çağdaşlaşma çatışması ile dini değerleri ve kadının özgürlüğünü ele alan, 1928’de Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Norveçli yazar Sigrid Undset’in ilk kitabıdır. 

Yirmili yaşlarındaki Marta’nın yaşamındaki üç evreyi işliyor roman; genç kızlık, evlilik ve evlilik sonrası…

 Bu üç evrede de Marta’nın yaşadığı gelgitler çok yönlü şekilde ele alınıyor, heyecanla pişmanlık daima iç içe. Roman, 1907’de yazılmış olsa da zamanını ve çağını aşarak, günümüz ilişkilerine dahi önemli sorular yöneltmekten çekinmiyor. Aşk her yerdedir. İhanet de öyle!

22 Mayıs 1983 tarihinde Lina Ben Mhenni doğdu. Tunuslu kadın aktivist, blog yazarı, eğitimci ve dilbilimcidir. 2011'deki Tunus Devrimi, öncesi ve sonraki yıllarda yaptığı çalışmalarla uluslararası alanda tanındı. Ben Mhenni 2011 yılındaki Tunus Devrimi sırasındaki aktivist yardım çabaları nedeniyle Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmiştir.

36 yaşında vefat eden Lina Ben Mhenni'nin cenazesine yüzlerce Tunuslu katıldı ve radikal değişim için savaşan cesur bir sesin yasını tuttu. Başkan Zine el-Abidine Ben Ali'yi deviren ayaklanmanın başladığı Sidi Bouzid'deki protestoculara yönelik cinayetleri ve baskıları dünyaya anlatan az sayıdaki sesten biriydi. Ancak insan hakları ve ifade özgürlüğü mücadelesi devrimden çok önce başladı. 

Cenazesinde Başkan Kais Saied, "Tarihin unutmadığı kadınlar vardır. Tarih yazan kadınlar vardır" diyerek saygılarını sundu.

23 Mayıs 1810 tarihinde Sarah Margaret Fuller Ossoli doğdu. Amerikan transandantalizm akımı ile ilişkilendirilmiş Amerikalı gazeteci, eleştirmen ve kadın hakları savunucusudur. Gazetecilikteki ilk tam zamanlı kadın kitabı eleştiricisiydi. Yeni ufuklar açan çalışması On Dokuzuncu Yüzyılda Kadın, 1845'te yayınlandı. Woman in the Nineteenth Century (On Dokuzuncu Yüzyılda Kadın), Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilk büyük feminist çalışma olarak kabul edildi. 30'lu yaşlarındayken Fuller, Harvard Koleji'ndeki kitaplığı kullanmasına izin verilen ilk kadın olmuştur. İlk kadın muhabiri olarak Konuşma Kürsüsü için Avrupa'ya gönderildi. Fuller, kadınların haklarının ve özellikle, kadınların eğitim ve istihdama katılma hakkının savunucusuydu. ABD'deki cezaevi reformu ve kölelerin kurtuluşu olmak üzere, toplumda birçok reformu teşvik etti. Susan B. Anthony de dâhil birçok kadın hakları ve feminizm savunucusu, bir ilham kaynağı olarak Fuller'ı örnek almışlardır. 

29 Mayıs 1830 tarihinde Louise Michel doğdu. Paris Komününde bir öğretmen ve kadın hakları savunucusudur.  Yeni Kaledonya'ya sürgüne gönderilmesinin ardından anarşizmi benimsedi. Fransa'ya döndüğünde önemli bir Fransız anarşisti olarak ortaya çıktı. Louise Michel tüm yaşamını adadığı devrim mücadelesi içinde aynı zamanda erkekler tarafından ezilen kadınların eşitliği ve özgürlüğü mücadelesini de savundu, bu düşüncelerini Paris Komünü’nün ön saflarında dövüşerek de uygulamaya koymaya çalıştı. Sosyal mücadelenin olması gereken bir zamanda özgür olmak için evlenmeyi reddetti.  14 Temmuz 1870’te Fransa ile Prusya arasında çıkan savaş, Fransa’nın yenilgisiyle sonuçlanmış ve Paris Prusyalılarca kuşatılmıştı. Louise Michel ilk kez bu tarihte, işgalci güçlere karşı mücadelede direndiği için tutuklandı. 18 Mart 1871’de Paris’te geçici hükümete karşı direniş başladı. 26 Mart’ta yapılan seçim devrimcilerin zaferiyle sonuçlandı ve halk iradesine dayalı Komün yönetimi kuruldu. Amaç sınıf karşıtlığını ortadan kaldıracak, toplumsal eşitlik temelinde bir düzen kurmaktı. Anarşist hareket içinde yer alan Louise Michel, aynı zamanda ezilen kadınların erkek zulmünden ve baskısından kurtulmaları için de mücadele etti. Kadın işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için Kadınlar Birliği Merkez Komitesi’nin kurulmasına öncülük etti. Ona göre, değişmesi zorunlu olan ilk şey cinsler arasındaki ilişkinin niteliğiydi. Kadınlar Paris Komünü'nde önemli bir rol oynadılar. Sadece komitelere başkanlık etmekle kalmadılar, barikatlar kurdular ve silahlı şiddete katıldılar. Michel, militan bir devrimi ideolojik olarak haklı çıkardı: “Tüfeğim ceketimin altında Butte'tan indim ve bağırarak: İhanet! . . . Ölümlerimiz Paris'i özgürleştirecekti” dedi.  Michel, Paris Komünü'nden sağ kurtulan birkaç militandan biri olarak “Belki de kadınların isyanları sevdiği doğrudur” dedi.  Erkek yoldaşlarına “erkekler ve kadınlar tüm insanlığın haklarını kazandıktan sonra, kadın hakları mücadelesinde bir rol oynamaya mı?” diye meydan okudu.

Aralık 1871'de Michel, 6. savaş konseyinin mahkemesine çıkarıldı, hükümeti devirmeye çalışmak, vatandaşları silahlanmaya teşvik etmek, silah kullanmak ve askeri üniforma giymek de dahil olmak üzere suçlarla suçlandı. Meydan okuyan bir tavırla yargıçları onu ölüme mahkûm etmeye cüret etti ve “Öyle görünüyor ki, özgürlük için atan her kalbin biraz kurşundan başka hakkı yok, bu yüzden benimkini talep ediyorum!” dedi.  Michel, cezai nakil cezasına çarptırıldı. Michel, Komün’ ün sınır dışı edilmeye mahkûm edilen 10.000 destekçisi arasındaydı.

30 Mayıs 1928 tarihinde Agnes Varda doğdu. Belçika doğumlu Fransız film yönetmeni, senarist, fotoğrafçı ve sanatçıydı. Fransız Yeni Dalga film hareketinin gelişiminin merkezinde yer aldı. Filmleri, farklı bir deneysel üslupla belgesel gerçekçiliğe, kadın sorunlarına ve diğer sosyal yorumlara odaklandı. Yönetmen Martin Scorsese, Varda’yı “Sinema Tanrılarından biri” olarak nitelendirdi. Varda, Akademi Onur Ödülü ile onurlandırılan ilk kadın yönetmen oldu. Feminist öfkeyi sinema perdelerine taşıdı, kadınlara makbul görülen rolleri hiçe sayıp eşitlikçi sinema çizgisinde filmler çe

kti. Varda, “Hiçbir şekilde bir feminizm teorisyeni değilim, hepsini fotoğraflarım, zanaatım, filmim, hayatım, kendi şartlarımla,  kendi şartlarımla yaptım.” diyerek kendini ifade etmiştir. Feminist hareketin herhangi bir gündemine aktif olarak dâhil olmamasına rağmen, Varda genellikle kadın meselelerine tematik olarak odaklandı.

 

Yazarın Dİğer Yazıları

  1. Kanayan Bir Yara Kadın Sığınma Evleri
    Yapılması gerekenler birkaç düzenleme neticesinde koordinasyonu sağlayarak, kadın sığınma evlerinin sayısının arttırılması, tedbir ve koruma kararlarının kadınların ihtiyaçları gözetilerek 6 ay veya süresiz olarak verilmesi, çocuklu kadınlar için sağlanan sosyo-ekonomik…
  2. Kadınlara değil, katillere barikat!
    Feminist Gece Yürüyüşü’nün 20.si barikatlara ve polisin Cihangir’e çıkan tüm yolları kapatmasına rağmen yapıldı. Tüm engellemelere rağmen binlerce kadın Cihangir’deydi. Katledilen kadınların öfkelerini giyinerek gelmişlerdi kadınlar, yoksulluğa, savaşa hayır, homofobiye,…
  3. Mücadele dolu 365 günün ardından…
    2021 yılında da kadınlar için sokaklar güvensiz hale getirilmeye çalışıldı. Yolda yürürken tanımadıkları erkekler tarafından yumruklandı, dövüldü. Buna rağmen kadınlar, meydanları daha güçlü, daha kalabalık doldurmaya devam ettiler.  2021 yılında…

ANALİZ

ANALİZFaşizm ve İç Savaş

Faşizm ve İç SavaşErdoğan- Bahçeli ikilisinin ya da Cumhur ittifakının ülkede iç savaşı da göze…