Bize Çin aşısı geliyor… Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a sormuşlar: “Siz bu Çin aşısından kendinize yaptırır mıydınız?” Yanıt şu: “Önümüzde fazla alternatifimiz yok. Bi’ tek Çin aşısı olacaksa elbette yaptırırım.”
Yüzyılımızın küresel salgını yeni tip koronavirüs, 22 Kasım 2020 tarihi itibariyle, ülkemizde 260. gününü doldurdu ve tüm hızıyla insanlığı tehdit etmeye devam ediyor. Vaka sayıları ülkemizde olduğu gibi tüm diğer ülkelerde sıçrama yaparken aşı da artık gündemimizin merkezine oturdu. Günlerdir aşıyı konuşuyoruz. Avrupa Birliği ülkeleri, İngiltere ve Amerika kendi kamuoylarını, anlattıkları aşı planlarıyla rahatlatırken biz Türkiye vatandaşlarını ise bir korku ve endişe aldı. Sağlık Bakanlığı’nın aşıya ilişkin yaptığı açıklamalar, atacağı adımlar bu korku ve endişelerimizi ortadan kaldırabilecek mi?
Aşı… Üç harf ve iki heceden oluşan ama hayat kurtarıcı sihirli minik sözcük... Belki benim gibi yaşı 50’nin üzerinde olanlar için aşının ve iğnenin ruhumuzun çocukluğunda bıraktığı imge hemen hemen aynıdır. Gözümüzün önüne ilk gelen, ilkokul çağımızda siyah önlüğümüzün sol kolunu sıvayıp suda kaynayan iğne kokuları arasında sıraya girmemiz, sıra ilerledikçe kızgın ateşte ucu yakılan iğnenin acısını daha o an hissediyormuş gibi gözümüzü bürüyen korku olmalı. O korkunun yerini, yetişkin çağımızda şimdi başka bir gerçek duygu aldı… Bence korkudan çok daha önemli… Şu anda hissettiğimiz, hayatımızı tehdit eden vahşi bir virüse kalkan olacak doğru ve güvenilir aşıya ulaşıp ulaşamayacağımızın endişesi… Evet, varsın iğnesi çok daha acıtıcı olsun… Bizim o kurtarıcı aşıya “şiddetle” ihtiyacımız var.
Son birkaç gündür aşı mevzusuna kilitlendim. Hangi ülkeler aşı geliştiriyor? Aşıların etki gücü yüksek mi? Etkisi ne kadar sürecek? Hangi aşı hangi soğutucu ortamda ne kadar süre ile muhafaza edilebiliyor? Bitmek bilmeyen deli sorular…
Pfizer ve Moderna’nın aşıları onay sürecinde…
Hong Kong basınından South China Morning Post Gazetesi’nin, ulaştığı Çin kaynaklarından salgının ilk ortaya çıktığı tarihin 17 Kasım olduğunu duyurmasının ardından bir yıl geçti. Bu yıl zarfında çeşitli ülkelerde yürütülen aşı çalışmaları da meyvelerini vermeye başladı. Türk kökenli Prof. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci’nin kurucu ortağı olduğu biyoteknoloji firması BioNTech ile ABD’li ilaç firması Pfizer ortaklığıyla geliştirilen ve % 95 oranında etkili olduğu ifade edilen coronavirus aşısının ardından Merkezi Massachusetts eyaletinde bulunan ilaç devi Moderna tarafından geliştirilen potansiyel coronavirus aşısının da yüzde 94.5 oranında etkili olduğu belirtiliyor.
Pfizer ve BioNTech’in geliştirdiği aşı için ABD 100 milyon doz sipariş verdi. Avrupa Birliği'nin Pfizer/BioNTech ile anlaşması kapsamında, 300 milyon doz karşılığında 4,65 milyar Euro (Yaklaşık 42 milyar Türk Lirası) ödeyeceği açıklandı. İki doz halinde uygulanan aşının maliyeti Avrupa ülkelerinde yaklaşık 31 Euro’ya (280 TL) denk geliyor. Japonya ise 120 milyon doz satın almayı planlıyor. Biz ne kadar sipariş verdik? İlk etapta yalnızca 1 milyon doz. Etapların devamı gelir mi acaba? Bir kişiye iki doz verileceğine göre, 1 milyon doz aşıdan yararlanacak 500 bin kişi kimlerden oluşacak? Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Pfizer'ın aşısının onayı için 10 Aralık'ta toplanacak. Aşı, acil kullanım onayı alırsa, ABD'de hemen dağıtımına başlanacak. İlk ABD vatandaşının 11 ya da 12 Aralık'ta aşı olması bekleniyor. Ne güzel değil mi?
Pfizer'in ve Moderna'nın aşıları, vücudun bağışıklık sistemini harekete geçirmek için aynı tekniği kullandıklarından benzer sonuçlara sahip. Aşılar, koronavirüsün tepesine oturan sivri uçları yapmak için genetik bir reçete olan mesajcı RNA veya mRNA'yı sağlıyor. Enjekte edildikten sonra vücudun bağışıklık sistemi sivri uçlara karşı antikorlar üretiyor. Aşılanmış bir kişi daha sonra koronavirüse maruz kalırsa, bu antikorlar virüse saldırmaya hazır oluyor ve kişiyi virüse karşı koruyor.
Her iki aşı da birkaç hafta arayla iki doz halinde veriliyor.
Yalnız bu iki aşının depolanma şartları birbirinden farklı. Pfizer'in aşısının eksi 75 santigrat derece veya eksi 103 derece Fahrenheit'te tutulması gerekiyor. Bilim insanları, Pfizer aşısının bu özelliği nedeniyle depolanmasının zor olduğunu düşünüyor. ABD'de başka hiçbir aşının bu kadar soğuk tutulması gerekmiyor, ne doktorların ofislerinde ne de eczanelerde bu kadar düşük dondurucu yok. Moderna'nın aşısı ise eksi 20 santigrat derecede tutulabiliyor, bu da eksi 68 Fahrenheit'e eşit. Suçiçeği aşısı gibi diğer aşılar da bu sıcaklıkta tutuluyor. Yani Moderna’nın aşısı için özel bir dondurucuya gereksinim bulunmuyor. Moderna'nın aşısının bir diğer avantajı da buzdolabında 30 gün saklanabilmesi… Pfizer'in aşısı buzdolabında sadece beş gün dayanabiliyor.
Başka ülkelerin de üzerinde çalıştığı ve neticeye yaklaştığı aşılar var. Ben burada sizler için yalnızca “mRNA” esaslı iki aşıyı mercek altına aldım…
Bize Çin aşısı geliyor…
Gözümüz aydın… Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca’nın ifadesine göre Çinli aşı üreticisi ‘Sinovac’ ile görüşmeler sonuçlanmış. Gerekli yasal süreçler tamamlanıp imzalar da atılmış. İlk uygulamalar için de 10 milyon doz aşı çoktan yola çıkmış. Yani Çin’in “ölü virüs” aşısıyla şifa bulacağız, kısmet olursa… Ocak ayında da 20 milyon doz daha satın alınması planlanıyor. Çin şirketi Sinovac, Türkiye'de de denemeleri süren CoronaVac adlı aşının birinci ve ikinci faz sonuçlarının başarılı olduğunu, aşının acil kullanıma uygun olduğunu daha önce açıklamış… Faz3 ne durumda? Neden bu aşıdan alıyoruz? Daha ucuz olduğu için mi? Bu aşının etki düzeyi Pfizer’in ve Moderna’nın aşıları kadar mı? Değil mi?
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a sormuşlar: “Siz bu Çin aşısından kendinize yaptırır mıydınız?” Yanıt şu: “Önümüzde fazla alternatifimiz yok. Bi’ tek Çin aşısı olacaksa elbette yaptırırım.”
Siz ne yapardınız?
Ne kadar ödeyeceğiz?
Bakan Koca aşı uygulamalarının kesinlikle ücretsiz yapılacağını söylüyor. Vatandaştan hiçbir ücret talep edilmeyecekmiş... Bu arada başka üreticilerin ürettiği farklı aşılar için ruhsatlandırma işlemleri de sürecek. Ruhsatlandırma tamamlanınca da o aşıların eczanelerde ücretli olarak satılmasına izin verilecek. Bakanın söyledikleri şu anlama da gelebilir: Sinovac’ın aşısını değil de ruhsatlı ve satışı serbest başka aşıları tercih edenler olursa onlar da parasını ödeyerek istediği aşıyı yaptırabilecek.
‘’Yeni normal’’ yaşam tarzımız aşıdan sonra da devam edecek…
Salgın süresince dikkate alınmayan sosyal mesafe, başarısız uzaktan eğitim, kısmi sokağa çıkma yasakları, birçok işletmenin, işyerinin uzun süre toplu olarak kapatılması, dini hayattan eğlence sektörüne kadar sosyal hayatın birçok alanında toplu aktivitelerin yasaklanması vb. çeşitli ağır aksak uygulamalarla dolu bu kâbus dönem, aşı olduğumuzda hemen sona erecek mi sanıyorsunuz? Hayır... Öyle bir şey olmayacak. Sosyal etkileşimi, alışverişi, eğitimi, çalışma düzenlerini fiziksel mekânlardan dijital ortamlara taşımaya zorladığı yeni normal adlı farklı yaşam tarzımız uzuuun bir süre daha devam edecek. Fenerbahçe Üniversitesi öğretim üyelerinden, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bengi Başer, “Aşı olduktan sonra dahi maskelerimizi kullanmaya devam edeceğiz. İngiltere’den bilim insanları yeni bir açıklama yaptı. En az iki yıl dediler. Aşı olsak da en az iki yıl... Aşı uygulanacak ve etkileri görülecek. Bakın daha sahada, ileri yaş gruplarında, etnik gruplara göre, çeşitli kronik hastalıkları olanlarda aşı nasıl etki edecek, bunu bile bilmiyoruz, göreceğiz. Kaç dozla nasıl devam edilecek, yapılan aşının etkisi ne kadar sürecek, bunlar görülecek, değerlendirilecek. Bunlar görünene kadar da bir kere o maskelerden kurtulamayacağız. Ve bu, mesafeli, maskeli yaşama devam edeceğiz. Birtakım toplumsal korumalara, planlara, kısıtlamalara devam edeceğiz. Çünkü çok önemli... Öngörülen de şu: 2024’den önce eski yaşam düzenimize geçmemiz mümkün görünmüyor.” Durum bu… Ürkütücü gerçekten.
Diğer detaylar…
Aşıların taşınması, ulaştırılması ve dondurucularda muhafaza edilmesi vb. konuların da titizlikle ele alınması gerekiyor. Almanya aşıyı eksi 70 derecede muhafaza edecek derin donduruculardan kurulu sistem oluşturuyor. Her biri 10 bin Euro. Ya biz? Ben devletin ne gibi sistemler kurduğunu bilmiyorum ama daha grip aşısının bile düzgün bir biçimde dağıtılamadığını, Sağlık Bakanlığı’nın kriterleri nedeniyle çoğu aşının depolarda tutulduğunu, kronik hastaların ve 65 yaş üstü vatandaşların, sağlık çalışanlarının bu aşıya ulaşamadığını okuyup izlediğim vakit hadi gel de endişe duyma…
Bu aşıların etki gücünün kişiden kişiye farklılık göstermesi de ayrı bir husus… Yaşa, bağışıklık gücü kapasitesine, sağlık durumuna bağlı bir durum. Bu aşıların bizi ne kadar süreyle koruyacağı da henüz net değil. Zira burada da kişisel antikor yanıtının miktarı, gücü, antikorların bedende kalma süresi devreye giriyor yani neticeyi antikorların gücü, miktarı ve dayanma süresi belirliyor.
Gelelim bir başka önemli detaya… Uzmanlara göre, dünyada 200'e yakın ülke ve bölgeye yayılarak küresel salgına dönüşen bu vahşi virüse karşı aşıların başarılı olabilmesi için aşıların tüm ülkelere eşit şekilde dağıtılması yani küresel düzeyde yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunun anlamı şu: İnsan hareketlerinin ve iletişimin sınır tanımadığı günümüz dünyasında özellikle yoksul ülkelere aşı ulaştırılmazsa bu virüsten kurtulma çabaları boşa gidebilir…
Öte yandan Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca yerli ve milli aşı çalışmalarında fevkalade yol aldıklarını belirtiyor ve diyor ki: “Biz de bu işi başaracağız, kendi aşımızı kendimiz üretebileceğiz. Ve muhtemelen 2021 sonrasında neticeyi almış olacağız.” Bir de iyi bir haberi var: “Sadece Kovid-19 için değil, diğer bulaşıcı hastalıklarda kullanılan aşılar için de yoğun bir yerli ve milli aşı üretimi çabası içerisindeyiz.” Umarım söyledikleri doğru çıkar.
Ama şu sorunun da yanıtı verilmeli:
Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve devamında sürdürülen aşı politikası desteklenseydi, uluslararası endüstriye pazar olmak yerine milli endüstri korunup kollansaydı, bugün zaman kaybedip yabancı ülkeden coronavirus aşısı bekler miydik? Neden yokluk içinde paralar sarf edip yeterince güvenilir olup olmadığını bilmediğimiz bir Çin aşısından medet umuyoruz? Cumhuriyetimizin büyük yokluklarla kurduğu ve harika başarılara imza attığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü neden kapatıldı?
Sorular bitmedi, bitmeyecek…
Yazarın Dİğer Yazıları
Ekoloji örgütleri: Tüm varlıklar için özgür, eşit ve adil bir yaşam!
29 Ocak 2023Kooperatifler halkların gıda egemenliği anlayışına uygun örgütlenmeli!
26 Haziran 2022Tek yol: Halkların Gıda Egemenliği ve hemen!
22 Mayıs 2022Kaderimizi gıda mı belirleyecek?
11 Nisan 2022Bereketi Kıtlığa, Zeytini Hırsınıza Kurban Edemezsiniz!
8 Mart 2022Paris İklim Anlaşması, bir anlaşma mı yoksa bir aldatmaca mı?
7 Şubat 2022'Kanal İstanbul' müsilajı bitirir mi? Yoksa her ikisiyle yaşam mı biter?
20 Haziran 2021Koronavirüsle birlikte eşikte bekleyen bir başka sorun: Susuzluk…
24 Nisan 2021Eğitim pandemi kıskacında, dümen tutmuyor.
29 Eylül 2020CORONA'nın Düşündürdükleri ve Öğrettikleri - 2
17 Nisan 2020Corona'nın düşündürdükleri ve öğrettikleri
9 Nisan 2020'Tedbir tehlikeye göredir'
2 Nisan 2020