''Mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın yorum gerektirmeyecek açık hükmüne, yani bir kimsenin en fazla iki kere seçilebileceği hükmüne karşın üçüncü kez aday oldu; şaibeli seçimle tekrar seçildi. Milletvekili seçilen Can Atalay da, Anayasa’nın tartışma götürmez açıklıktaki hükümlerine karşın esir tutuluyor.''
Bilinen hikâyedir. Nasreddin Hoca bir köye gitmiş. Tam köye girerken köpekler karşılamış. Havlamaları pek dostça değil. Hoca korku içinde yerden taş alıp köpeklere atmak istemiş. Eğilmiş yere ama hangi taşa elini uzatsa yerinden kımıldatamamış. “Allah Allah” demiş Hoca, “Bu ne biçim memleket? Taşları bağlamışlar, itleri salmışlar!”
Gezi davası tutsağı Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’ınki de o hesap. Can’ın serbest kalması gerekiyor ama serbest bırakmakla görevli kişi ve kurumlar Can’ları bağlamışlar...
Anımsanacağı üzere, Fetullahçı polisin fezlekesi ve Fetullahçı savcının iddianamesiyle açılan Gezi Davası 2015 yılında beraat kararıyla sonuçlandı, kesinleşti. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra dosya raftan indirildi; yeni bir delil olmadan aynı fezleke ve iddianameyle dava yeniden açıldı. İkinci Gezi Davası’na bakan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, 18 Şubat 2020’de beraat kararı verdi. Ancak beraat kararı veren mahkemenin heyeti değiştirildi. Beraat kararı istinaftan döndü, dosya bu kez İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verildi. Bu mahkemenin heyetinde daha önce AKP’den milletvekili aday adayı olan bir hâkim de yer aldı. Bu heyet, 26 Nisan 2022’de Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, aralarında Can Atalay’ın da olduğu diğer sanıklara 18’er yıl hapis cezası verdi ve tutuklanmalarını kararlaştırdı. O günden beri Can’lar bağlı!
Ceza hukukunun temel ilkeleri yok sayılarak verilen mahkûmiyet kararı temyiz aşamasında iken araya Mayıs 2023 seçimleri girdi; Can Atalay, Hatay halkının iradesiyle milletvekili seçildi. Yürürlükteki anayasaya ve kanunlara ve bu konuda daha önce benzer davalarda verilmiş Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları uyarınca Can Atalay’ın tahliye edilmesi gerekiyordu. Ancak Can Atalay tahliye edilmedi; üstelik, Yargıtay, Gezi Davası’ndaki hukuk dışı mahkûmiyeti, 28 Eylül 2023’te onadı ve milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ye tebliğ etti.
Buna karşın AYM, 25 Ekim 2023’te, beklenmedik ölçüde hukuka dayalı bir kararla, hak ihlaline hükmetti; Can Atalay’ın tahliye edilmesini ve TBMM’de görevine başlamasını istedi.
***
Anayasa’nın konuya ilişkin hükümleri yorum gerektirmeyecek ölçüde açık. Örneğin, 153’üncü maddeye göre “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
Madde 158’e göre de, “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.”
Hukuki çerçeve bu denli açıkken, yerel mahkeme ve Yargıtay, AYM kararına uymadı; dahası Yargıtay AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bununla kalmadı Yargıtay, TBMM’ye de Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi talimatını verdi. Yürütmenin ve devletin başı da Yargıtay’ın bu kararına sahip çıktı.
Bu gelişmelerin ardından AYM, Can Atalay için yapılan ikinci başvuruyu daha güçlü gerekçelerle kabul ederek, tahliyesine karar verdi. Ancak, yerel mahkeme AYM kararını Yargıtay’a havale etti; ilkinde olduğu gibi Yargıtay’ın da AYM kararına uyması beklenmiyor.
Uzun sözün kısası, Anayasa yürürlükte değil. Türkiye epeydir Anayasa ile değil, Reis’in kafasına estiğine ve keyfine göre yönetiliyor; yargı ve TBMM faaliyeti Reis’in çizdiği çerçevede kalıyor. Bu devlet biçimi siyaset biliminde polis devleti, sosyolojide otokrasi olarak adlandırılıyor. Devlet egemenliğinin gerçekleşme tarzı olarak da faşizm.
Polis devleti, iktidarın kendisini yürürlükteki kanunlar ve anayasa ile bağlı saymadığı devlet demek. Polis devletinde yasama, yürütme ve yargı erkleri otokrat reiste birleşir; devlet faaliyeti kanunlar ve anayasa yerine reisin keyfine göre yürütülür. Temel hak ve özgürlükler reisin izin verdiği ölçüde kullanılabilir.
Ülkemizde devlet, kâğıt üstündeki anayasada “demokratik laik sosyal hukuk devleti” olarak tanımlansa da, hiçbir zaman hukuk devleti olamadı. Her şeye karşın, askeri darbe dönemlerinde bile bugünkü ölçüde keyfilik yoktu; hukuk devleti olmasa da kanun devleti duyarlılığı gözetiliyordu. Irkçı dinci cehalet ve kötülük iktidarı döneminde, kanun devleti duyarlılığı da kalmadı.
Polis devletine gerilemenin tarihini saptamak gerekirse, “Allah’ın lütfu” sayılan 15 Temmuz darbe girişimi ertesinde olağanüstü halin ilan edildiği 20 Temmuz 2016 denilebilir. Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı 2017 hileli referandumu ile de anayasal çerçeveye kavuştu. Ancak, ırkçı ümmetçi cehalet ve kötülük iktidarı kendi anayasasına bile uymuyor.
En başta, mevcut Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın yorum gerektirmeyecek açık hükmüne, yani bir kimsenin en fazla iki kere seçilebileceği hükmüne karşın üçüncü kez aday oldu; şaibeli seçimle tekrar seçildi. Milletvekili seçilen Can Atalay da, Anayasa’nın tartışma götürmez açıklıktaki hükümlerine karşın esir tutuluyor.
***
Can Atalay, emek barış demokrasi güçlerinin ırkçı dinci otokrasiye karşı Gezi Direnişi’nin onurlu temsilcilerinden biridir. Bu yüzden ceza hukukunun tüm ilkeleri çiğnenerek hapsedildi. Ancak depremin en ağır mağduru Hatay halkı Can Atalay’ı bağrına bastı, milletvekili seçti. Buna karşılık, ırkçı dinci iktidar Can Atalay’ı yürürlükteki anayasayı çiğneyerek hapiste tutuyor. Başka pek çok kişiye olduğu gibi Can Atalay’a da düşman ceza hukuku uyguluyor.
Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı ve daha niceleri esir tutulurken, nice “kader mahkûmu” (!) katiller, tecavüzcüler, hırsızlar, IŞİD ve Hizbullah katilleri, mafya babaları salıveriliyorlar. Tahliye edilen mafya şefleri soluğu MHP genel merkezinde alıyorlar. Hukuku vicdandan adaletten bu denli uzaklaştırmak, İslamcı iktidara nasip oldu.
Hatay Milletvekili Can Atalay’ın yürürlükteki anayasa ve kanunlar yok sayılarak “esir” tutulması, yüz yılı geride bırakan cumhuriyetin polis devletine gerilediğinin tescilidir.
Gerek Can Atalay özelinde gerekse başka pek çok kişi ve olay vesilesiyle yürürlükteki kanunların ve Anayasa’nın çiğnenmesi, temel hak ve özgürlüklerin kullanılamaz hale getirilmesi, devlet faaliyetinin otokrat reisin keyfine göre yürütülmesi, en hafif ifadeyle darbedir.
Bu darbeye karşı meşru her zeminde direnmek, emek barış demokrasi güçlerinin ahlaki yükümlülüğüdür. Gezi Direnişi bugün de toplumsal ve siyasal muhalefetin esin kaynağıdır.
İçerde esir tutulanlara selam olsun!
Gezi direnişinde katledilen gençlerin anılarına saygıyla!
Yazarın Dİğer Yazıları
Vatan Haini Bile Sayılmamıştık
19 Aralık 2023Askeri Faşizmden Dİnci Faşizme Cezaevleri
13 Aralık 2023'Müslümanların Ahlakla İmtihanı'
7 Aralık 2023Müslümanların Ahlakla Bitmeyen İmtihanı
1 Aralık 2023Gazze İçin Timsah Gözyaşları
11 Kasım 2023Kutlanacak Cumhuriyet Kaldımıki?
1 Kasım 2023Firanvunlardan Netanyahu'ya ve Erdoğan'a
23 Ekim 2023Dİnci Faşizmin Kabusu Gezi Direnişi
12 Ekim 2023Ordu gözbebeğimizdir!
28 Eylül 2023İslam Temizlik Diniyse Neden Ortalığı..?
1 Eylül 2023Barış da Düşman Ceza Hukukunun Kurbanı
26 Ağustos 2023İslami Magandalık
15 Ağustos 2023Maganda Politik
7 Ağustos 2023Mizah Bahçelerindeki Sararmanın Hüznü
2 Ağustos 2023Halkçı Hayal Kırıklığı
28 Temmuz 2023Şu Zalim Zamcının Ettiği İşler
20 Temmuz 2023Tayyip NATO'yu Dİze Getirdi!
14 Temmuz 2023Osmanlı Nasıl Savaşıyordu, Rus Nasıl Savaşıyor?
11 Temmuz 2023Merdan'a Namerdan Hukuk
4 Temmuz 2023