Dozunu iyi ayarlayabildiğimiz takdirde korku, kaygı, endişe gibi duygular, hayatın genlerimize kodladığı “hayatta kal!” dürtüsüyle harekete geçtiğimiz sırada, problemlerimizin çözümünde bize itici güç oluşturabilir.
1 metrenin milyarda biri olarak ifade edilen nanometre (nm) ile ölçüldüğünde, 125 nm. büyüklüğe sahip, gözle göremediğimiz bu sinsi Corona virüsü, koskoca dünyayı teslim alırken insanlığa hangi dersleri vermeye başladığına dair pek çok yazı da internette, alıcısına ulaşmaya devam ediyor…
Ben de bu konvoya katılıp felsefi anlamda Corona’nın hangi konularda bizi kafa yormaya ittiğini, karınca kararınca, dilim döndüğünce sizlere aktarmak istiyorum. Ama aktarırken interaktif olmayı öneriyorum. Sizleri de belki aslında bilinenin tekrarı olacak bu düşüncelerime uygun örnekleri bulmaya ve yorumlarınızı benimle paylaşmaya davet ediyorum.
- Corona virüsü, özellikle büyük kitleleri hayati ölçüde ilgilendiren sorunları, zihni, entelektüel ve özellikle teknik alt yapıya ve öngörü yeteneğine sahip olamadıkları için yeterince algılayamayanların / kavrayamayanların çözemeyeceklerini tek başına ortaya koymuştur. İşin en can alıcı yanı ise problem çözebilme yetkinliğine sahip olmayan bilhassa yöneticiler ya da hükmedenler diyelim, bu yoksunluklarının sahte özgüvenin ve egonun coşturucu gücüyle farkında olamamakta, kendilerine özgün çözüm ve yaklaşımlarıyla durumu idare etmekten öteye gidememektedirler. Fakat bir “şok” la karşılaştıklarında artık maske düşer, donanımları elvermediği için çuvallamaktan kurtulamazlar. Bu söylediğime uygun düşen örnekleri bulmak zor değil…
- Kapitalizm, gözümüze sok soka insan tarafının olmadığını gösterdi… Devletin sosyal devlet olma vasfına acilen dönmesi gereken trajik bir süreçten geçiyoruz. Toplumların özellikle sağlıkta, gıdada, eğitimde artık daha fazla piyasaların insafına terk edilemeyeceği gayet açık. Virüsün ilk dalgası geçer geçmez, devletlerin ilk iş olarak gıda ve sağlık ürünlerinin ihracatını yasaklayarak kendi içine kapanacağını uzmanlar sık bir biçimde dile getirmeye başladı.
- Virüsün gelişiyle birlikte doğaya karşı “örtbas” tekniklerinin işe yarayamayacağı da artık ortada…Yani ne yapılırsa yapılsın, güneş bir türlü balçıkla sıvanamıyor… Doğaya rağmen, doğaya etki ve tepkilerin ölçülmediği, hesaplamaların göz ardı edildiği, “tüketme mutluluğunu” hedefleyen aksiyonların sonuçları, bumerang gibi dönüp dolaşıp sahibini buluyor… Derler ya, ne ekersen onu biçersin.
- Aradaki uçurumları derinleştiren bir başka kısır bakış açısı da çöpe gidiyor: “Yok say!”. Yani artık tüm zincir halkalarının güçlü olmasının gerektirdiği yeni bir dünya düzenine doğru evriliyoruz. Zayıf halkaya rağmen zinciri güçlü tutmaya çabalamak boş… Bir başka deyişle, birinin huzuru ve sağlığı binlerce kilometre uzaklıkta yaşayan bir diğerinin huzuru ve sağlığına bağlı artık… Aynı gezegeni paylaştığımızı nihayet anlar hale geliyoruz.
- Corona virüsü, zaman yönetiminin ne kadar anlamlı ve değerli olduğunu bize çok somut bir biçimde gösterdi, gösteriyor. Nedir zaman yönetimi? Önceleri, sadece iş ve çalışma etkinlikleri için kullanılan, daha sonra hayatımızın her alanında, kişisel aktiviteler için de geçerli olan, zamanı bilinçli bir şekilde kontrol etme yöntemi… Zaman, yerine konması, geri döndürülmesi, yenilenmesi, depolanması, satın alınması mümkün olmayan eşsiz bir kaynak… Zaman hayatın ta kendisi. Hayatta kalabilmek, neredeyse zamanı doğru kullanabilmekle orantılı artık… Zamanı yöneten hayatta kalacak, yönetemeyen… Gerisi malum… Aklıma hemen her gün takip ettiğim, youtube’da, iktisat, siyaset ve hayat konularında kısa analizler yapan gazeteci yazar Memduh Bayraktaroğlu’nun anlattığı bir fıkra geldi… Hüsmen ağa pilot olmuş, uçak 33 bin feet yükseklikte uçuyor. Birden Hüsmen’in sesi duyulmuş içerde: “Kaptanınız Hüsmen konuşuyor. Uçağımızın sağ kanadı yanıyor, ama sakın telaşlanmayın! Hiçbir şey olmayacak.” Bir süre sonra yine Hüsmen’in sesi duyuluyor: “Kaptanınız Hüsmen konuşuyor. Uçağımızın sol kanadı da yanıyor, ama merak etmeyin be ya, hiçbir şey olmayacak” Kısa bir zaman sonra uçak burnu üstüne hızla aşağıya iniyor, çakılmak üzere… Yine Hüsmen’in sesi: “Hadi be ya! Şimdi hep beraber atlayabilirsiniz”.
- Bu virüs bize çok değerli bir marifetin gerekliliğini de beyinlerimize çaktı… “Ortak akılla hareket et! Hızlı ve doğru karar al! Karar doğrultusunda hemen harekete geç!” Üçlü sacayağı. Biri diğerine bağlı… Görülüyor ki pandemi, yani salgın çeşitli türleriyle hayatımızın yeni zaman diliminde bizimle olmaya devam edecek. Ondan kesin bir kurtuluş artık söz konusu değil. Arzu edilen tabi ki salgınların oluşmayacağı ideal bir dünya düzeni yaratmak… Ama baskın insan egosuyla bunu başarabilmek pek de mümkün değil. Bu durumda, tüm dünya ülkelerinin salgınların yaratacağı çeşitli olumsuzlukları en asgari seviyeye indirgeyebilmesi gerekiyor. Bunu sağlamanın en sağlıklı ve kesin yolu, ilgili tüm aktörlerin devrede olacağı pratik bir sistemde yani ortak akılla çözüm üretmek, gerekli kararları almak ve uygulamaları belirlemek, salgın “geliyorum” sinyalleri vermeden hemen önce de hareket geçmek… Peki, bu marifeti, otokratik yönetimlerin elinde bulundurması mümkün mü?
- Bu tür “şok”lar, kimin gerçek dost, kimin düşman olduğunu net ortaya koyuyormuş, bunu da gördük… İtalya, önüne geçemediği vakaların ve ölümlerin ortasında, yardım talebinde bulunduğu Avrupa Birliği’nden yediği tokadı herhalde unutmayacaktır. “Başımıza bunları getirdin!” diye İngiltere’nin trilyon dolarlık tazminat davası açmaya hazırlandığı Çin’in, yardım çağrısına tek olumlu veren ülke olduğunu da…
- Duygularla örülü bir dünyada yaşıyoruz. Birçoğumuz sevinç, haz, mutluluk, huzur gibi pozitif duyguları sahiplenirken kaygı, öfke vb. duyguları görmezden gelmeye, onlardan hemen kurtulmaya çalışıyor. Ama Corona bizi bu konuda da eğitecek gibi… Çünkü kaygı ve endişeyi yoğun yaşayacağımız dönemlere giriyoruz. Dozunu iyi ayarlayabildiğimiz takdirde korku, kaygı, endişe gibi duygular, hayatın genlerimize kodladığı “hayatta kal!” dürtüsüyle harekete geçtiğimiz sırada, problemlerimizin çözümünde bize itici güç oluşturabilir. Bu duyguları abarttığımızda ise virüs daha bize uğramadan beden sağlığımızı ciddi ölçüde tehdit edecek sağlık sorunlarıyla uğraşmamız kaçınılmaz olur…
Düşünmeye ve öğrenmeye devam edeceğiz…
Yazarın Dİğer Yazıları
Ekoloji örgütleri: Tüm varlıklar için özgür, eşit ve adil bir yaşam!
29 Ocak 2023Kooperatifler halkların gıda egemenliği anlayışına uygun örgütlenmeli!
26 Haziran 2022Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
22 Mayıs 2022Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
11 Nisan 2022Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
8 Mart 2022Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
7 Şubat 2022'Kanal İstanbul' müsilajı bitirir mi? Yoksa her ikisiyle yaşam mı biter?
20 Haziran 2021Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…
24 Nisan 2021Sorular bitmiyor: Aşı gerçeğinin acı yüzü
25 Kasım 2020Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
29 Eylül 2020CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2
17 Nisan 2020'Tedbir tehlikeye göredir'
2 Nisan 2020